Kayabey Şehit Ferruh Kulaoğlu Ortaokulu dünyanın bir çok ülkesinde konferanslar veren Prof. Dr. Orhan Kural ile öğrencilerini buluşturdu. Orhan Kural çevre konusunda yaptığı söyleşide öğrencilere tutumlu olmaları konusunda uyarılarda bulundu.
Prof. Dr. Orhan Kural Kayabey Şehit Ferruh Kulaoğlu Ortaokulu öğrencilerine tutumlu olmaları konusunda uyarılarda bulundu. Kutlu günlerle ilgili yapılan kutlamaları tasvip etmediğini söyleyen Prof. Dr. Orhan Kural tüketim tutkusunun ABD’nin bir oyunu olarak nitelendirdi.
ATATÜRK OLMASAYDI BURADA OLAMAZDIK
Prof. Dr. Orhan Kural yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Hayatım boyunca hep ikinci el giyindim. Hayatım boyunca bir lüksüm yoktur. Beni bir gün lüks bir mağazada alışveriş yaparken görürseniz, pahalı bir lokantada yemek yerken görürseniz beni lanetleyin. Ne demiş Mevlana; ‘Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.’ Hayatım boyunca inandığım şeyleri önce kendimin yapması gerektiğine inandım. 10 Kasım önemli bir gün. Öncelikle oradan başlamak istiyorum. Gençler ben 44 yıl İTÜ’de çalıştık ve son dokuz yılım da bölüm başkanı olarak geçti. Bölüm başkanıyken Türkiye’nin en başarılı bölüm başkanı oldum. Emekli oldum ama daha çok çalışıyorum. Şu an iki üniversitede ders veriyorum, günlerce konferanslara koşturuyorum. Emekli olarak aldığım aylık yaklaşık 6 bin lira. Tayyip Bey’e sordum o zamanları 19 bin lira maaş alıyorum dedi. Ama bir kişi var, Balıkesir’e gelse birbirine katar, lokantaları basar, fedaileriyle basar, küfür eder, adı Fatih soyadı Terim. Bu adamın Milli Takımı çalıştırırken aldığı maaşı biliyor musunuz? Bu maaş sizin ailelerinizin verdiği vergilerle ödeniyordu. Terim Milli Takımın başındayken 674 bin lira para alıyordu. Bir kişi Fatih Terim’in dünyanın en yüksek ücretini almasına karşı çıktı. Sağ olsun bir milletvekilimiz meclise bir soru önergesi verdi. Hemen Fatih Terim ertesi gün buna cevap verdi. ‘Ne oluyorsunuz orada siz mecliste 550 kişisiniz’ dedi. ‘Ben Fatih Terim’in bu parayı hak ediyorum, daha fazlasını alırım, sakın ha beni kızdırmayın’ dedi. Ben de şöyle cevap vermek istiyorum: Eğer bu ülkede tek bir insan varsa o da Atatürk’ümüzdü. O da cebinde para olmadan öldü. Atatürk olmasaydı burada olamazdık.
BEN DOĞRUCU DAVUT’UM
Bana bakmayın. Siz futbolu seyrediyorsunuz onlara destek oluyorsunuz. Açık konuşacağım kusura bakmayın ben Doğrucu Davut’um. Futbol oynayın, spor yapın, bütün kalbimle destekliyorum. Ama oturum iddia denilen kumarı oynuyorsanız olmaz. Buraya gelen yabancı futbolcular altı ay vergi vermiyorlar. Buraya bizi sevdikleri için mi geldi sanıyorsunuz, burası onlar için vergi cenneti. Geliyorlar buraya bizi sömürüp gidiyorlar. Siz de buna oturum destek oluyorsunuz. Televizyonda profesyonel futbol konuşuluyor saatlerce onları izliyorsunuz. Onun yerine ne yapmanız lazım? Televizyonda ne seyredebilirsiniz? Dizi değil, belgesel izleyebilirsiniz. O dizilerde iki delikanlıyı koyuyorlar, bir onu bir diğerini gösteriyor, 10 dakika müzik geçiyor siz aptal aptal seyrediyorsunuz.
KÜBA LİDERİ FİDEL CASTRO ATATÜRK’Ü ÖVDÜ
Yıllar önce Küba yurt dışından ilk kez ziyaretçi kabul etmeye başladı. Daha önce Küba kapalı bir kutuydu ve kimseyi kabul etmiyordu. Hemen ben meraklıyım ya hemen Küba’ya gittim. Meksika’ya gittim uğraştım, üç günde zor vize aldım. Meksika’dan Küba’ya uçtum. Ülkeye bütün gelenleri bir otelde misafir ediyorlar. Resepsiyona kaydımı yaptırıyorum dediler ki burada üç tane Türk daha var dediler. Bunlardan biri bir dönemin önemli gazetecisi Leyla Umar, ikisi de sendikacıymış. Meğer bunlar bir haftadır Küba Lideri Fidel Castro’dan randevu almaya çalışıyorlarmış. Tesadüf ben geldim randevuları kabul edilmiş. Beni de gruba dahil ettiler. Saat 14.00’de aldılar bizi Fidel Castro’nun gayet mütevazı olan odasına götürdüler. Ziyarette başladı bu üç kişi Fidel Castro’yu methetmeye. Siz dediler Che ile beraber Küba’nın bağımsızlığı için Amerika’nın emperyalizmine kaşı dövüştünüz, bir kahramansınız, Amerika size ambargo uyguluyor, koskoca Amerika’ya kafa tutuyorsunuz falan ha bire konuşuyorlar. Fidel Castro bir süre dinledi, hiç sesini çıkarmadı. Sonra ne yaptı biliyor musunuz? Eline kitabı aldı, gösterdi, ‘ben Nutuk okuyorum, ben Atatürk’ü örnek almış biriyim’ dedi. ‘Atatürk’ün ülkesinden geliyorsunuz ve beni methediyorsunuz öyle mi’ dedi. ‘Yazıklar olsun çıkın dışarıya’ dedi. ‘Siz gidin ilk önce Atatürk’ü anlayın’ dedi. Hemen yaverini çağırdı ve Havana’nın merkezine Atatürk’ün heykelinin dikilmesi için talimat verildi ve o heykel dikildi.
AZLA YAŞAYIN
Bakın gençler lütfen azla yaşayın. Tüketimle hiç mutluluk olmadı. Şu anda tüketimin büyük sorumlusu ABD yeni yeni kendine geliyor. Lüks eşyayla yaşamaya çalışıyorlar. Bu akşam eve gidince; lütfen ailelerinize söyleyin hani bir yerlere evde bohçalar kaldırıyorsunuz ya günün birinde lazım olur diye. Onların hepsini indirin aşağıya. Açın, bakın, ne var içinde, hepsini unuttunuz belki de. Ve bunları kullanacaksanız kullanın, kullanmayacaksanız verin. Müslümanlıkta paylaşım var niye saklıyorsunuz onları? Ne zaman lazım olacak? Paylaşın onları ve insanları mutlu edin. Alışveriş merkezlerinden uzak durun. Lüzumsuz alışveriş yapmayın. Ne olacak Allah aşkına 15 tane ayakkabınız olsa neye yarar nereye götüreceksiniz ki?
VEHBİ KOÇ’UN MEKTUBU
Türkiye’nin en zengin adamı vardı. Ben onunla birlikte proje yaptım. Vehbi Koç. Vehbi Koç ve Sakıp Sabancı çok tutumluydu, çay içerken bile düşünürlerdi. Vehbi Koç ölmeden önce iki mektup hazırlamıştır. ‘Birini ölümümden hemen sonra açın, ikincisini de gömüldükten hemen sonra açın’ demiş. Vehbi Koç öldü, birinci mektup ailesi tarafından hemen açıldı. Şöyle diyordu: ‘beni çoraplarımla gömün.’ Zincirlikuyu mezarlığında herkes orada imam geldi ‘gömemem’ dedi. Ne yapacaklar? Herkes bekliyor, başka imam mı çağıracaklar? O da muhtemelen gömemem diyecek. Çoraplar çıkarıldı Vehbi Koç gömüldü. Ertesi gün oğlu Rahmi Koç ikinci mektubu açtı. Aynen şöyle diyordu: ‘Türkiye’nin en zengin adamıydım. Gördünüz mü çoraplarımı bile öbür dünyaya götüremedim’ demiş. O yüzden nereye kadar alışveriş edeceksiniz? Sizi maalesef reklamlarla, dizilerle heveslendiriyorlar. O Acun denilen adam iki de bir sosyetik diziler koyuyor yazıklar olsun. Sizleri pahalılığa, tüketmeye, lükse alıştırıyor. Mutluluk ufak detaylardır. Mutluluk belki bir ağacın altında kitap okumaktır, bir kuş sesi dinlemektir, yaşlı bir beye yardım etmektir. Mutluluk bir tek üç tane daha çorap almak değildir. Bunu böyle bilin.
KUTLU GÜNLERDEN NEFRET EDİYORUM
Kutlu günler var bunlardan nefret ediyorum. Bu kutlu günlerden neyi kastediyorlar? Bazıları Pazartesi diyorlar. Yahu Pazartesi’nin ne günahı var. Allah’ın her günü kıymetlidir. Her gün yastığa başınızı koyduğunuzda şu soruyu soracaksınız: ‘Bugün faydalı ne iş yaptım?’ Hayat bir gündür, o da bugündür, her günü değerlendireceksiniz. Kötü bir gün diye bir şey yoktur. Peygamber efendimiz: “iki günü aynı olan kişinin bir günü ziyandır” demiş. Eğer her gün maç seyrediyorsanız, Acun’un aptalca dizilerini seyrediyorsanız her gününüz kayıp zaten. Kutlu günden neyi kastediyorum? Anneler Günü, Babalar Günü, Sevgililer Günü, Doğum Günü, Yılbaşı. Kara Cuma. Kara Cuma’da ne oluyor biliyor musunuz? Bedava diye kapının önünde yüzlerce Amerikalı koşuyor ve içinde ne olduğunu bilmeden alıp evlerine götürüyorlar. İçinden çıkanların bazıları çalışmıyor bile. Aptalca bir gün. Gençler; Anneler Günü’ndü annesi olmayanları üzüyorsunuz farkında mısınız? Çocuğu olmayanlar o gün dışarıya çıkamıyorlar, bütün gün evde ağlıyorlar. Babalar Günü’ndü babası olmayanları üzüyorsunuz. Sevgililer Günü’nde sevgilisi olmayanları üzüyorsunuz. Bunlar aptalca günler. Ne oluyor alışveriş ediyorsunuz? Birçoğu bir işe yaramıyor. Koparılmış çiçeğe karşıyım. Çiçek dalında güzel. Yaşasın, niye benim yanımda ölsün ki? Anneler ve öğretmenlere gelince; anneler ve öğretmenler senede bir gün anılamazlar. Onlar çok kıymetliler, her gün, her an anılmaları gerekir. Allah aşkına 5 Haziran’da iki tane aptalca şiir okuyarak çevre mi kurtulur. Mühim olan çevreyi hayatınızın bir parçası yapmak. Her gün her an hatırlayacaksınız. Öyle bir defalık gösterişle bu iş olmuyor. “
