KUBİLAY S. ÖZTÜRK
Bugün liseli gençlerin sesi yükseliyordu Edremit’te. “Öğretmenlerimizin Yanındayız” diyorlardı. Pankartlarında “Aysel Gitme Başımızdan Seni Çok Seviyoruz” yazıyordu, “MEB Sınıfta Kaldın” diye sesleniyorlardı Bakan’a. Fen Lisesi öğrencisi bunlar, zor ve rekabetçi bir sınavda başarılı olup da gelmişlerdi bu okula ama şimdi “isyan dersine” çalışıyorlar. Yusuf Tekin’in kulakları çınlamıştır muhtemelen. Ülkenin pek çok okulu gibi, ilçemizde de Fen Liseli gençler “Proje Okulları” atamalarında keyfi ve kayırmacı davranılmasına karşı seslerini yükseltiyorlar.
Düne kadar üniversiteliler bağırıyordu. Emekliler zaten en dertli toplumsal kesim ve bu nedenle de hep ayaktalar. İşçiler, ücretliler, hele de asgari ücretliler, maaşlılar, hepsi zaten çok uzun süredir geçinemediklerini söylüyorlar. Esnaf ve hizmetli de öyle. Genç işsizlerin hali ise içler acısı, giderek artıyor sayıları. Velhasıl son yılların en çok itiraz edilen, “yeter” denilen ülkelerinden biri olup çıktı Türkiye. Bunun tek sebebi ise iktidarın yanlış politikaları, yani ülkeyi kötü yönetmesi veya yönetememesi. Ekonomik kriz, yüksek enflasyon, işsizlik, hepsinden önemlisi de geleceğe umutla bakamamak bütün bu toplumsal kesimleri bir araya getirdi sonunda. İktidarın 19 Mart operasyonu bunu sağlamaya yetti de arttı bile. AKP uluslararası şartları farklı okuyup, kendisine yeni bir şans yakaladığına inandı ve karşısına çıkacak en güçlü Cumhurbaşkanı adayına karşı, önce diploma sonra da suçlama atağına geçti. Bu adım, kısa sürede toplumsal muhalefeti bütünleştirdi, tüm iktidar karşıtları bir araya geldi. İmamoğlu’nun kendisi bile muhtemelen Silivri’deki hücresinde “Sağolasın Tayyip bey” demiştir bu durumda.
***
Aslında iktidar tarafı yeterince konuşuldu. Artık bu gelişmenin muhalefet tarafına, özellikle de CHP’ne ve solundakilerle ilişkisine daha yakından bakmak lazım. Pek çoğu gibi günümüzde CHP de ideoloji partisi olmaktan ziyade bir kitle partisi. Buna “bagaj partisi” de diyorlar ve bu kavram, 20. yüzyılın ünlü siyaset bilimcisi Maurice Duverger’e ait. Kendisi bu yapıyı anlatmak için özetle “çek kenara arabayı, bagajını aç ve derdine çözüm bulmayı vaat ettiğin tüm toplumsal kesimleri doldur içeri” diyor. “Sen oyunu ver, ben derdine çare bulayım” sistemi bu, yani bir ittifak veya koalisyon. Bizde de AKP, CHP, DEM vb. böyle birer kitle partisi son tahlilde. CHP’nin Sosyalist Enternasyonal üyesi olması da onu farklı kılmıyor, zaten nihai tercihi kapitalizmden yana, hatta neoliberal. Fakat sisteme dair tavrı laiklik, demokrasi ve hukukun üstünlüğünden yana. Bu devirde az şey midir bu? Elbette değil. Üstelik birlikte yola çıkıp da “ben son durakta inmeyip devam edeceğim” diyenlere “terörist” demiyor en azından. Çağın değerlerine daha yakın bu yaklaşımı.
Fakat CHP’yi şimdi bu şekilde tanımlamak, onun böyle doğduğu ve hep bu yönde geliştiği anlamına da gelmiyor. Zaman gibi, o da değişmiş yüz yılda. Sömürgeciliğe karşı millici çizgide başlayıp, Cumhuriyeti de kuran bir parti. Fakat dünya değiştikçe, mutlak iktidarı bırakmayı da bilmişler, 1960’lara gelindiğinde “ortanın solu” olmayı da. 1970’lerde epeyce sola kaymış hatta CHP. Fakat 1980 darbesiyle yönü merkeze ve sağa döndürülmüş. Darbeden SHP adıyla çıkmış ve yine merkez sola çekilmiş, hatta Kürt siyasi hareketiyle ortaklaşmış bir süre. Sistemden tepkiler görmüş bu durum ve 1992’de tekrar CHP’ye dönüşünce parti, yine merkeze ve fabrika ayarlarına gelmiş. Yıllarca bu yapıda durgun ve kendini tekrar eden bir dönem yaşamış. Fakat ilginç bir şekilde, bu duraklama hali bir video görüntüsüyle beklenmedik şekilde değişmiş. Yeni yönetimi CHP’yi iyice sağa çekmiş. Fakat yerel yönetimler kazanılıp, halk desteği ile öne çıkmakta da başarılı olmuş diğer yandan. Ancak parlamento çoğunluğu iktidarda olduğu için, ülke siyasetinde belirleyici olamamış. İktidar beklentisini, kendi sağından gelecek oylara yöneltmiş ısrarla ve adeta sürekli sağına bakmaktan boynu tutulmuş CHP’nin bu dönemde.
***
Ancak işte 2023 genel seçiminde bu perspektif hüsranla sonuçlandı. Partinin yönetimi de değişti bunun üzerine. Fakat aslında tam da bu değişim sayesinde, 2024’de CHP yerel seçimden önemli bir başarıyla çıktı, AKP karşısında yeniden umut olabildi. Bu noktada, CHP nasıl bir politika izlemesi gerektiğini netleştirmeye çalışırken ve yola yeni Cumhurbaşkanı adayıyla devam etmeyi planlarken, 19 Mart’ta ülke siyasetine aceleci ve hoyrat bir müdahalede bulundu iktidar. Gelişmelerde ön alma gayretiyle, o günden geleceği belirlemek için devreye girdi. Aslında CHP’nin yeni politik hattını da işte bu girişim belirledi. Fakat bu kararı veren de CHP kurmaylarından ziyade ülkenin gençler oldu.!
Son 30 yıldır merkezde olmayı seçen, iradi bir tercihle sağa doğru kayan ve oradaki seçmenin bir gün karar değiştirip, iktidarı kendisini teslim edeceği beklentisine sarılan CHP, yapılan bu operasyona gençler müdahil olunca tekrar merkezin soluna yöneldi şimdi. Ne yaptı bu gençler? Önce Saraçhane’yi kayyuma bırakmamaya çalışan Ö. Özel’e destek olmaya koştular barikatları aşarak. Sonra da bütün ülkede “hak, hukuk, adalet” demeye giriştiler sokaklarda. 23 senedir iktidarın sistemli bir şekilde yok etmeye çalıştığı “orta sınıfın” üniversitelileri, “geleceğimiz nerede?” dedi sonuçta. Bu durumda, CHP de gençleri bağrına basmaya hatta boykot çağrılarını desteklemeye girişti. Böylece yakın tarihimizin Gezi’den sonraki en kitlesel protestolardan birisi ortaya çıktı. Sonuçta 9 günlük bir bayram tatili molasına rağmen, CHP artık net bir şekilde sokaklardan çekilemeyeceğini, yoksa toplumsal muhalefetin sönümleneceğini görüyor. Gençler de öncü rollerini kaybetmiyor, susmuyorlar ama radikal adımlardan da sakınıyorlar. Bütün protestolara kitle çizgisi egemen ve aslında doğru olan da bu. CHP mitingleri ile halkın ve gençlerin protestoları uyumlu bir şekilde yürüyor.
***
Muhalefet ve iktidar çok farkındalar mevcut durumun. Muhalefet yükselen aktivite arkasından eksilmesin, iktidar ise bu süreç kendisini koltuktan uzaklaştırmaya yetmesin istiyor. İkisinin aynı anda olması mümkün değil. O nedenle de durum bu noktadayken iktidar, Trump faktörünü, Suriye’nin organizasyonunu ve Kürtlerle barış sürecini öne alıp yeni manevra alanları sağlamaya çalışıyor kendisine. CHP ve muhalefet ise geri adım atarlarsa sönümleneceklerini biliyor, sokak ve meydana hakimiyetini bırakmıyorlar. “Haklılar mı böyle yapmakta?” derseniz, evet sonuna kadar haklılar. Zaten sağ tarafından da soluna doğru çevirdi başını CHP ve gördü ki muhafazakar seçmenden çok daha önemli genç bir kitle orada zaten umudu bekliyormuş.
İmamoğlu’nun gözaltına alınmasından sonra ilk olarak ellerini uzatanlar da onlardı. Kendi sağıyla son yıllarda epeyce siyaset yapan CHP, şimdi solundakileri ve gençleri de tanıdı bu süreçte. Kitlenin olduğu yerde, sol da oluyor haliyle. Böylece sol muhalefet de yeni bir meşruiyet kanalı bulmuş oldu. Sendikalar, STK’lar, Emek ve Demokrasi platformlarıyla da iyice tanıştı CHP. Bazı parti teşkilatlarının bunlarla arasına mesafe koymasına, hatta farklı meydanlarda 1 Mayıs kutlamasına şimdi çok pişman bile olmuşlardır muhtemelen. Çünkü o kesim, CHP’ye Cumhurbaşkanlığı aday sandıkları, tüketim gücünü sergileyen boykotlar, imza kampanyaları, mitingler gibi tüm konuda yardımcı oldu. Şimdi bu destekler, üretimden gelen gücün devreye girmesine, hatta genel greve bile kapı açabilecek durumda. Soldan esen bu rüzgar, Ö. Özel’i de son demeçlerinde emperyalizm ve Trump karşıtı söyleme kadar getirdi. Herkesin “eyvallah” demediği, bazılarının da “hadi oradan” dediği bir dünyanın varlığı iyice görüldü. Bu geniş cephe siyasetiyle ve erken seçime zorlayarak, AKP’nin uzun iktidar dönemine son vermek ise, şimdi daha da mümkün görünmeye başladı.
***
Zaten gelişen bu hareketliliği, mevcut sistemi değiştirmeden sonlandırmak da çok zor artık. Tekrar demokrasiye dönülmesi söylemiyle, anketlerde CHP önde görülmeye, hatta arayı açmaya devam ediyor. Bir kitle partisi olarak bagajını iyice dolduruyor mevcut iktidarın karşıtlarıyla. Aleni bir haksızlığa başkaldırma refleksi olan İmamoğlu tepkisi kadar, ekonomik sıkıntının giderek artması, enflasyon ve işsizlik de belirleyici bir rol oynuyor burada. Geleceğe umut arttı evet ama “kararsız” seçmen yoğunluğu da hala önemli. Sandıklı bir otoriter yönetimle yetinmeyip, rotanın tam otokrasiye kırılması, seçme ve seçilme hakkına müdahale edilmek istenmesi büyük tepki yarattı. Yurttaşlar kesinlikle, o koltuğa aynı yetkilerle başka birisini oturtmak derdinde değiller. Aksine özgürlükçü ve demokratik bir sistem istiyorlar. Çok çeşitli kesimlerin, farklı toplumsal yapı ve yaş gruplarının, “hak, hukuk, adalet” ortak sloganını paylaşmaları da çok anlamlı aslında. İktidarın ortağı Bahçeli, meydanlara çıkanları “bindirilmiş ve sipariş edilmiş zoraki kalabalıklar” olarak tanımlasa da, gerçek çok farklı. Artık bu ceket sığmıyor Türkiye’nin sırtına.
Sürecin sonu da belli. Yönetemeyenler bırakmak zorunda kalacaklar koltukları. Yeter ki toplumsal muhalefet, çok ciddi bir hata yapmasın, güçler bölünmesin, parti çıkarları kamusal çıkarların önüne geçmesin.