Bakalım daha neler göreceğiz bu meslekte!

Bir an için Balıkesir'de gazete çıkmadığını, radyo-tv yayını olmadığını, internet haber siteleri bulunmadığını düşünsenize. Nasıl hissedersiniz kendinizi ve şehrinizi?

ramazan-demir-basın

RAMAZAN DEMİR

Balıkesir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı

 

İşini en iyi şekilde yapabilme adına gece-gündüz, kar-kış demeden haber peşinde koşan, hazırladığı haberini halka yetiştirebilmek amacıyla zamanla yarışan, şehri ve ülkesi yararına kullandıkları kalemleriyle beynini yıpratan basın emekçileri adına özel bir gündü 10 Ocak.

 

64 yıl öncesinin ilkeli ve idealist gazetecilerinin “Simidimiz ve Hürriyetimiz İçin” diyerek sergiledikleri onurlu duruş ve şanlı direnişleriyle biz çalışan gazetecilere sağladıkları sosyal hakların yıldönümüydü 10 Ocak.

 

Bayram olarak kutlanırdı ilk 10-11 yılında.

Sonrasında ülkede her 10 yılda bir alışkanlık hali alan darbe ve muhtıralar hakları kuşa, bayramı güne çevirdi.

 

 

Dün bugün,

‘Çalışan Gazeteciler Günü’ diye kutlandığına bakmayın siz 10 Ocak’ın,

Bizimkisi de kutlama falan değil zaten!

Balıkesir’in 20 ilçesindeki gazeteciler, çalışanı.. çalışmayanı.. bir olalım, beraber olalım, diri olalım, mesleki dayanışmayı sürdürelim, Hasan Basri Çantay, Mustafa Necati gibi değerlerimizi yaşatalım, duyuralım hayali, ideali sadece.

Bu hayaller de olmasa “çekilemez” duruma gelebiliyor, günümüzün en yıpratıcı ve zor mesleği gazetecilik.

Ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranabilirsiniz!

Sadece yıpranırsınız bizim meslekte..

 

 

Kendimden örnek vereyim.

Kırk yılı çoktan aştı basın camiası içindeki yolculuğum.

35 senedir de aklımın erdiğince yazıyor, not bırakıyorum kentin tarihine.

Yazdıklarımı bir araya getirsem, 1 değil, 11 değil, 41 kitap yapar.

O gün bugün, doğru dürüst tatil yaptığımı hatırlamıyorum.

Bayram yok.

Cumartesi-Pazar yok.

Aileye zaman ayırmak yok.

Sosyal yaşam sıfır..

Çile çok.

İt, puşt ve çakal tehditleri cabası.

Soruşturmalar, cezalar madalyamız oldu.

Bağırsaklar kısaldı, akciğerin yarısı kayboldu!

‘Bakalım daha neler yaşayıp göreceğim’ diyerek beni bırakalım benle baş başa da, devam edelim mesleğimizle.

 

 

Öyle anlar oluyor ve yaşanıyor ki,

biz Anadolu gazetecileri kendimizi “üvey evlat” gibi hissedebiliyoruz.

Ticareti İstanbul, siyaseti Ankara’dan ibaret gören ve bunu topluma sunan İstanbul medyasına/gazetecisine gösterilen ilgi-alaka karşısında hangi birimiz demoralize olmasın ki?

Düşünsenize bir kere.

Çileyi, cefayı çeken sen.

Teşekkürü, takdiri alan kel alaḳa!

Böyle olunca kırılmaz mı şevkin?

“Hayır” diyorsan, kendini kandırırsın!

 

 

Bu işin alın teriyle de ilgisi yok.

Elbette ki, hangi iş yapılıyorsa yapılsın “alın teri karşılığı” verilmeli mutlaka.

Gelgelelim, bizim meslek diğerlerine benzemez.

Moral, motivasyon olmazsa olmazı.

Bu sebeple, basın emekçisi arkadaşlar sizden çok şey istemiyor/beklemiyor.

Bir tek saygı bekliyor.

 

 

Saygı dediysek, o kadar çok da değil.

Hani o adına “ulusal” dediğiniz gazetelerin köşelerini babalarının malı gibi kullanan, tvlerin ekranlarında parmak sallayan, künyelerinde büyük sıfatlarla yer alıp tüm işi 2-3 asistana yaptıranlar var ya..

Böyük gazeteci muamelesi yaptıklarınız var ya… Balıkesir’e gelse, bir gazete, tv veya radyoda bizlerden birinin yerine çalışsa.

Benim buradaki meslektaşımın sarf ettiği performansın üçte birini gösteremez!

8 sayfalık gazetenin tasarımını yapıp sütunlarını dolduracak haberi toparlayamaz!

İşte onlara gösterdiğiniz ilginin yarısını değil, üçte birini istiyor, bekliyor kendi yörenin gazetecisi senden.

 

 

Anadolu’yu duyuran, her türlü potansiyelini dünyayla buluşturup tanıştıran, yerel medya ve yörenin gazetecilerdir.

Bir an için

Balıkesir’de gazete çıkmadığını, radyo-tv yayını olmadığını, internet haber siteleri bulunmadığını düşünsenize.

Nasıl hissedersiniz kendinizi ve şehrinizi?

Gıybetin esiri olur, kendi kardeşinizin etini yersiniz alimallah!

 

 

Diyeceğim şu;

Yerel medyası ve yerel gazetecisi olmayan şehir, gözleri görmeyen, dili olmayan birine benzer.

Gazeteciler; şehir sakinlerinin gören gözü, duyan kulağı, hakikatı konuşan dilidir.

Anadolu gazetecisi de hak ediyor, İstanbul, Ankara gazetecisine gösterilen ilgi ve alakanın üçte birini.

Hem de anasının ak sütü gibi.

Çok şey midir sizlerden olan beklentimiz?

 

 

Yoksa siz de mi “biz haberi sosyal medyadan öğreniyoruz” diyenlerdensiniz?

Çok özür dilerim, ama “foseptik çukuru”nda hakikatı ararken boğulup gitmenize gönlümüz asla razı olmaz.

X, Y, Z veya Beta nesli.

Hangi çağ olursa olsun, hangi nesil gelirse gelsin, gazetecilik asla bitmeyecek.

Dünya var olduğu sürece gazeteciler olacak.

İşini severek yapan gazeteciler,

Yerel haberlere öncelik veren, mahallesindeki, sokağındaki, şehrindeki olan bitenleri habere dönüştürebilen gazeteciler ayakta kalacak..

 

 

Unutmadan ekleyeyim.

Gazeteyle bülteni,

haberle dezenformasyonu,

gazeteciyle şarlatanı da ayırt etmenizi bekliyoruz dört gözle.

Biz gazeteciler bunu kendimiz için istiyorsak namerdiz!

Sizin sağlığınız için, şehrin geleceği için, insanlık için, haber alma hürriyeti için, ülkenin güçlü demokrasiye kavuşması adına istiyoruz.

 

 

Eğer şehirde bir takım değerleri yaşatmak gayesi varsa, bir kültür, bir gelenek oluşturulmalı.

Herkesin anlayabileceği dilde söylemek gerekirse; sap ile saman artık birbirine karıştırılmamalı.

Bir işin olumlu yönleri dururken, olumsuz olanları üzerinde yoğunlaşmak sadece kişilere değil, şehirlere de itibar kazandırmaz!

 

 

ve siz gazeteciler,

kutsal mesleğin günümüzdeki temsilcileri,

nasıl ki avukat, mühendis, mimar, çaycı, çorbacı, tornacı, tamirci, elektrikçi mesleğini seninle paylaşmıyorsa…

sen de kesinlikle paylaşma!

 

 

10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü vesilesiyle iyi dileklerini paylaşan gazeteci dostları

iyi ki varsınız, moral ve motivasyon kaynağımızsınız.

 

Exit mobile version