Cumhuriyet Halk Partisi Balıkesir İl Başkanlığı 24 Ocak 1993 yılında evinin önündeki aracına bomba koyularak katledilen Araştırmacı Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu’yu düzenlediği etkinlikle andı. İl Başkanlığında düzenlenen anma programında Uğur Mumcu’nun hayatından kesitlerinin yer aldığı sinevizyon gösterisi yapılırken il başkanlığına getirilen araç kaportasının üzerine karanfiller bırakıldı.
CHP İl Başkanı Serkan Sarı ve yönetim kurulunun düzenlediği etkinliğe ADD Balıkesir Şube Başkanı A. Turan Güneş, TÜKODER Balıkesir Şube Başkanı Kemal Büyükakın, CHP Kadın Kolları Genel Başkan Yardımcısı Hürmüz Avcı,CHP Altıeylül İlçe Başkanı Hakan Şehirli, belediye meclis üyeleri ve partililer katıldı. Etkinlikte Salih Kökçü isimli genç de bağlamasıyla Uğur Mumcu için yapılan türküleri seslendirdi.
“Bir meydan ismini bile çok gördüler”
Uğur Mumcu’nun katledilişinin 28’inci yıldönümü dolayısıyla düzenlenene etkinlikte konuşma yapan CHP İl Başkanı Serkan Sarı Mumcu’nun fikirleriyle hala yaşadığını söyledi. Sarı konuşmasında şunları kaydetti:
“Sokağa çıkma yasağı sebebiyle 24 Ocak anma programımızı bugün düzenledik. Gönlümüz isterdi ki meydanlarda olalım. Uğur Mumcu ülkemizin bir değeridir. Ne yazık ki bu değerimize kentimize sahip çıkılmıyor. Geçtiğimiz yıllarda dönemin belediye meclisi tarafından Uğur Mumcu Kavşağı olarak bilinen yer bugün üzerinden yapılan bir köprü ve kavşak düzenlemesiyle beraber yok edilmiş ve ortadan kaldırılmıştır. Yıllardır yaptığımız çağrılara sessiz kalan yerel yöneticiler artık bu çağrımızı dikkate alarak kentimize bu programları hayata geçirebileceğimiz, anma programlarımızı yapabileceğimiz bir Uğur Mumcu Meydanı’nı kentimize kazandırmalarını bekliyoruz. O dönemde belediye meclisinde iki değeri karşı karşıya getirerek Uğur Mumcu mu Seyit Onbaşı mı gibi bir tartışmanın içerisinde ne yazık ki kentimizin değerlerini ve ülkemizin değerlerini karşı karşıya getirmiştir. Buradan bir defa daha çağrıda bulunmak istiyorum: Bu ülkenin değeri olan aydın, laik, demokrat, çağdaş, Atatürkçü Uğur Mumcu’yu saygıyla anabileceğimiz ve onu gelecek kuşaklara miras olarak anlatabileceğimiz bir meydan kazandırılması gerektiğini yerel yöneticilere çağrıda bulunmak istiyorum.
“Bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunmaz”
“Bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunmaz” sözünü hayatımıza sokan Sakıncalı Piyade Uğur Mumcu bundan 28 yıl önce 24 Ocak 1993 günü Ankara’da Karlı Sokaktaki evinin önünde arabasına konulan bombanın patlaması suretiyle suikasta kurban giderek yaşamını yitirmiştir. 50 yıllık yaşamı 24 Ocak 1993 günü son bulduğunda geride onlarca kitap, yüzlerce makale bırakmıştır. Unutamayacağımız ideallerini bizlere emanet ederek aramızdan ayrılmıştır. Suikastın hemen ardından olay yerinde inceleme yapan uzmanların hiçbir delil bulamadığı belirtildi. Patlamayla etrafa dağılan v e cımbızla toplanması gereken deliller ise süpürgelerle süpürülerek yok edilmiş ve imha edilmiştir. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin Mumcu’nun eşi Gürdal Mumcu’yu ziyaretleri sırasında cinayeti çözmenin devletin namus borcu olduğunu belirterek adeta namus sözü verdiler. Ancak suikastın failleri aradan geçen 28 yıla rağmen hala daha yakalanamamıştır.Tarihimizde yitirdiğimiz birçok değerimizi unutmamız mümkün değildir. Onlar ülkemizin aydınlık geleceği için mücadele etmiş olan değerlerimizdir. O gün bu suikastlar aydınlatılamadığı için daha nice değerimizi kaybetmeye devam ediyoruz ve bunun hüznünü de yıllardır yaşıyoruz. Yitirdiğimiz değerleri bir bir anmak gerekirse; Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, Abdi İpekçi ve daha nice değerlerimizi suikastlara kurban ettik.
“Ölümüyle ilgili birçok iddia ortaya atıldı”
Hayali mobilya ihracatı konu edilen mobilya dosyası, terörün silah kaçakçılığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak için yazdığı ‘Silah Kaçakçılığı ve Terör’ Mehmet Ali Ağca’nın Papa’yı öldürme girişiminden sonra Ağca’nın üzerine inceleme ve araştırmalar yaptı. Rabıta ve 12 Eylül kitapları 1987’de araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı olarak kabul edildi. En önemli başarılarından biri olan ‘Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925’ kitabı 1991 yılında yayımlandı. Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Mumcu, 24 Ocak 1993 tarihinde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetmeden önce polis-mafya-Siyaset ağının derin boyutlarını araştırmaktaydı. Öldürülme sebebi olarak Abdullah Öcalan’ın bir müddet Milli İstihbarat Teşkilatı için çalıştığını araştırması, Kürdistan Demokratik Partisi Lideri Celal Talabani’ye götürülen silahlarla ilgili araştırması gibi birçok sebep gösterildi. Suikastı İslami Hareket, İBDA-C, Hizbullah gibi örgütler üstlendi. Suikastın arkasında MOSSAD’ın ve kontrgerillanın olduğu da iddia edildi.
“Halkı uyandırmaya çalışan aydınlatıcıydı”
Uğur Mumcu herkesçe bilinen araştırmacı-gazeteci kimliğiyle ülkemizde insanları uyandırmaya çalışan bir aydınlatıcıydı. “Tarikat-Siyaset-Ticaret” adlı çalışmasında da tarikatların siyasette geleceği noktayı 1988 yılında görmüş ve anlatmıştır. Kitabında Amerikan ve Arap emperyalizmini ve bu iki emperyalizmin din ekseninde buluşup ittifak kurarak içerideki işbirlikçileri aracılığıyla demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin altını oymalarını anlatmıştır. Mumcu’nun bu açıklamaları hala geçerli olup Türkiye Cumhuriyeti’nin altının oyulduğu da 15 Temmuz darbe girişimiyle ortaya çıkmıştır.
“Mumcu hala yaşıyor”
Uğur Mumcu’nun teşhisleri bugünkü Türkiye’de de geçerlidir ve bugün de ülkemizde olup bitenleri anlatmamıza yardım ettiği için 28 yıl önce katledilmiş olmasına karşın hala yaşamaktadır. 28 yıl önce anlattıklarının geçerliliği onun araştırmalarında ve halkı uyandırıyor olmasından rahatsız olanlara sonraki yıllarda anlatacaklarının önünü almak gerektiğini düşündürmüş olmalıdır ki bu hain suikast ile onu ortadan kaldırmak istemişlerdir. Aradan geçen zaman Mumcu’nun teşhislerinin doğruluğunu daha da pekiştirmiş, daha iyi açıklanmasını ve haklılığını ortaya koymuştur. Zamanın muktedirleri onun teşhislerini ciddiye alıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bekası için önlemler almış ve Mumcu’ya sahip çıkabilmiş olsalardı bugün daha güzel ülkeyi bırakmış olmaları olarak anılabilirdi.
“Mumcu’yu anmaya ve anlamaya devam edeceğiz”
Bütün bu sebeplerden dolayı Uğur Mumcu’yu anmak Atatürk’ü anmaktır, antiemperyalist olmaktır, cumhuriyetçi olmaktır, emekçilerden, ezilenlerden yana olmaktır. Demokratik, laik, sosyal hukukdevletinden yana olabilmek demektir. Bizler de emekçi ve ezilenden yana olan, antiemperyalist, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletini savunan Cumhuriyetçi Atatürkçüler olarak bugüne kadar olduğu gibi bugün ve sonraki yıllarda da Uğur Mumcu’yu anmaya, anlamaya devam edeceğiz.”