Türkiye Büyük Millet Meclisi 28. Dönem 3. Yasama Yılı 1 Ekim günü açıldı. Bu Meclis Polatlı’ya kadar gelen düşman top sesleri altında gece gündüz demeden ‘gaz lambası’yla aydınlatılan, tahta sıralarda yasa yapan, Başkomutan Mustafa Kemal’in bile eleştirilebildiği, cepheden gelecek iyi haberler umuduyla Kurtuluş Savaş’ını yöneten, Cumhuriyet ilan Meclis değil…
Cumhurbaşkanı kararnameleriyle her türlü kararların alındığı, yasa yapmasına ihtiyaç duyulmayacak hale getirilen Meclis’tir.
Gelelim adeta ‘işlevsizleştirilen’ Meclisin açılışı ve yeni dönemle ilgili verilen mesajlara!
Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mesajlarından daha çok gündem olan CHP’nin cumhurbaşkanının Meclise gelişinde ayağa kalkma kararı ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sabah grup konuşmasında ‘ağır sözler’ sarf ettiği DEM partililere ve Özgür Özel’e ‘’birbirimizi kırmıyoruz inşallah. Üzülme bazen siyaseten söylememiz gerekenler oluyor’’ deyip ‘sıcak’ tokalaşma yapmasıdır.
Çok şey anlatan sihirli cümle ‘siyaseten’…
CHP bugüne kadar yaptığının aksine ‘makama saygı’ gereği cumhurbaşkanının Meclis Genel Kurul Salonuna girişinde ayağa kalktı ama konuşmadan sonra ayrılırken ayağa kalkmadı. CHP yönetiminin aldığı bu karara bir grup milletvekili içeri girmeyerek, 6 milletvekili de salonda olduğu halde ayağa kalkmayarak, partinin aldığı kararın aksine bir anlamda protesto etti. CHP’nin bu tavrı özellikle muhalif çevrelerce ‘normalleşme’ye itiraz olarak eleştiriliyor.
Özgür Özel’in bu tavır değişikliğinde ince bir nüans var. Makama saygı gereği cumhurbaşkanı olarak karşılıyor ayağa kalkıyorum ama cumhurbaşkanı gibi değil parti başkanı içeriğindeki konuşmasına katılmadığım için ayağa kalkmıyorum diyor. Geniş halk kesimleri de siyasetin aksine makamları kişilerden bağımsız saygı gösterilmesi gereken makamlar olarak görüyor. Bugüne kadar kutuplaşma siyasetinin CHP’den çok AKP’ye yaradığı ortada. Kutuplaşma siyaseti AKP’yi beslediğine göre AKP bundan rahatsız olmaz, kutuplaşmayı besler.
Özgür Özel’in ‘’makama saygı’’ politikası muhalifleri tatmin etmiyor olabilir ama AK Parti tabanında karşılığı olma ihtimali yüksektir. Erdoğan’ı kişisel olarak hedef alan Erdoğan karşıtı siyaset bugüne kadar Erdoğan’a oy vermiş ama bugün artık vermek istemeyen, kopmak isteyen, yeni arayış içinde olan seçmenin kopuşunu durdurabilir. Kişisel karşıtlık politikası geçmişte Erdoğan’a oy vermiş seçmeni de sorumluluk duygusu içine sokarak, savunma-sahip çıkma refleksini geliştirebilir.
Yerel seçimlerde AKP’den kopan bir kısım seçmen muhalefet partilerine oy verirken, AKP’ye kızdığı halde muhalefete oy vermek istemeyen seçmen sandığa gitmedi. AKP’ye oy vermiş seçmene CHP’nin iktidar olmasının dünyanın sonu olmadığı, Erdoğan’ı kişisel olarak hedef almak yerine, onun ülkeyi yönetme biçimi, onun toplumu kaosa sürükleyen politikalarını eleştiren bir siyaset tarzı gayet anlaşılabilirdir.
Bu Erdoğan’ın bugüne kadarki politikalarını olumlamak, meşrulaştırmak olarak anlaşılmamalı; hem müzakere, hem de sonuna kadar mücadele olarak görülmeli.
Gelelim Erdoğan’ın Meclis konuşmasına…
Erdoğan’ın konuşmasının ana ekseni yeni Anayasa talebidir. Bunu da ‘’Darbe ürünü 1982 Anayasası yerine uzlaştırıcı, birleştirici, özgürlükçü Anayasa’’ diyerek, kendisinin 2010 ve 2017 referandumlarıyla yaptığı anayasa ve anayasa değişiklikleriyle birlikte mevcut anayasaya uymadığını, göz ardı ettiğini yok saymıştır.
Özgür Özel, Cumhurbaşkanının Anayasa çağrısını soran gazetecilere ‘’Cumhurbaşkanına benimde bir çağrım vardı, ben çağrıma cevap alamadığım için onun çağrısına cevap veremeyeceğim. Can Atalay, Gezi tutukluları içerdeyken, AHİM kararları, Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmıyorken. Birinci kademe mahkemesine Anayasa Mahkemesi ezdiriliyor ve birinci kademe mahkemesinden yana taraf tutuluyorken, ne anayasası arkadaşlar. Anayasaya uymayan biriyle, yeni anayasayı nasıl konuşacağız’’ sözleri, ayağa kalkma tartışmalarının hemen akabinde olması önemlidir.
Erdoğan ekonomiyle ilgili brüt rezerv, cari açık, ihracat, turizm geliri ve milli gelir gibi makro verilere değinirken; ithalata değinmemiş. Vatandaşın çilesinden, enflasyon, hayat pahalılığı, artan yoksulluğu yok saymış bunları dile getirenleri ekonomik tetikçilikle suçlamıştır.
Ve en önemlisi bütün olumsuzlukları örtecek ‘ulvi’ bir konu bulmuş! İsrail’in Gazze ve Lübnan’daki saldırılarına yönelik ‘’İsrail er ya da geç durdurulacak’’ dedikten sonra ‘’İsrail’in sıradaki hedefleri arasında Türkiye’’ diyerek bugüne kadar kutuplaştırdığı iç cepheyi bütünleştirme mesajı vermiştir.
Ülkeyi normalinden çıkaran, kutuplaştıran, ülkeyi adeta açık hava hapishanesine çeviren Erdoğan iktidarıdır.
Siyaset, kişiler ve karşıtlık-zıtlıklar üzerinden değil, umut veren, ufuk açıcı, gelecek vaat eden politikalarla sadece muhalefet seçmenini değil bir şekilde oy vermiş AKP seçmenini de yanına çekebilmelidir…