Tanıyan dostlarım bilirler, ben 10 Kasım’lara dair bir şeyler yazmaktan imtina ederim. Hamasi laflar zaten yazmam. Eleştirel lafların da, bazı arkadaşlarımı incitebileceğini düşünürüm, o nedenle yazmam. Ama bu kez kendi ilkemi çiğneyeceğim. “Bir kereden bir şey olmaz” diye düşündüğümden de değil. “Artık söylemek lazım, yoksa bir daha belki fırsat bile bulamayabilirim” diye düşündüğüm için, özellikle yazacağım.
Muhataplarımı da baştan belirlemek istiyorum. Her 10 Kasım’da samimi olarak üzülen, gözyaşı döken veya en azından duygulanan; kendisini Atatürkçü, Kemalist, Cumhuriyetçi, laik, çağdaş, ulusalcı, milliyetçi vb. kavramlarla tanımlayan; “ölüyoruz Atam” diye pankart açan; “Ah! O sağ olsaydı, ölmeseydi”, “Çok çok çoook özlüyoruz” diyen tüm arkadaşlarım, arkadaş olmayanlarım, kimler varsa, erişebildiklerim, yurttaşlarımızın bir önemli bölümü için yazmak istiyorum.
Sizler, yılda sadece bir gün değil, gereken her gün sokağa çıkmadıkça; sadece ağlamak için değil, hakkı çiğnenen herkesin yanında olduğunuzu belirtmek için de duygularınızı haykırmadıkça; bugün ötekileştirildiğiniz yerden doğrulup, dün ötekileştirilen veya her gün zaten öteki sayılan herkesle kucaklaşmadıkça; “biz inandığımız değerlerle yaşamak istiyoruz, bize dayatılanlarla değil!” diye çığlık atmadıkça; istismar edilen çocuklar, katledilen kadınlar, iş cinayetlerine kurban edilen işçiler, yağmalanan dağlar ve ovalar, ırzına geçilen doğa için mücadele etmedikçe; üstelik tüm bunları ısrarla ve bıkmadan yapmadıkça, inanın sadece rahmetlinin kemiklerini sızlatmaktan öteye gidemeyeceksiniz! İnanın 10 Kasım’lar iyice “adet yerini bulsun” törenleri haline getirilip, iğdiş edilmeye devam edilecek! Ve hiçbir şey de değişmeyecek ülkemizde.
Aksine çıkacaklar kürsülere, sözüm ona manevi şahsına dönüp de “Gazi’ye, Gazi’nin partisini” şikayet edecekler. Üstelik bunu, daha dün “iki sarhoş” lakırdısını ağızlarından döktüklerini unutmuş gibi rahatlıkla yapacaklar. Yetmeyecek, “Yeni Türkiye”, “Türkiye Yüzyılı” balonlarına, yine “Gazi’ye” atıfta bulunarak, kendilerince bir tarihsel temel icat etmeye kalkacaklar. Üstelik bunu, 1934’de TBMM’nin çıkarttığı bir yasa ile verilmiş olan “Atatürk” soyadını bile ağızlarına almaktan imtina ederek, sürekli “Gazi” tanımlamasını tekrar ederek yapacaklar. Fakat kendilerinin, yasa desteği bile olmayan KHK’lerine saygı duymanızı bekleyecekler sizden. İyi mi? Bu da yetmeyecek, her 10 Kasım’da “Fatiha mı? saygı duruşu mu?” parodisi oynayacak koca koca adamlar kameraların önünde.
Ağırınıza gitmiyor mu bütün bunlar?
“Ah! Atatürk” demekle yetinmek yerine, neden her biriniz birer Mustafa Kemal olmaya davranmıyorsunuz?
Sizler sürekli “neden ben? önden birileri gitsin” dedikçe; “ama falancalarla yan yana görünmemek”, “fakat Kürtlerle aynı pozisyona düşmemek”, “aman devlete toz kondurtmamak” gibi envai çeşit gerekçelerinizin ardına sindikçe; belli olmayan birinin kalkıp, belli olmayan bir zamanda gelip sizleri kurtarmasını bekleyerek ve sadece şikayet ederek, neye ulaşacağınızı sanıyorsunuz?
Alın artık kafanızı iki elinizin arasına ve lütfen düşünün. Gele gele son noktaya kadar geldik. O gün, artık bugündür. Bu ülkenin demokrasiden, laiklikten, hukukun üstünlüğünden yana her bir yurttaşıyla yan yana olamadıktan sonra, size sadece “katlanılacak bir günün figüranları” muamelesi yapılacak, farkında mısınız?
Üstelik sözüm ona sizin inançlarınızı kollarmış gibi yaparak, sizin değerlerinize dil uzatmaya da devam edecek bu Ortaçağ düzeyindeki inanç ve zihniyetin sesi.
Artık bir silkinin ve kalkın isterseniz. Hala iktidara oy veren garibanlara söverek, hiç bir şeyi değiştiremeyeceğinizi defalarca gördünüz. Artık bir de, kendinizi değiştirmeyi ama gerçekten değiştirmeyi deneyin lütfen.
Yoksa bir geleceğiniz olmayacak. Sizin gibi, bu ülkenin pek çok muhalifinin, çağdaş değerleri savunanının da geleceği olmayacak. Faşizan bir İslami Cumhuriyete dönüşünce ülkemiz, 10 Kasım falan da kalmayacak.
Bunu dün düşünmedinizse, hiç değilse bugün bir düşünün.
Yas tutmakla veya anmakla yetinmeyin. İnandıklarınız için mücadele etmeyi seçin. Tıpkı O’nun gibi.