ARKEOLOJİK VARLIĞIMIZ VE KÜLTÜR ROTALARI ÜZERİNE…

AHMET SERT

 

 

Bunların bazıları için ne kadar boş lakırdılar olarak görüldüğüne eminim.

Çoğu insan farkında olmasa da…

Çok verimli, bereketli toprakların üstünde ve çevresinde oturuyoruz.

Bereketten kastım; tarım, gıda, hayvancılık, madenler, termal, deniz vs. değil sadece…

Zaten bu saydıklarım konusunda ülkemizde sayılı şehirlerin arasındayız.

Gerçi bu konularda da ne yazık ki gerekli çalışmaları yapamıyoruz ya; o da ayrı mesele…

 

Neyse gelelim konumuza…

Bu ayın başında geçtiğimiz sene ilki yapılan “Balıkesir Arkeoloji Buluşmaları” isimli toplantının ikincisi yapıldı.

Toplantı,  kent konseyi tarafından organize edilmişti.

Şehrimizde bir kent konseyi kurulması fikri belirdiğinde bu konseyin “dostlar alışverişte görsün.” düşüncesiyle kurulduğunu düşünüyordum.

Hala da aynı fikirdeyim.

Sırf sivil toplum kuruluşu sınıfına giren bir organizasyonda görevli olduğu için kent konseyine alınan, şehirle ilgili hiçbir bilgisi, önerisi olmayan insanların bu şehre çok katkı yapacağını da düşünmüyorum.

Bu yüzden kent konseyinde şehirle ilgili alınması gereken bazı kararların, hayata geçmesi gereken bazı önerilerin maalesef hala hayata geçemediğini düşünüyorum.

Ancak az sayıda olsa da arada güzel işler yaptıkları da oluyor konseyin.

 

Yiğidi öldür ama hakkını da ver.

Balıkesir Kent Konseyi öncülüğünde düzenlenen bu toplantı gerçekten iyi düşünülen ve uygulanan bir organizasyon oldu.

Ben de naçizane bir bildiri sunarak bu toplantıya katkı yapmaya çalıştım.

Bildirinin konusu ise Atatürk Parkımızda hepinizin bildiği, göletin hemen arkasındaki kalıntıların şehrimizin ilk kuruluşuna ait Hadrianouthreai antik kentine ait olma ihtimali üzerineydi.

Kesinlik yok; öyle midir bilinmez…

Ancak ilgisizlik ve aymazlık nedeniyle 2007’den beri bu kalıntıların öylece, sahipsizce duruyor olduğu görünür, bilinir.

Üstelik koruma kurulu kararı ile bu kalıntıların üstünün bir cam örtü ile kaplanması kayıt altına alınmışken…

Velhasıl, şehrimizde “geleneksel” diye lanse edilen çoğu etkinliğin, ilkinin yapılmasının ardından gerisinin gelmediğini gördükten sonra bu toplantının gelişerek sürdüğünü görmek sevindirici…

İnşallah üçüncüsü seneye Bandırma Körfezinde yapılacak.

Ancak burada bazı saptamalar yapmak gerek…

 

Şehrimiz, arkeolojik açıdan ülkedeki en zengin bölgelerden olmasına rağmen çoğu konuda olduğu gibi bu konuda da ne yazık ki akla gelmiyor.

Oysa şehrimizde bulunan antik yerleşimlerin; kendine özgü, güzel mitolojik unsurlar barındırdığını, önemli hikâyeleri olduğunu görüyoruz.

Şehrimizde aktif olarak kazısı süren Antandros, Kyzikos, Adramytteion, Daskyleion antik kentlerinin hepsi önemli ve değerli…

Ne yazık ki şehrimizde bu arkeolojik değerlerden haberdar olmayan, bu tür işleri boş, gereksiz işler olarak gören binlerce insan var.

Bu varlıkların, değerlerin iyi tanıtıldığında, turizme kazandırıldığında aslında kendilerine ekonomik ve sosyal-kültürel anlamda dönüşünün fazlasıyla olacağını bilseler durum böyle olmayacak.

O yüzden kentimizdeki belediyelere, devlet kurumlarına, sivil toplum kuruluşlarına büyük iş düşüyor.

Yıllardır hep yazılır, konuşulur.

Şehrimizi iyi anlatamıyoruz, tanıtamıyoruz diye…

Aslında kentimiz kültürel, sanatsal değerler, varlıklar olarak da çok değerli bir şehir…

Gezecek, görecek hiçbir şey olmadığından dem vurulan merkezimizde bile aslında o kadar çok gösterecek, gezdirecek eser, alan var ki…

Dolaşıp dolaşıp hep aynı yere gelmekten yorulmadık mı artık şehir olarak…

Un var, şeker var, yağ var, helvayı yapalım artık…

 

Çok güzel bir doğada, çevrede yaşıyoruz.

Bu güzelliklerin, zenginliklerin değerini bilmenin, korumanın, daha da geliştirmenin zamanı gelmedi mi?

Yerelde; iktidar, muhalefet ayrımı yapmadan bu konular üzerinde kafa yormanın, çalışmanın, üretmenin vakti geldi de geçiyor.

Çok basit olarak, bu işleri boş iş gören insanlara bu yerleri görmeye, gezmeye gelecek insanların lokantalarımızda “etli çorbamızı, tiritimizi, keşkeğimizi, höşmerimimizi” daha fazla tüketeceğini, kolonyamızdan,  peynirimizden daha çok alacağını anlatmak gerek…

Artık bu işleri, Sındırgı Belediye Başkanı Ekrem Yavaş örneğinde olduğu gibi kişisel çabaların ürünü olmaktan ziyade şehrin ortak ve bütüncül bir çabası haline getirmek gerek…

Bilinen; tarihi, kültürel, doğal zenginliklerimizi, değerlerimizi parlatamadığımız gibi bir de bilinmeyenler var.

Mesela Balya’daki Fransızlardan kalan maden yapıları…

Geçen onlarca yılın ardından hala bakana Balya’da madenden kaynaklı çevre felaketinin boyutlarını anlatamamış olmak üzücü…

Edremit körfezindeki zeytinlik ve sulak alanların giderek azalması, canım Kaz Dağları’nın maden çıkarma hırsına kurban edilme isteği de cabası…

Her ilçemiz ve merkezimiz gezilecek, görülecek yer zengini…

Bunları “ortak bir akıl ve çalışmayla” kültür rotaları haline getirmek ve turistik açıdan değerlendirmek için çalışmalar yapmak zamanıdır artık…

Kent konseyi öncülüğünde merkezimizde ve il genelinde tüm paydaşların katılımıyla bu konuları ortak şekilde ele almak ve gerekli çalışmaları yapmak gerekiyor artık…

Zaten biz bunları yapıyoruz diyebilir; kent konseyi, devlet kurumları, belediyeler…

Ancak bunun yansıması görülemiyor şehirde…

Bu gidişle de onlarca yıl geçse mümkün değil…

 

Herkesin işin bir tarafından tuttuğu, kendince iş gördüğü, sadece toplanmak için yapılan toplantılar görüldüğü üzere fayda vermiyor.

Şehrin paydaşlarını temsil olarak bünyesinde toplayan ama daraltılmış bir üst grupla hızla aksiyon alınmalı…

Müzeler, kültür rotaları oluşturulup bu antik kentlerden başlamak üzere gerekli çalışmalar hızla yapılmalı…

Konu kapsamlı, uzun…

Ama çok önemli ve değerli…

Kısır ulusal ve yerel siyasi tartışmalara kurban edilmeyecek kadar hem de…

Artık başlamak gerek…

Exit mobile version