ÜRETMEDEN yaşama şansımızın olmadığı gerçeğiyle yüzleşeceğimiz günler yakın!
Oysa nasıl da koptuk üretimden.
Hemen her üründe dışa bağımlı hale getirildiğimiz serbest piyasacılığın doğurduğu tüketim ekonomisi..
Paradan para kazanmanın tadına varanların rant imparatorluğu..
Faizcilik, borsacılık, dövizcilik çılgınlığı..
Vesaire vesaire.
***
AHA işte görüyorsunuz, stok fırsatçısı marketlerin yağ oyunlarını.
Beş litrelik Ayçiçek yağı için yaratılan izdihamı, birbirini ezen insanları…
Ucuz ekmek kuyruklarını falan!
Tahılın yurtdışından satın alındığı, sözde tarım ülkesiyiz biz.
Rusya’nın geçirmediği gemiler yanaşmazsa bizim limanlara, patates kızartacak yağdan yoksunuz demektir.
Buğday gelmezse ekmek yok!
“Ayçiçek yağınız yoksa zeytinyağı tüketin” diyeceğim, kelleyi giyotine kaptıran Kraliçe Mari Antoinette gibi..
Ne demişti Mari, yiyecek ekmeğe muhtaç yoksul köylüler için: “Ekmekleri yoksa pasta yesinler…”
Pastadan kasıt, kremalı karamelli, çikolotalı meyvalı pasta değil tabi.. Makarnavari şeyler.
Eh, o da buğdaydan mamul.
***
RUSYA – Ukrayna savaşı, ABD ve AB’nin yaptırımları, batının bizim buraları kuşatma planları, ambargolar, kuşatmalar, terörizm falan derken.. Üçüncü Dünya Savaşı’nın ayak seslerini duyuyoruz neredeyse.
Savaş yıllarına atıfla, tek parti devrinin karneli ekmek muhabbeti ve insan kuyrukları üzerinden siyasete devam eden iktidarın ülkeyi getirdiği nokta yine kuyruk, yine yokluk değil mi?
Otoyollar, havaalanları, barajlar, demiryolları, ihalar, sihalar, kamu binaları, saraylar falan..
Ayçiçek yağında kızartıp yiyemezsiniz ki?
***
OLUMSUZ koşulların fırsatçıları çok olur. Hep öyle olmuştur. En kavruk, en kıtlık, en yokluk zamanların efendileridir onlar. Tüketim pazarlarının zorunlu müşterileri de bizler…
Ürünün fiyatını onlar belirler, biz satın alırız.
Bir kilo bibere otuz lira vermenin dayanılmaz ağırlığına karşın!
Çerez fiyatının kırmızı etle eşitlendiği bir ortamda yani…
Hangi ürünü yazayım, hangisinin fiyatını vereyim bilmem ki.
Mazotun, benzinin litrede yirmi liraları gördüğü bir ortamda!
Üretenin zarar, satanın kâr ettiği bir düzende…
***
MARKET fırsatçılığı üzerinden yığınla haber izliyoruz ekranlarda.
Efendim, belediyenin zabıta memurları gidip fiyat denetimi yapıyor, stokları inceliyor falan.
Her adımda karşımıza çıkan vahşi fırsatçılık kabak gibi ortada zaten.. Görüntüden ibaret denetimlerin yoksullaşan halka bir faydası yok.
Ağır yaptırımlar uygulayamıyorsun.. Usülsüzlük adı altında küçük tefek cezalarla oyalanıyorsun.
Halkın değil, fırsatçının yanındasın çünkü.
Sebep çok fiyat arttırmak için.
Her şeyin değeri artıyor.. En değersiz şey insan!
***
BU noktada herkes tedbirli, herkes tutumlu olmak zorunda artık.
Zengini de yoksulu da.
Bir kere, üretmeden tüketemeyeceğimizi bilmek zorundayız.
Dışa bağımlı ekonominin bizi her daim yoksulluk mahallesine mahkum edeceğini bileceğiz.
Delik pabuçları tamir ettireceğiz.. Yırtık ceketleri çöpe atmayacağız, diktirip giymeye devam edeceğiz.
AVM adını verdiğimiz kapitalizmin para mabetlerinde fazla dolaşmayacağız.
Hepimiz lüks hastalığına yakalandık.. Etimize budumuza bakmadan lüksün peşinde koşar olduk.
Ayağını yerden kesen eski araba, konu komşunun kredi çekip aldığı yeni modelin yanında utandırıyor seni!
Ne yapıp edip sen de o ayarda bir tane almalısın değil mi!
***
HAYDİ gel, anan baban öldükten sonra daha da gitmediğin köyüne, yüzüne bakmadığın tarlana dön bak bir kere.
Domates ek, patates ek, biber ek, lahana ek; en azından ailenin karnını doyuracak şeyleri üret.
Pazardan, manavdan dünyanın parasını verip aldığın, zerre lezzet bulamadığın sebzeyi, meyvayı kendin üret. En kötüsü de olsa, aslında en tatlısıdır. Çünkü sen ürettin!
Üretmek keyif verir, yaşama tutundurur, moraldir. Uğraşacaksın çünkü. Uğraştıkça keyif alacaksın.
***
BİTİREMEDİĞİMİZ evi kontrol için zaman zaman bizim köye gider geliriz. O canım tarlaları boş gördükçe içimiz sızlar hep.
“Neden boş” diye sorarsanız, dünyanın bahanesi konur önünüze.
Tohum pahalı, mazot pahalı, gübre pahalı, işçilik pahalı; ekip biçtiğinin karşılığı yok, kredi borcu çok, falan filan.
Burada devlet klasik desteklemelerin ötesine geçip satın alma garantisiyle yaklaşacak üretene.
Serbest piyasaya aykırı ama.. Sonuçta yakın gelecekte bırakın sağlıklısını, normal gıdaya erişimde güçlük çekeceğimiz günler bekliyor bizi.
Betonlaşmaya, imar düzenlemelerine, kat artışlarına, inşaat rantına kendini kaptırmış haldeki yerel yönetimlerin.. Hazine arazilerini imar için devşirip betona beton katmaktan vazgeçip, o arazilerin tarımsal üretime adanması için proje üretmesi gerekiyor.
***
HEPSİ bir tarafa.. Bir avuç toprağınız varsa değerlendirin. Kendiniz için ekin, kendiniz için üretin.