Balıkesir’den yağmurlu bir akşam görüntüsü ve Uğur Mumcu’nun SESLENİŞ’i

yağmurlu-bir-balıkesir-akşamı-ve-uğur-mumcu'nun-seslenişi

ARABALAR ŞIRIL ŞIRIL IŞIKLARIYLA CADDELERDEN GEÇERKEN…

 

POLITIKA/Cemil YURTMAN

 

Balikesir’in geçtiğimiz günlerde yağmurlu bir akşamının görüntüsü bana Uğur Mumcu’nun ‘SESLENİŞ’inde gecen bu başlıktaki dizesini hatırlattı.

Ugur Mumcu katledildiğinde Izmir’de yaşıyordum. Ankara’da karlı soguk bir gündü Izmir’de ise güneşli ılık bir gün…
Kordon’da arkadaşlarla oturuyorduk. Karşıdan 5-10 kişilik bir grup geliyordu. En önde o zamanlar Yeşiller Partisi Izmir İl Başkanı olan Ayşe (soy adını hatırlayamadim) üzerine alel-acele birşeyler yazılmış bir karton taşıyordu. Yaklaştıklarinda okuyabildik;
“Uğur Mumcu Öldürüldü!”
Yanımızdan sessizce gecip gittiler. Şaşkın bir suskunluk oldu…

 

 

ADETA TOPLUMSAL
TELEPATİ YAŞANDI
O yıllarda sosyal medya yoktu, Facebook, Twitter, ‘X’ yoktu. İnternet yoktu. Hatta bilgisayar ilkel sayılabilecek günlerini yaşıyordu. Telefonlar sabitti.
Fakat nasıl olduysa, hiç bir örgütlenme, haberlesme olmadan binlerce insan Cumhuriyet Meydanına aktı.
O gün Karşıyaka’dan kalkan Konak-Pasaport-Alsancak vapurları her zamankinden çok daha kalabalıktı.
Sanırım, “Mutlaka Cumhuriyet Meydanında ‘birseyler oluyordur!” diye düşündü herkes. Suikast gününun aksami ilk protesto mitingi yapıldı. Mitingler art arda 2 gün daha tekrarladı Cumhuriyet Meydanında. ‘Meydanlar’ bu yüzden önemliydi. Bu yüzden iktidarlar meydanları sevmez oldu.

O AYDINLAR BUGUN YAŞASAYDI İKTİDARIN KORKULU RÜYASI OLACAKTI…
1978-1980 yılları arasinda:
Doğan Öz, Bedreddin Cömert, Bedri Karafakioglu, Abdi İpekçi, Cavit Orhan Tütengil, Ümit Kaftancıoğlu,.
1990 yılında:
Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok.
1993 yılında Uğur Mumcu.
1995 yilinda: Ali Günday.
1999 yılında Ahmet Taner Kışlalı.
2002 yilinda: Necip Hablemitoğlu katledildi.
Hepsinin ortak özelliği de Cumhuriyetçi, Atatürkçü ve demokratik-laik bir rejimden yana olmalarıydı.
2002 yılından itibaren neler oldu biliyorsunuz.
Emperyalizmin planı tıkır tıkır işledi. Emperyalizm bağımsızlıkçı, kendi ayakları üzerinde duran, demokratik, ilerici, üretken bir Türkiye’yi hiçbir zaman istemedi. Muhtaç bir Türkiye her dönem tercihleri oldu.

VE UĞUR MUMCU’DAN:
SESLENİŞ
Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mum ışığında bitirirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi…

*
Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep. Öldürüldük ey halkım, unutma bizi…

*
Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerin terk edildik. Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi, taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden. Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi…

*
Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. İnsanlık sustu.

Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi…

*
Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşında kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce, kolumuzu omuz başından keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine. Sonra da, otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.

Öldürüldük ey halkım, unutma bizi…

*

Giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük. Ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğu’daki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul’daki, Ankara’daki işçiler, sizin için öldük. Adana’da, paramparça elleriyle ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.

Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutama bizi…

*
Bağımsızlık Mustafa Kemal’den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular. Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi…

*
Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha dik tutabilmekti bütün çabamız. Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler. Vurulduk ey halkım, unutma bizi… Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eline değmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha. Bir gece sabaha karşı, prangalar vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.

Asıldık ey halkım, unutma bizi…

*
Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün bile, karşısındakilere bağırmamış insanların önünde, öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, Batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.

Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi…

*
Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi… Bir gün sesimiz hepimizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi…

Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkım unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi…

Exit mobile version