Bunların bilinmesi gerekiyor

Zira Körfez tükenişin sınırına, mevcut limitlerinin sonuna, kaçınılmaz trajedinin de başlangıcına gelmiş durumda. Bir futbol takımı kadar da mı önemi yok deniz kirliliğinin? Dolayısıyla artık politikacıların algıyla, çalgıyla, iki fotoğraf bir gülücükle vakit geçireceği bir zamanda değiliz. Bu tarz bir yönetim modeli, hiç bir anlam taşımıyor vatandaş nezdinde.

kubilay-s-öztürk

 

Ana muhalefet partisi CHP’nin, çiftçi mitingleri dışında şu günlerde katılım sağladığı bir diğer alan, yaz sonuna doğru giderek sayısı artan festivaller. Bunlar hem birer sosyal faaliyet, hem de CHP’li belediyelere olumlu algı yaratmak için öne çıkartılıyor. Günümüzde AKP’li belediyelerin tiyatro, konser iptali yapıp, bazı sanatçılara ambargo uyguladığı bir ortamda, CHP belediyelerinin özellikle kitap fuarı, kültür ve sanat festivali yapmasının, siyaseten de bir karşılığı var elbette. Vatandaşa, yaşam tarzlarına müdahale edilmesine izin verilmeyeceği mesajı iletiyorlar. O nedenle, genel başkan ve ileri gelen yöneticilerin bu tür etkinliklere katılmasına da özen gösteriyorlar.

 

YAMALI BOHÇAYA BİR YAMA DAHA TAMAK…

Bu yaklaşım çerçevesinde Özgür Özel’i son günlerde Edremit, Burhaniye, Gömeç ve Dikili’de görmek mümkün oldu. Önemli mesajlar da verdi ülke politikasına ve CHP’nin hedeflerine dair. Yerel yönetimler için de konuştu bu ziyaretlerde. Son olarak Dikili’de “Belediye başkanlarımızın cebinde bir anahtar var. Ne anahtarı olduğunu biliyor musunuz? O CHP’ni iktidara taşıyacak anahtardır” dedi. Benzer ifadeleri daha önce de kullanmış, yerel yönetimlerin CHP’ni iktidara taşımadaki önemine vurgu yapmıştı.

Ö. Özel’in bu son ziyaretlerinde “denizin kirliliği”, “arıtma tesisleri” ve “çevre” konuları da ana ekseni oluşturdu. Çünkü Balıkesir’in Ege kıyısındaki ilçelerinde olduğu gibi, İzmir’in Dikili’sinde de, halkın gündeminde aynı ihmal edilmişlik ve mağduriyet vardı. Zaten artık herkes biliyor ki, sürekli ikamet edenler ile yaz dönemi nüfus yoğunluğu kıyas edilemeyecek durumda olan bütün sahil ilçelerinde, çok büyük altyapı sorunları var. Vaktiyle mücavir alanlar dışında kalan ve adına “site” denilen bir garabet yazlık yerleşim pratiği ise, şimdi tümüyle sorunlu durumda. Buna kalıcı çözümler bulmanın da vakti çoktan gelmiş bulunuyor. O nedenle, arıtmalar konusunda söz vermek, “yapacağız” demek yerine, ortaya çıkan bütün bu yamalı bohçaya bir yama daha atmaktan vazgeçip, kıyıları saran imar konusuna ciddi bir neşter vurmak gerekiyor. Yoksa en büyük arıtma tesisleri bile yapılsa bu kıyılar boyunca, dönüp dolaşıp kapasite sorunu tekrar gelecektir yerel yönetimlerin önüne.

 

KASABA POLİTİKACILIĞI İŞTE BÖYLE BİR ŞEY…

Siyasetçinin bu gerçekleri görmesi şart. Fakat bu alanda esas büyük yük, yurttaşlık sorumluluğu taşıyanların üzerinde kalıyor. Özellikle de çevrecilerin. Zira bu sorunlar üzerinde farkındalık yaratıp, çözüm istedikleri zaman, adeta “düşman” ilan ediliyorlar. İstedikleri kadar “ben vatandaşım, yaşam alanımı ve çevreyi savunuyorum” desinler, iktidardakiler onları “bölücü” diye tanımlıyor. Hatta “çevreci” derken bazı asık suratlı ve takım elbiseli zevat, “terörist” sıfatını söylerken yaptıkları vurgu, ekşimiş surat ifadesiyle konuşuyorlar. O cenahtan hiç ümidi yok çevrecilerin. Muhalefet cenahı ise, çevrecilere “potansiyel seçmen” gözüyle bakıp daha toleranslı görüntü vermeyi tercih ediyor gibiler ama gerçekte onların ne anlattığını da tam olarak anlamaktan çok uzaklar.

Mesela Edremit Körfezi’nde bir ilçe belediye başkanı,  kendi kıyılarını kurtaracak bir arıtma tesisini yaptırmayı hüner sayıyor ama komşu ilçede de aynı yatırımlar olmadığı sürece sorunun bitmeyeceğini hiç anlayamıyor. “Kurtulmak yok tek başına” diyemiyor. Mesela Çıkrıkçı’da bir arıtma tesisi yapılması gündeme geldiği zaman, yeterliliğini konuşmak yerine “komşuda pişerse, bize de düşer mi acaba?” hesabına girip lobi yapmaya kalkıyor komşu belediyenin başkanı da. Fakat bu beyler, geçmişteki ortak bir Körfez Çalıştayı’na lütfedip katılmadıkları gibi, bugün çok daha büyüğünü ve iyisini yapmayı da düşünemiyorlar. (Meraklısı için not: o vakit katılmama sebepleri de, bir gün önceki CHP Kurultayı idi, ertesi gün uyanıp da Çalıştay’a yetişemediler). Kasaba politikacılığı ne yazık ki böyle bir illet. Vizyon olmayınca küçük hesap, algı, çalgı ile beş koca seneyi geçiriyor politikacı, başarı hanesinde bir şey olmasa bile “beş sene daha” demekten de utanmıyor.

 

ALGI, ÇALGI, İKİ GÜLÜCÜKLÜ FÜOTOĞRAFLA VAKİT GEÇİRMEYİN!

Özgür Özel ve CHP’yi yönetenler, eğer gerçekten ülke yönetimine de talip olacaksa, bunları dikkate almaları gerek. Çevrecileri beğenmeyip, o alanda da kendilerine bir “arka bahçe” yaratmaya kalkışan kasaba politikacılarına “hayırdır?” diye sormaları lazım. Çünkü onlar yapmazsa, seçmen yapar bunu zaten. Çünkü bugün ülkemizde yaşam alanlarını savunan, çevreyi koruyan, tüm canlıların yaşam hakkına saygılı,  barışa duyarlı köylü veya kentli bütün çevreci yurttaşlar, aslında bu ülkenin en büyük vatanseverleri ve en yürekli insanlarından oluşuyor. Onlar sadece yaşamı ve yaşam alanlarını savunuyorlar. Doğada devamlılığı, toplumsal yaşamda istikrarı, sürdürülebilir ekonomik ve sosyal gelişmeyi savunuyorlar. Yaşanabilir hava, toprak ve su olmazsa, yaşanabilir bir dünya da kalmayacağını gayet iyi biliyorlar. İşte bu nedenle, çevrecilere ayak oyunu yapmaya kalkan CHP’li yerel yönetimler, ayaklarını denk almak zorundalar. Zira çevreciler çıkıp “ne farkın var senin öncekilerden?” diye sormakta bir an bile tereddüt etmezler. Zor yollarda yürümeyi bilir onlar.

Üstelik yerel yönetimlerin artık son derece farkında olmaları gereken bir başka yalın gerçek daha var: gözlerini açmaları, çevreyle ilgili sorumluluklarını yerine getirmeleri için zaman da giderek azalıyor.! Mesela, Körfez’in alenen lağım koktuğu bir durumda, dereye karışan kanalizasyonu hiçbiri içine sindirememeli şimdi. Zira Körfez tükenişin sınırına, mevcut limitlerinin sonuna, kaçınılmaz trajedinin de başlangıcına gelmiş durumda. Bir futbol takımı kadar da mı önemi yok deniz kirliliğinin? Dolayısıyla artık politikacıların algıyla, çalgıyla, iki fotoğraf bir gülücükle vakit geçireceği bir zamanda değiliz. Bu tarz bir yönetim modeli, hiç bir anlam taşımıyor vatandaş nezdinde.

 

AHMET AKIN BUNLARI DOSDOĞRU BİLMEK ZORUNDA…

Anlayan anlamıştır sanırım. Anlamayana ise örnek o kadar çok ki.

Mesela bizim yaşam alanımızda, eski yıllarda Büyükşehir Belediyesi’ni kazananlar, muhalefetin bölünmüşlüğü ve hesap vermek zorunda kalmamaları nedeniyle kendilerini şanslı sayardı. Sezon biter dertler de unutulurdu. Mesela İsmail Ok’un adaylığındaki ısrar, 5 sene daha Balıkesir’i AKP’nin insafına bırakmakla sonuçlandı. Mesela S. Hasan Arslan’daki ısrar Edremit’e 5 sene kaybettirdi. Her ikisi için de siyasetçilerden bir özür geldiğini duyan oldu mu? Karar verenler özür dilemezken, vatandaş ömründen 5 yıl daha vererek ödendi bu hataların ceremesini. O nedenle, vatandaş sandığa gidince verdi cevabını.

Buna dikkat etmek lazım. Sandıklar kalktıktan sonra da vatandaşın sözünü söyleme, talebini iletme hakkı var. Üstelik Anayasal bir hak bu. Belediye başkanları da, bir siyasetçi olarak bu türden eleştirilere açık olmak zorundalar. Öyle “her şeyi ben bilirim” havasıyla konuşmalarının hiç anlamı yok. Edremit sakinleri, yeni Hastane’nin yeri konusunda görüş vermeyen bir belediye başkanını anlayamadı mesela. Yine Edremit Çayı’nda iki senedir devam eden DSİ projesi hakkında fikri olmayan, Otogar içindeki Y. Yılmaz patentli akaryakıt istasyonu hakkında tepkisi duyulmayan, Çamtepe’de devam eden cami inşaatına dair bir yorum yapamayan bir belediye başkanını da anlayamadı.

Hele onun nasıl olup da birdenbire Güre AAT ve Zeytinli AAT projeleri için uzman kesilip arazi vermeye kalktığını hiç anlayamadı. Dalyan’daki 380 dönümlük Hazine arazisinin “Doğal Yaşam Parkı” yapılması projesini sahiplendi ama vaktiyle Büyükşehir Belediye Meclisi’nde bile gündeme alınmış olan o projenin kimlere ait olduğunu bile sormadı? Y. Yılmaz’ın 1.065 dönümlük imar projesi mahkemeden döndü ama o iptali de Marslılar istedi sanıyor muhtemelen. Eminkuyu Çöplüğü rehabilitasyonu için ne düşündüğü de meçhul. Edremit Çayı’nın denize döküldüğü yerden alınan numunelerin analiz sonuçları vaktiyle kendisine gösterilip “bak bunları bilerek aday ol” denildiğini bile hatırlamıyor şimdi. Körfez’in kirliliği için önceden düşünülmüş bütünlüklü bir planı da yok. Fakat BASKİ Genel Müdürü’nü bir derneğe özel çağırmayı biliyor maşallah! Hatta bununla siyaseten el yükselttiğini bile sanıyor. Nasıl da kurt politikacı ama vallahi bravo! Özgür Özel işte bütün bu arka planı da bilmek zorunda. Önden o gidiyor, sözler de veriyor vatandaşa ama arkada olup bitenler de böyle ne yazık ki. CHP yönetiminin ilk 5-10 ismi arasında olan bir de Edremitli vekil var değil mi aralarında? Ona da mı danışılmıyor? Ahmet Akın da bunları dosdoğru bilmek zorunda üstelik. Onun ilçelerde temsilcileri yok mu?

 

BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ’NİN SORUNU KALICI OLARAK ÇÖZMESİ GEREKİYOR

Arıtmalar konusu ilçe belediyesinin işi de değil. İmalatı zaten yasal görevi değil, bütçesi yetmiyor. Fakat elbette ilgilenmek zorunda bu konuyla. Sonuçta bu arıtma tesisleri öyle ya da böyle mutlaka yapılacak. Çünkü yapılmazsa geride bir enkaz, muazzam bir deniz kirliliği ve terk edilmeye başlanan bir coğrafya kalacak. Arıtma tesislerini yapmanın da üç yolu var: ya emlak vergileri, atıksu bedeli ve halkın katılımı arttırılacak; ya merkezi hükumet bu konuya el atacak; ya da arıtma işleri özelleştirilip Yap İşlet Devret modeli ile vatandaşın üzerine yıkılarak yıllarca fazladan bedel ödettirilecek. Başka bir yolu da yok. Y. Yılmaz yerel seçime doğru, sonuncusunu ifade etmeye başlamıştı bile. Mevcut CHP’li Büyükşehir Belediyesi de bu konudaki temel tercihini açıkça belirtmek zorunda. Sonra da ortak akla ulaşıp, sorunu kalıcı olarak çözmesi gerekiyor.   

Tabii sivil topluma ve derneklere düşen işler de var. İlçe belediyeleriyle kafakol ilişkisine girmeye kalkışmadan önce çok iyi düşünmeleri şart. Gösteri mi dertleri, yoksa kamusal bir kazanım mı? O kadar çok gördük ki böyle garip halleri. AKP’li Büyükşehir zamanında bile, bazı kamusal itirazlar önemli görülüp de Y. Yılmaz kalabalık bir kadroyla Edremit’e kadar gelerek toplantı yaptığında bile, hep aynı çıkıntı hal sergilendi. Çıkıp “biz aslında bir bütün değiliz, parça parçayız” demeyi hüner bildiler adeta. Bir Kent Konseyi başkanı da yaptı bunu, bazı derneklerin yöneticileri de yaptı. Sıkıntıları “biz başrolde olalım” idi. Fakat bu çıkıntılığı yaparken aslında “sen yürümene bak Y. Yılmaz, karşında ortak ses çıkartacak birileri bile yok” mesajını vermeye getirdiler işi. Şimdi artık Büyükşehir’de CHP var ve birileri hala çıkıp “onları değil, bizi muhatap alın” diyebiliyor bu tür toplantılarda! Bunu anlamak mümkün değil. Nerede idiniz acaba yıllardır? Bu durumda, dört ayaklı canlılara durmaları için söylenen o meşhur nida çıkıyor vatandaşın ağzından. Sadece birini muhatap alan, zaten gücüne dayanıp onu piyon gibi kullanmaya da kalkar. Bunun örneklerini de çok gördük daha önce. Neden halkın ve sivil toplumun tamamı değil de, özellikle birileri? Bu tercih soytarılıktır ve bundan hayırlı bir sonuç çıkmaz.

Göz gördü mü gönül de katlanamıyor. “Başladık arıtma işine hayırlısıyla” deyip, bir basit ziyareti bile siyaseten pazarlayanların da, “sadece bizi muhatap alın, başkasına bakmayın” diyenlerin de, çok dikkatli olması gerek. Proje nerede, şeffaf bir planlama süreci nerede, halkın katılımı nerede? Bunlar yokken, kahraman rolüne soyunanlar, yaptıklarıyla Körfez’in kirlilik sorununu çözmek bir yana “karikatür olurlar” sadece.

Exit mobile version