“BU TASLAK AÇIK İŞGALE DAVETİYEDİR”

Mimarlar Odası Balıkesir Şube Başkanı M. Ali Özerk 3194 Sayılı İmar Kanunu’nun değiştirilmesi hakkında kanun taslağı ile ilgili açıklama yaptı. Özerk, yasa tasarısı ile ülkenin kendi barındırdığı değerlerin bir kenara bırakılarak satışa hazırlandığını ileri sürdü.

Kanun taslağında ülkenin barındırdığı değerlerin tek elden pazarlama sürecinin yapılabileceği düzenlemeler içerdiğini söyleyen M. Ali Özerk, “Mekânsal Planlama Yönetmeliği ve imar kanununda yapılan değişikliklerle birlikte devlet artık rantı planlayan sürece doğru gidiyor’’ diye konuştu.

Fiziksel planlamada imar faşizmi

Mimarlar Odası Balıkesir Şube Başkanı M. Ali Özerk kanun değişikliği ile ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi:“3194 sayılı imar kanununun değiştirilmesi hakkındaki kanun taslağında ülkenin kendi barındırdığı değerleri bir kenara bırakarak satışa hazırlandığı bir pazarlama ve yetkinin tek elde olduğu süreç tanımlanmış. Ülkenin her bir toprağı artık satışa hazır bir araç olarak görülüyor. Bütün ülke topraklarının parası olanın satın alacağı, yandaşlardan  Katarlılara kadar giden, imar süreçleriyle şekillenen bir açık işgal sürecine davetiye çıkaracak. Kamu yararını savunan meslek odaları ise devre dışı bırakılıyor. Kamu yararı yok ediliyor, tek adam rejiminin fiziksel planlaması tariflenmiş.  Planlama süreçleri ya da onun yasal düzenlemesi, ülkenin idari sistemiyle doğrudan ilişkilidir. Ülke düzeyi, bölge düzeyi, çevre düzeyi, kentsel düzey ve yerel düzeyde yapılan planlamalar, idari sistemin fiziksel planlamaya yansımasıdır. 24 Haziran ile birlikte başkanlık sistemine geçilmesi ile imar rantının da tekelden yönetilmesinin yönetmeliği olan mekânsal planlamalar yönetmeliğini kanuna ekliyorlar.  Bu kanun değişikliği önerisi malumun ilanıdır. Kamu yararı rafa kalkıyor, fiziksel planlamada diktatörlük ve başkanlık sisteminin tek elden yürütülmesi süreci imar faşizmi olarak uyarlanıyor.

Kamu denetimden çekiliyor

Taslakta ağırlıklı olarak öne çıkan ülkenin kendi barındırdığı değerler, tek elden pazarlama sürecinin konusu yapılabilecek düzenlemeler içeriyor. Ülkenin tamamını dijital ortamda sayısallaştırarak diğer bütün kademelerdeki idareleri devre dışı bırakacak, son yetkilinin yani Cumhurbaşkanın verdiği kararlar düzeyinde bir rant ilişkisinin örülmesinin önü açılıyor. Kanun taslağı kamu kurum ve kuruluşlarınca hizmet alımı şeklinde yapılan inşaatın denetimlerini de özelleştiriyor. Taslakta bu denetiminin de artık danışman firmalar tarafından yapılacağı yani denetiminin de özelleştirildiğini görüyoruz. Kamu yararında olmazsa olmazımız olan kamu denetimi de paraya tahvil ediliyor, kamu denetimi bitiriliyor.

Devlet artık rantı planlayan sürece doğru gidiyor

Ülkeyi imar etmeye çalışan ülkenin gelişimi ile birlikte insanların sağlıklı yaşamasının mekanlarını oluşturmaya çalışan devlet, bütün alanlardan, planlama süreçlerinden denetimden çekildiğinde ne yapacak? Tam da bu noktada Mekansal Planlama Yönetmeliği ve imar kanununda yapılan değişikliklerle birlikte devlet artık rantı planlayan sürece doğru gidiyor. İmar düzeni yapı düzeni ve toprak düzeni değişikliği başkanlık sisteminin   planlama süreçlerindeki tezahürü  olarak,  bugün ülkenin bir çok yerinde yaşadığımız ülke topraklarının parası olana satıldığı, yandaşlardan, Katarlılara  kadar imar süreçleriyle şekillenen bir açık işgal sürecine davetiye çıkaracak. Siyasi olarak başkanlık rejiminin imarla ve fiziksel planlama süreçleriyle birlikte insanları kontrol altına alan ve haklarından mahrum eden bir süreçle karşı karşıyayız.

 Meslek örgütlerinin dava açması engelleniyor

Kamu yararını savunan Anayasa’nın 135. Maddesi ve 6235 TMMOB Kanuna göre kurulan ve görevi devletin kamu yararı olmayan uygulamalarını yargı yoluna taşıyan meslek örgütlerinin de dava açmasını engelliyor “Bu kanun değişikliği ile birlikte kamu yararı kavramı rafa kalkıyor mülkiyetle sınırlandırılıyor. Kesinleşmiş planlara altı ay içinde dava açtınız açtınız,yoksa açamıyorsunuz.  Bizim özellikle gizli kapaklı yapılan planlama süreçlerinde ruhsat iptali ile birlikte gündeme getirdiğimiz ruhsatın dayanağı olan planın iptali sürecini baltalayan bir öneri. Aynı şekilde usulsüz kamu yararı içermeyen inşaatlarda verilen ruhsatların iptali sürecinde su basmanlar atılmışsa ruhsat iptali istenemeyecek denilmesi imar affının kesintisiz hale getirildiği ve rantın sürekliliğini sağlayan bir süreç olarak karşımıza çıkıyor.

Diktatöryel rejimin fiziksel planlama organizasyonu

İmar kanunu kamu yararını savunmayan tamamen başkanlık sisteminin diktatöryel bir rejiminin fiziksel planlamasının organizasyonu ortaya koyan değişiklikler ve düzenlemelerle karşımıza çıkıyor. Ekonomik kriz, uyguladıkları neoliberal politikaların çöküşünün yansımaları hem de dış politikadaki uygulamalarıyla birlikte tam da kalbimize oturduğu bir noktada da ülkenin en değerli topraklarını imar kanunun ve planlaması süreciyle satarak çözüm bulma noktasına girmiş durumda. Değer artışlarının alınması dava süreçlerinde mülkiyet kavramının öne çıkarılması. Mülkiyetiniz yoksa herhangi bir yerde meslek odası olsanız da tüzel kişi de olsanız dava açamaz hale getirilmesi ülkenin bölünüp parçalanıp bir bütün olarak değerlendirilemediği bireyin de toplumsal olarak ta yanlızlaştırıldığı sadece mülkiyeti ile birlikte baş başa bırakılmaya çalışıldığı hak arama sürecinin önünü kapatıyor.  Kentsel ölçekte bir çok kamu arazisi yapılaşmaya açıldı. Ankara’da AÖÇ VE İMPRAHOR vadisi talan edildi. Mülkiyet bağınız yoksa dava açılamayacak. Kentte yaşayan insanlar olarak nefes alma hakkımızın bile ortadan kaldırıldığı yani anayasal olarak bir kentte sağlıklı yaşama barınma yerel hizmet alma hakkımızın da müşterek olarak kullandığımız haklarımızın ve hak arayışlarımızın tamamı da devre dışı bırakılıyor. Bütün insanlığın yararına olan alanlarda devre dışı bırakılırken müştereklerimiz de mülkiyet hakkı ile sınırlandırılıyor.

“Yerel yönetimlerde kıskaç altında”

İmar süreçlerinin başkanlık sisteminin uzantısı haline gelmesi ile birlikte, yerel yönetimlerinde idari mali ve fiziksel olarak, kuşatılacağı bir dönemle işlevlerini yerine getiremeyecek bir duruma düşürülecektir. Yaklaşan yerel seçimler sürecini de düşündüğümüzde, idari olarak kayyumlarla tehdit edilen, ekonomik olarak  Bakanlığın iznine tabii olan bir durumda yerel yönetimlerin üçüncü ve hizmet ayağı olan imar süreçlerinin de tekelleşmesi, yerel yönetimlerinde tekelden vesayet altına alındığı bir süreçle karşılaşacağız. Bu taslak devletin imar ettiği ve etmeyi planladığı her alana ekonomik açıdan bir kaynak gözüyle baktığının itirafıdır. Geçtiğimiz günlerde bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanlığı tarafından 2019-2021 dönemi yatırım programı hazırlama rehberi yayınlandı. Bu taslağı orada geçen bir madde üzerinden değerlendirmek taslağın özünü anlamak açısından yardımcı olacaktır. Maddede ‘Kamu yatırımları, özel sektör tarafından gerçekleştirilemeyecek ekonomik ve sosyal altyapı alanlarında yoğunlaştırılacaktır.’ ifadesine yer veriliyor. Yani, eğer ki herhangi bir alanda özel sektör tarafından gerçekleştirilemeyecek bir faaliyet varsa kamu ancak o zaman devreye girer diyor. Dolayısıyla sermaye eliyle gerçekleştirilebilecek bütün hizmetlerden kamu el çekecek demek oluyor. Bu taslak da bahsedilen özelleştirmelerin imar alanında nasıl hayata geçirileceğini yasalaştırmak üzere hazırlanmış bir belge olarak karşımızda duruyor. Bunun yöntemlerini nasıl buluruz ve bu duruma engel olmaya çalışanların da nasıl önüne geçeriz diye düşünerek bu kanun taslağını hazırlamışlar. Tek başlıkla ifade edecek olursak, çok ciddi anlamda anayasaya, hukuk devleti olma ilkesine aykırı, hak arama özgürlüğüne, kentli ve yurttaş olma bilincine tamamen ters ve devlet eliyle üstün tek hakkın mülkiyet hakkı olarak ilan edildiği bir taslak diyebiliriz. Yalnızca mülkiyet sahibi olanlar, doğrudan hakları muhtel olanlar tarafından dava açılabilir diyen madde, anayasal bir kuruluş olan biz meslek odalarını, kent mücadelesi veren bütün odakları ve yurttaşlık bilincine sahip, kent hakkını arayan herkesi hukuksal alanda boşa düşürmek için verilmiş anayasaya aykırı bir taslak önerisidir. Yine bu taslakta, denetlemelerin de danışman firmalarca yapılarak özelleştirileceği ifade ediliyor. Zaten bugün ihale usullerinde de görüyoruz. Projeler tek bir seferde bütünüyle ihaleye çıkıyor, bir müşavir firma alıyor. Hem projeyi kendisi dağıtıyor hem de yapı denetimini üstleniyor. Bu şekilde tekelleşmiş durumları zaten görüyorduk. Şimdi bu hukuksuzluğu devlet direkt yasalaştırıyor, o danışman firmaların da nasıl belirleneceği bugünkü ihale sistemlerinden yeterli ipuçlarını veriyor.”

Devlet eliyle hukuksuzluğa göz yumuluyor

İmar planlarının kesinleşmesinden itibaren 6 aylık süreden sonra dava açılamaması maddesi ise doğrudan bizler, meslek örgütleri için hazırlanmış bir madde. Dava açma durumumuzdan ne kadar şikâyetçi oldukları biliniyordu. Bizim hukuksal mücadelemizi durdurmak için plan hukuksuz da olsa 6 ay içinde açtınız, açtınız yoksa biz zaten devlet olarak affettik diyor” “Biz devlet olarak nerede haksızlık nerede hukuksuzluk varsa göz yumuyoruz. Bizim elimizle yapılabilir diyor. Anayasada güvence altına alınmış hak arama özgürlüğünü çiğniyor. Bir yandan ruhsatsız yapılara ruhsat vermek için bahane arıyor. Zaten imar affıyla bütün kıyılarda, kültür ve tabiat varlıklarında, derelerin ortasına yapılan yapılarda hepsine ruhsat vermek için bahane aranıyordu. Şimdi imar kanununa yerleştirilerek sınırsız bir suç ortamı yaratılıyor. Değer artış payına değinecek olursak, bu maddede de arsa değerinde yaşanan kamu artışının tamamı kamuya aittir deniliyor. İlk söylenmesi gereken şu ki; şu anda yaşanan ekonomik krizin psikolojik olmadığının aksine ne kadar somut olduğunun kanıtı bu maddedir. Devletin paraya ne kadar ihtiyacı olduğunun ve kent toprakları üzerinden bu kaynağı sağlamaya çalıştığının çok açık kanıtıdır. Ancak buna dair de değer tespit komisyonunun belirlenmesi, değerin nasıl ortaya konacağı, hangi yatırımcıdan bu payı alacağı da muğlak olarak bırakılıyor. Üstelik bu maddeyi sopa olarak kullanıp ödeme yapmazsanız yapı ruhsatı da düzenlemem diyor.

Bu kanun taslağının önünde toplumsal olarak durmalıyız

Taslakta değer artış payı alımı maddesinin bazı alanlarda uygulanmayacağına dikkat çekerek, “Bu alanlara baktığınızda organize sanayi bölgeleri, teknoloji geliştirme bölgeleri var. Kıyı kanuna tabi alanlar, kültür ve tabiat varlıkları, kültürel taşınmazlar, afet riskli alanlar ve toplu konut alanları var. Baktığınızda asıl değer artışının gerçekleştiği alanlarda değer artış payına dokunulmuyor. Buralarda proje yapıldığında gerçekleşecek değer artışlarının ne olacağı yine muğlak. Bir de özel proje alanları meselesi var yine değer artış payı maddesine dahil olmayan. Cazibe merkezi haline gelebilecek kullanımlar diye tanımlarla özel proje alanları planlarda ilan edilebiliyor. Bunun takdiri idarelere bırakılmış durumda. Bu tip yerlerde değer artışını kamuya aktarmayacaksınız, dolayısıyla idareler bu paydan kaçmak için “özel projeler” adı altında rantı yeni, daha büyük projelere kaydırma eğiliminde olabilecekler. Zaten imar affıyla para karşılığı illegal projeler legal hale getiriliyordu, şimdi bu değer artış meselesiyle de imar affına girmeyen geriye kalan kent toprağından da para kazanmanın yolu bulunmuş oldu. Bu kanun taslağının toplumsal olarak önünde durmadığımız sürece bütün ülke sermayeye çevrilecek bir kaynak olarak kullanılmaya devam edecektir.

Exit mobile version