Sinema, şiir ve romanlarla 12 Eylül darbesi

 

Sinemamızda 12 Eylül

12 Eylül Darbesi’nin ülkemizde ve insanımızda açtığı yaraları anlatmaya gayret eden filmler, darbelerin ve kalkışmaların bitmediği toplumumuzda yeniden izlenmesi gerekli eserlerdir. İzlemeyenler ve tekrar izlemek isteyenler için 12 Eylül’ü anlatan filmlerimiz:

 

Yol (Şerif Gören, 1982),

Ses (Zeki Ökten, 1986),

Sen Türkülerini Söyle (Şerif Gören, 1986),

Prenses (Sinan Çetin, 1986),

Dikenli Yol (Zeki Alaysa, 1986),

Av Zamanı (Erden Kıral, 1987),

Sis (Zülfü Livaneli, 1988),

Bütün Kapılar Kapalıydı (Memduh Ün, 1989),

Uçurtmayı Vurmasınlar (Tunç Başaran, 1989),

Bekle Dedim Gölgeye (Atıf Yılmaz, 1990),

Darbe (Ümit Efekan, 1990),

Suyun Öte Yanı (Tomris Giritlioğlu, 1991),

Uzlaşma (Oğuzhan Tercan, 1991),

Çözülmeler (Yusuf Kurçenli, 1994),

  1. Adım (Tomris Giritlioğlu, 1995),

Babam Askerde (Handan İpekçi, 1995),

Gülün Bittiği Yer (İsmail Güneş, 1999),

Eylül Fırtınası (Atıf Yılmaz, 2000),

Gönderilmemiş Mektuplar (Yusuf Kurçenli, 2002),

Vizontele Tuuba (Yılmaz Erdoğan, 2004),

Babam ve Oğlum (Çağan Irmak, 2005),

Beynelmilel (Sırrı Süreyya Önder, 2006),

Eve Dönüş (Ömer Uğur, 2006),

Zincirbozan (Atıl İnaç, 2007),

O… Çocukları (Murat Saraçoğlu, 2008),

Bu Son Olsun (Orçun Benli, 2012),

Bir Ses Böler Geceyi (Ersan Ersever, 2012),

Eksik (Barış Atay, 2015),

Kafes (Mahmut Kaptan, 2015)

 

 

12 EYLÜL ROMANLARI

 

Mehmet Eroğlu 12 Mart’ı ele aldığı ilk romanı Issızlığın Ortası ile 1979’da Milliyet gazetesi Roman Ödülü’nü alır; ancak, darbe ortamında kitabını hiçbir yayınevine kabul ettiremez. İkinci romanı Geç Kalmış Ölü de 1981’de tamamlanır ancak yayımlanamaz. Aysel Özakın’ın Genç Kız ve Ölüm’ü (1980) 1970’lerin ikinci yarısında geçer ve annesinin intiharının anıları, dağılan evliliği ve politik eylemci kızı için duyduğu endişe arasında bocalayan yazar Nuray İlkin’in etrafında gelişir. Erol Toy’un Zor Oyunu romanı (1980) Atatürk’ün ölümünü tebliğ eden bir yazı ile açılır ve darbeler tarihi, 27 Mayıs’ta Cemal Gürsel’in astlarından gelen cuntaya önderlik etmesi teklifini kabul etmesinin ve 12 Mart’ta komutanların önderliğinin gerçek kahramanlarla canlandırılmasıyla aktarılır.

1982’de Ahmet Altan Dört Mevsim Sonbahar’ı yayımlar ve yaşananları, politik gerilimin sokaklara sirayet ettiği bir armosferde, baba- oğul ilişkisi üzerinden değerlendirir. Aynı yıl, Emine Işınsu Canbaz’ı (1982) yayımlar. 1979 yılındaki terör olaylarını ele alan roman, fabrikatör Akif Koçsa’nın öldürülmesi etrafında gelişir. 1983’te Orhan Pamuk’un Sessiz Ev’i yayımlanır. Çatışmalı bir aile hikâyesi olan Sessiz Ev, üniversite öğrencisi Nilgün Darvınoğlu karakteri çerçevesinde devrimci ideallerin aile ilişkilerinde yarattığı sarsıntılara değinir ve o dönemde milliyetçilik adına yapılanları da konu eder. Aynı yıl, Ayla Kutlu, daha sonra adını Ateş Üzerinde Yürümek olarak değiştireceği Tutsaklar’ı yayımlar ve 12 Mart’ın cadı avına dönen soruşturmalarını ele alır. 1984’te Eroğlu’nun darbe koşulları nedeniyle reddedilen iki romanı da ardarda yayımlanır. Issızlığın Ortası’nda 12 Mart darbesinde yitirdiği arkadaşı Zafer’i ararken yılgınlık ve hayal kırıklıklarıyla intihara sürüklenen Ayhan İlyasoğlu konu edilir. Geç Kalmış Ölü, Ayhan’ın Zafer’i arayışını detaylandırarak İskenderun’da geçirdiği on beş günü gözler önüne serer.

1985’te Ahmet Altan’ın Sudaki İz (1985) ve Bilge Karasu’nun Gece (1985) adlı romanları yayımlanır. Sudaki İz, devrimci karakterlerin uğradığı baskınları ve işkenceleri konu edinir ve devrimci idealleri ikinci plana atan bir cinsellik anlatısı kurar. 1975- 76’da yazılan Gece, karanlık bir faşizm atmosferi çizer ve sokaklara inen şiddetin çıkışsızlığa dönüşmesini anlatır. Bu romanları 1986’da Latife Tekin’in Gece Dersleri, Mehmet Eroğlu’nun Yarım Kalan Yürüyüş’ü, Samim Kocagöz’ün Mor Ötesi ve Alev Alatlı’nın İşkenceci’si takip eder. Gece Dersleri, sol hareket içinde kadınların ve yoksulların sesini öne çıkartır ve 1980 öncesinin çarpıcı bir resmini çizer. 

Yarım Kalan Yürüyüş sol hareket içerisinde aktif olmuş Korkut Laçin’in yıllar sonra geçmişten arkadaşı Sedat Bender’i bulmaya çalışmasının öyküsüdür. Mor Ötesi, sermayenin el değiştirdiği ve muhafazakârlığın yükselişe geçtiği bir Türkiye çizer. İşkenceci, Demokrat Partili bir toprak ağasının tek oğlunu işkenceciye dönüştüren süreci anlatır. 1987’de Adalet Ağaoğlu “Dar Zamanlar” üçlemesinin son kitabı olan Hayır’ı yayımlar. Hayır’da darbelerle sarsılan, demokrasinin bir türlü yerleşemediği bir ülkede gelecek umudunu yitiren ve çareyi intiharda bulan Aysel şöyle haykırır: “hukuk olmayan yerde yargı, aşk olmayan yerde çocuk, hayat olmayan yerde ölüm.”

Aynı yıl, yayımladığı Hoşça Kal Umut’ta Ayla Kutlu, liseli bir devrimci olarak düştüğü hapishaneden sekiz yılın ardından salıverilen Oruç’un tahliye kararının bozulmasını konu eder.

1982’de tutuklanan, 1983’te ölüme mahkûm edilen ve yurt dışına kaçarak yaşamını Almanya’da sürdüren A. Kadir Konuk, 1987’de Gün Dirildi’yi ve 1988’de de Çözülme’yi yayımlar. Gün Dirildi, 1970’lerden 1980’lere uzanan bir süreçte Savaş karakterinin haksızlığa karşı çıkan bir çocuktan bir devrimciye evrilişini, sahte kimlikle yakalanarak işkence görüşünü ve sonunda idam edilişini anlatır. Çözülme, ev baskınıyla gözaltına alınan, gördüğü işkence sonucunda fiziksel ve ruhsal olarak paramparça olan ve sonunda serbest bırakılan bir adamı konu eder.

1988’de Kaan Arsanoğlu ilk romanı Devrimciler’i yayımlar. Bu roman ve hemen arkasından gelen Arslanoğlu’nun ikinci romanı Kimlik (1989), politik aktivizmin insanlara yüklediği ağır yükü resmeder. Devrimciler, gözaltına alınıp ağır işkencelerden geçirilen üniversite öğrencilerini, Kimlik ise devrimci geçmişinin ve hayal kırıklıklarının ağırlığı altında kendisini ruh ve sinir hastalıkları servisinde bulan Dr. Necati’yi anlatır. 1989’da A. Kadir Konuk Sıcak Bir Günün Şafağında’yı, Mehmet Eroğlu Adını Unutan Adam’ı, Ümit Kıvanç Bekle Dedim Gölgeye’yi, Feride Çiçekoğlu Uçurtmayı Vurmasınlar’ı ve Bekir Yıldız Darbe’yi yayımlar. Sıcak Bir Günün Şafağında, Ocak 1980’de başlayan Tariş direnişini ve sokaklara barikatların kurulduğu Gültepe olaylarını konu edinir. Adını Unutan Adam, Filistin direnişine katılan üç devrimciye odaklanır. Aralarından sadece biri diğerlerinin fedakârlığı sayesinde canını kurtarır ve Türkiye’ye dönmeyi başarır. 

Bekle Dedim Gölgeye, 1960’dan 1980’e savrulan devrimci arkadaşların çatışmalarını ve hayata tutunma çabalarını ele alır. Uçurtmayı Vurmasınlar, hapishane koşullarında maruz kaldıkları baskıyı annesiyle birlikte kalan bir çocuğa hissettirmemeye gayret eden kadın mahkûmlara odaklanır. Darbe, felçli bir yazar olan Ali’nin gözünden işkenceyi ve kayıpları ele alır.

1987’de Mehmet Zeren Öz Yurdunda Garipsin’in ilk cildini yayımlar. 1988 ve 1989’da ikinci ve üçüncü cildini yayımladığı romanda, başörtüsü yasaklarının gündemde olduğu yıllarda üniversitede okuyan öğrencileri konu eder. Beyazıt’taki oturma eylemleri ve ailelerin ısrarla üniversitede eylem yapan kızlarını vazgeçirme ve evliliğe ikna etme çabaları anlatılır. Üçüncü cilt, romanın başkahramanı Meral’in Anayasa Mahkemesi kararını okuması ile biter. Kitabın 1999’da 28 Şubat’tan sonra yayımlanan dördüncü cildinde Meral evli ve çocuklu bir kadın olarak mücadeleye devam eder. 1989’da Tarık Buğra Dünyanın En Pis Sokağı’nı yayımlar. Dünyanın En Pis Sokağı, okuldan arkadaş olan Fazıl ve Yılmaz’ın farklı politik tutumlara savrulmasını konu eder.

 

Darbe koşullarını ODTÜ öğrencisi olarak yaşayan ve eğitimine ara vermek zorunda kalan Halil Genç, Koyabilmek Adını (1988) romanında kendi deneyimlerinden yola çıkarak dönemin koşullarını ve işkenceyi yazar. 12 Eylül’de hapishanede uzun süre kalan gazeteci Hüseyin Şimşek, Ayrımı Bol Bir Yol’da (1988) 12 Eylül koşullarındaki hapishanelerdeki açlık grevlerine odaklanır. Şimşek’in 1991’de yayımlanan ikinci romanı Eylül Şifresi’nde romanın başkarakteri Selim’in burjuva hayata uyum sağlamakla, devrimci yoldaşlıkla örülü bir özel hayatı seçmek arasında yapmaya çalıştığı seçim, Meral ve Aygül arasındaki kararsızlığında simgeleşir. Kaan Arsanoğlu, 1992’de yayımladığı Çağrısız Hayalim’de, Ercan, Esma ve Ayhan arasında devrimci geçmişlerine dayalı arkadaşlığın, işkence ve kötü muamele sonucu ruhsal dengesizliklere sürüklenmesini ve parçalanmasını ele alır. Mehmet Eroğlu, Yürek Sürgünü’nde (1994) yaşadıkları tüm sıkıntılara rağmen devrimcilerin ideallerinde diretmelerini, 1968’de Filistin’de savaşan ve Türkiye’ye döndüğünde kendisini onu anlamayan ve desteklemeyen kişilerle çevrili bulan Kadir Solak üzerinden anlatır. Benzer bir direnme/ dönüşme problematiği, Arslanoğlu’nun 1995’te yayımladığı Kişilikler’de de bulunmaktadır: bu romanda da eylemci geçmişe sahip kimi devrimcilerin bu geçmişten sıyrılıp apolitik kişilere dönüşmeleri konu edilir. Arslanoğlu’nun 1990’lar boyunca yazdığı diğer bazı romanlarda da 12 Eylül dönemine tanıklık yer alır. M. Naci Bostancı’nın televizyondan okunan tutuklama kararlarında adını duyan ülkücü bir hukuk öğrencisinin çevresini saran şiddet ve idealleri arasında bocalamasını anlattığı Seksenler: Işığın Gölgesi1996’da yayımlanır.

 

28 Şubat müdahalesinin gerçekleştiği 1997 yılından birkaç yıl önce, Mehmet Efe Mızraksız İlmihal’i (1993) yayımlar. Romanın sahici bir İslam deneyiminin peşindeki başkarakteri İrfan Akçiçek, başörtüsü yasaklarının sürdüğü dönemde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Nurhan ile tanışır ve Mehmet Efe, başörtüsü mücadelesinde erkeklerin “dekoru” olmayı reddeden Nurhan karşısında bocalayan İrfan’ı odağa alarak 28 Şubat’a giden süreçte gençlerin çatışmalarını canlandırır. 1997’de Halkaların Ezgisi’ni yayımlayan Halime Toros da başörtüsünün aile içinde nasıl bir krize yol açtığını, kocası Tahsin’in isteği ile başını örten ve ismini Nisa olarak değiştiren Nisan’ın, sonunda başını açmaya giden krizlerine odaklanarak tartışır. Ahmet Kekeç’in 1999’da yayımlanan Yağmurdan Sonra’sında yayıncılığını yaptığı bir kitap nedeniyle 28 Şubat atmosferinde hapis cezasına çarptırılan Murat, karısı Rana ile ilişkisindeki sıkıntılara ek olarak üvey kızkardeşi Hülya ve sol eğilimli Müge’ye duyduğu ilgi ile boğuşurken sokakları arşınlar ve yaşantısını sorgular. Başörtüsü ve maddiyat üzerinden İslami yaşayışı sorgulayan bu üç roman 28 Şubat romanlarının öncüsü sayılabilir.

1990’ların ikinci yarısında 28 Şubat’ı oluşturan süreçler romanlara konu olurken, 12 Mart ve 12 Eylül de çeşitli tanıklıklar üretmeye devam eder. 1997’de Gürsel Korat, 12 Mart’taki hapishane deneyimleri ile şekillenen Ay Şarkısı’nı yayımlar. Ay Şarkısı, üniversite öğrenciliği sürecinde girişilen devrimci mücadelenin yaş ilerledikçe bir reklam ajansına ve durağan yaşamlara uzanan evrimini irdeler. 12 Mart’a tanıklıklarını 1990’larda kâğıda geçiren yazarlardan Timur Ertekin’in Şamanın Üç Soygunu adlı romanı, (1999) yazarın Mamak cezaevindeki anılarından beslenen bir tanıklıktır; romanın başkişisi Timur, cezaevinde geçirdiği işkencelerin etkisiyle intihar saplantısına savrulur. Tahir Abacı, İkinci Adım’da (1999) 12 Mart’ın hukuksuz karanlığını Anadolu’ya uzanarak ele alır. Cem Selcen, bir hesaplaşma romanı olan ve polisiye unsurlar taşıyan 1578’de (1999) 12 Eylül öncesinin radikalizmini, banka soygunlarını, ölü ve yaralıları, örgüt kurallarını konu edinir. Aynı yıl yayımlanan romanı Gençliğin O Yakıcı Mevsimi’nde Erendiz Atasü, 68 kuşağının cinselliğe bakışını yaşamlarını çerçeveleyen çatışmalarla birlikte değerlendirir.

 

Pek çok romanında 12 Eylül’e ilişkin deneyimlere yer veren Mehmet Eroğlu’nun 2000’de yayımladığı Yüz: 1981, darbe sonrasında yaşanan apolitikleşmeye odaklanır. Metin Celâl (2000) Ne Güzel Çocuklardık Biz’de devrimci geçmişlerini gözden geçiren iki yoldaş olan Sezen ve Ayşe’nin yaşadıkları anlatılır. Sezen gözaltında öldürülen Ali’nin anısıyla boğuşur ve hareket içindeki bazı arkadaşlarına duyduğu ilginin yarattığı çatışma ile hesaplaşmaya çalışır. Yiğit Bener’in Eksik Taşlar (2001) romanı, 78’li bir devrimcinin oğlu olan Devrim’in, kendi başından geçen olayların izindeyken babası Erdinç’in yıllar önce Avrupa’da sürgünde yaşadıklarını keşfetmesini ele alır. 1970’lerin öğrenci liderlerinden biri olan ve 1974 affıyla salıverildikten sonra Almanya’ya yerleşen Atilla Keskin, 2001’de 12 Eylül sonrası hayatını yurtdışında sürdürmek zorunda kalan devrimcilerin hayatlarını ve hesaplaşmalarını ele aldığı romanı Dostluk’u yayımlar. Murat Uyurkulak, 2002’de yayımlanan ve “Devrim, vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi” diye başlayan romanı Tol’da, 1960, 1971 ve 1980’de gerçekleşen askeri müdahalelerin yaşamlarında acılı izler bıraktığı iki devrimciyi, Şâir ile Yusuf’u buluşturur ve iki karakter arasındaki metaforik baba- oğul ilişkisini irdeler. Aynı yıl yayımlanan romanı Gün Ağarmasa’da Osman Akınhay, eski bir siyasî mahkûm olan devrimci Celal’in anıları üzerinden 12 Eylül darbesini ve Mamak cezaevini anlatır.

(ÇİMEN GÜNAY ERKOL -15 Ağustos 2016 tarihli yazısından)

 

 

12 EYLÜL ve ŞİİR

 

Dönemin acılarını “içeriden” anlatan şiirleri Nevzat Çelik, Müebbet Türküsü isimli şiirinde anlatmıştır. Şiirden bir kesit.

 

“karşıma ilk çıkan kızı sen diye öpeceğim ağzından 
boynuna doladığım kollarıma ayaz vuracak belki 
soracağım nerde belinin çukuruna dolan saçların 
susturacaksa o kız da ağzıyla sustursun beni.. 
direnmenin güzelliği yüzümüzde kış bahar yaz 
çok değişmedik fakat ellerimiz büyüdü azbiraz 
gökyüzünden çalıp yolla uçurtmaları salkım saçak 
ellerimizde çocuk merakı ellerimiz güzel haberlere aç.. 
bana ince uçurumlara bakan kar bahar yüklü patikaları anlat 
ki iz sürücüler tıkanıp kalsın sonlarına bakınca o saat 
köylere inişlerinizi bir de bir de kentlere kaçamak 
yün çorapları önemse dağlarda korkarım ayakların donacak.. 
ağlamaklı oluyorum ne güzel düşlerken kuşanmış günleri 
kırılacakmış gibi bütün kapalı kapılar bugün yarın 
bayramlık giysilerimle buluyorum kendimi aynada tıraş olurken 
ranzamda uyur uyanık düş denizi geçiyor üzerimden 
alıp getiriyor kovasını küreğini kumdan kale yapan çocukların 
bulutları yıkıyorum saçlarından gözleri nasıl da umut.. 
hep umut edeceğiz sevgilim kopacak her yenilgi sonrası 
sustu sanılan yüreğimizde korkunç bir yaşam fırtınası”

                                                                        Ocak-Mayıs 1985

 

Exit mobile version