ESKİDEN denizkestaneleri batardı ayaklarımıza. Bilirsiniz, kirpi gibidir bu deniz canlıları.. Bastın mı, canın fena yanar, dikenlerin battığı yer günlerce acırdı.
..ve eskiden, denize girenin ayağına denizkestanesi batmasın diye ekip kurup sahili kestanelerden arındıran bir Belediyemiz de yoktu.
Belediye vardı da.. Çöpleri toplayacak dermanı yokken kestane işini nasıl çözecekti!..
İşte bakın, Büyükşehir Belediyemiz var bugün.. Çok şükür her yere yetip yetişiyor!
Başkan Yücel Yılmaz’a bir ‘alo’ kâfi.. Anında çözüm üretiyor…
***
ARAMIŞ meselâ vatandaşlar.. “Ya Başkan, Altınoluk sahilindeki denizkestanelerinden muzdaribiz… Şunları bi toplatıver babanın hayrına” demişler.
Bizim Başkan anında İtfaiye’ye talimat vermiş; sahildeki kayalık alanları saran kestaneleri bir bir toplatmış.
Sualtı arama ekipleri tam teçhizat suya dalıp denizkestanesi avlamışlar.
Avlamışlar derken, bunları toplayıp eve götürmüyorlar tabi.. “Yakala, sev, bırak” modelimiz var ya, onun gibi yapıyorlar. Kestaneleri filelere dolduruyorlar, motorla açılıp uzan derinliklere bırakıyorlar.
Mevzunun ‘sevme’ tarafı olmuyor tabi.. Bu canlıyı okşayıp sevemezsin zaten, eline batar dikenleri.
Sonuç itibariyle, Altınoluk kordonundaki denizkestaneleri bölgeden uzaklaştırılmış oluyor. Böylece vatandaşlar çıplak ayakla deniz tabanına rahatça basabiliyorlar.
İyi ki varsın Yücel Yılmaz!
Sen olmasan, kestanenin iğnesi saplanan yüzlerce insan barım barım bağıracaktı.. Tatil ve deniz keyiflerinin tadı tuzu kaçacaktı.
***
DEDİK ya, eskiden denizkestanesi temizleyen bir Belediyemiz yoktu. Kayalıkların, yosunlukların arasına sinsice gizlenen bu deniz canlıları her seferinde acıdan bağırtırdı hepimizi.
Deniz tabanı taşlık, kayalıktı.. Gerçi hâlâ öyle. Yosunu da boldur.
Yosun işi beni bozar; çoğunuz için de öyledir eminim.
İsterim ki, havuz tabanı gibi olsun deniz dibi.. Kuma, çakıla, taşa, yosuna değil de, fayansa basıyormuşsun gibi olsun.
Ha işte, ben de öyle bir deniz tabanı talep ediyorum.
Taş olmasın, koca koya kaya parçaları ayaklarımıza takılmasın.. O pırasa püskülü gibi uzayan yeşil siyah yosunlara değmesin ayaklarımız.
Altınoluk sahili taşlıktır.. Hasırı, havluyu serip uzanamazsın; taşlar batar sırtına.
Mümkünse taşları da götürün denizin ortasına atın. Dalgaların, akıntıların yeniden sahile taşıyacağı denizkestanelerinin önünde set olur hem!..
Evet evet, ben de havuz gibi bir deniz istiyorum.
Yücel Yılmaz talimat versin ekiplere.. Önce taşları, sonra yosunları alıp taşısınlar.
Bu tür taleplere anında karşılık veriyorsa, bu sesi de duyacak ve gereğini yapacaktır.
***
GEREĞİ demişken.. Gerekmediği halde sahili şezlongla, şemsiyeyle doldurup yüzüp güneşlenmeye gelen vatandaşa sosyete tarifesi uygulayan ecrimisilcileri de toplayın.. Sahiller herkesindir; denize girip güneşlenmenin bedeli olmaz. Bir şezlonga iki yüz – üç yüz lira para verilmez!
Tabi onlar yetmiyor, yeniden düzenlenen sahil bandına büfeler, kafeler, seyyar diye takılıp yerleşik düzene geçenlerle dolduruluyor her yer.
Talep ediyorum vatandaş olarak; bu uygulamaya son verin. Sahilleri rahat bırakın. Vatandaş bedel ödemek zorunda kalmasın yüzmek için.
Denizkestanesi canını yakıyor, ecrimisil tayfası cüzdanı acıtıyor!
***
TABANI temizlenmiş deniz talep ettiydik.. Suyu da temiz olsun ama.
Yaz aylarında on kat artıyor oralarda nüfus. Yazlıkçısı, kışlıkçısı, tatilcisi, turisti, günübirlikçisi falan.. Dolup taşıyor her yer.
Bittabi, altyapı yetmiyor. Millet sifonu çekiyor, klozet temizleniyor ama.. Deşarj yöntemiyle denize boşalıyor hepsi. Deniz kirleniyor yani.
Arıtmalar yapılsın yeni yeni.. Var olanın kapasiteleri arttırılsın.. Kanalizasyon denizi olmasın bizim Ege sahilleri.. Ortalık lağım kokmasın!
***
TÜM bunların üstüne, sahil şeridinin en kıymetli noktalarını imarlaştırmanın hesapları yapılıyor. Yeni binalar dikip konut ihtiyacını karşılama planları falan.
Zaten betona kesmiş her yer.. Belediyeler olmadık yerlerin imar durumuyla oynayıp arsanın değerini arttırıyor, satıp para kazanmanın derdine düşüyor.
Müteahhit beyler para ödeyip aldıkları arsalara fazladan kaç villa daha kondurabileceğinin, kaç daire çıkarabileceğinin matematiğini yapıyor.
Zeytinlik alanlar katlediliyor, tarım arazileri inşaatlara teslim oluyor, falan filan.
Bu da talebimiz olsun kıymetli Başkan’a…
Denizkestaneleri için gösterdiği hassasiyetin aynısını, bu imar inşaat işlerinde de göstersin istiyoruz; çok şey mi istiyoruz yani?
***
BU arada av yasağı dönemindeyiz.. Denizkestaneleri yasak kapsamında mı bilmiyoruz.
..ve fakat sualtı ekiplerinin toplayıp denizin ortasına bıraktığı kestanelerin besin değerinden de söz etmek lazım.
Toplayıp atmayaydınız keşke.. Fakir fukaraya dağıtırdınız…
Besin değeri açısından zenginmiş meselâ.. Biz tüketmiyoruz çok; Uzakdoğulular için önemli bir gıda maddesiymiş.
Biz midyeyi, istiridyeyi biliriz.. Onu da herkes yemez.. Kimisi günah diye yemez, kimisi denizin pislikleriyle beslendiği için yemez, kimisi için tadı tuzu yoktur.
Kestane de bu grupta.
Hepsinden önemlisi, afrodizyak etkisi varmış.
Bir bilim insanı da diyor ki: “Denizanalarının çokluğu kirliliğin, denizkestanelerinin çokluğu temiz denizin göstergesidir…”
Bu bilimsel veriden yola çıkarak..
Altınoluk sahilinde yeniden yüzme suyu analizi yaptırın bence.
“Ayağıma diken batmasın” diye kestaneleri toplatanlar, bu kez “deniz aşırı kirli” diye yaygara yapabilirler.
***
BU kestane muhabbeti böyle uzar gider.. İyisi mi kısa keselim.. Haydi eyvallah.
10 BALIKESİR