KUBİLAY S. ÖZTÜRK
Zaman ne çabuk geçiyor. CHP’nin “19 Mart Darbesi” diye adlandırdığı süreçte ilk ay bitti bile. Cumhurbaşkanı adayı E. İmamoğlu, yakın çalışma arkadaşlarıyla birlikte iddianame bekliyor şimdi içeride. Fakat dışarıda da, toplumsal muhalefetle birleşen güçlü bir itiraz dalgası, gün geçtikçe büyüyor. Öyle ki artık ülkenin gündemini bile bu dalga belirliyor. Saraçhane’de CHP’ye destek olan gençlerle büyüyen gösteriler, artık Yozgat’tan yankı buluyor. İktidarın kötü yönetimine tepki gösteren tüm kesimler hem heyecanlı, hem kararlı, hem de bilgece ses veriyorlar bu gelişmeye. CHP’nin sadece iktidara değil, demokrasi ve refah mücadelesine de talip olmasını, seçmenler değerli buluyor. Ö. Özel ve ekibi de, bu destekten etkilenip, halka yeni şeyler söylüyorlar.
CHP teşkilatları kadar yerel yönetimleri de bu heyecana katılıyorlar elbette. Belediye yetkilileri her demokrasi etkinliğinin içinde olmaya, katkı vermeye gayret ediyorlar. Bu gerekli zaten. Fakat onların asıl işlerini, seçildikleri belediyeyi daha iyi yönetmekle görevli olduklarını da hiç unutmamaları gerekiyor. Çünkü ancak yerel iktidardaki başarıyla, seçmen için bir gelecek umudu yaratılabileceği açık. Tabi ki onların pek çok yerde borçlu veya finansal tükenmişlik çizgisinde yönetimler devraldıklarını biliyor herkes. Üstelik onlar için verilen “silkeleme” talimatının anlamı da biliniyor. Fakat yeni bir yönetim modelini hayata geçirme yolunda, bugün belediye çalışmalarında hangi gayretin sergileneceği de çok önemli bir gösterge olacak.
Mesela Körfez’de bu yaz sezonu başlar başlamaz yine büyük bir nüfus yoğunluğu ile karşılaşılacak. Buna ne kadar hazırlanıldığını da birkaç ay içinde göreceğiz. Elbette yıllardır biriken sorunları, bir anda çözmek mümkün değil. Ancak ilçelerin sakinleri ve yazlıkçı misafirler de farklı bir çaba, gayret ve planlı çalışma görmek istiyorlar yeni yerel yönetimlerden. Tabii ki engeller de var. Mesela Çevre Bakanlığı “müsilaj tehdidi” nedeniyle Marmara’ya kıyısı olan bütün belediyelere talimat gönderip “en kısa zamanda İleri Biyolojik Arıtma Tesislerinin tamamlanmasını, aksi takdirde cezai müeyyidelerin devreye gireceğini” bildirdi. Kaynaklar o tarafa gidecek. Körfez’de önceki dönem para cezası ve soruşturmaya konu olmayan kirlilik olaylarına ise, şimdi anında işlem yapılıyor. Kaynaklar oraya da akıyor.
Kısacası bugün bir muhalif partinin belediyesi olmak da, iş yapmak da oldukça zor. Bunu herkes görüyor. Fakat hayat devam ediyor ve belediye demek, sadece “hizmet” demek. E. İmamoğlu da zaten tutuklanırken yol arkadaşlarına bu nedenle açık bir mesaj verip “dün 1 çalışıyorsanız, bugün 10 çalışmanız gerekli” dememiş miydi? Bu husus şimdi CHP’li tüm belediyeler için geçerli sanırım. Artık daha dikkatli, kararlı ve üretken olmaları gerekiyor. Bütün gözler onların üzerlerinde, iktidar da vatandaş da yakından izliyor onların ne yapacağını. Pes edip, ipe un mu serecekler; yoksa aksine işlerine ve sorumluluklarına daha sıkı mı sarılacaklar? Bu dönemdeki performansları hem görev yeterlilikleri açısından bir test olacak, hem de demokrasi mücadelesindeki kararlılık ve dirençlerinin ölçütü olarak kabul edilecek.
O nedenle, şimdi eğlence, konser, gezi, algı yaratma işlerinden ziyade, sorun çözmeleri gerekiyor. Çevrelerinde kendilerini pohpohlayan ve nemalanma peşinde koşanlardan ziyade, gerektiği zaman “acı söyleyen” dostlarına kulak kabartmaları gerekiyor. Dile getirilen haklı eleştirilere, “bu ortamda sırası mı?” demekten de vazgeçmeleri gerekiyor. “İktidara yürüyoruz bizi rahat bırakın” denilmesi ise, şimdi sadece bir kibir gösterisi oluyor. Adama sorarlar değil mi, “iktidar olsaydın ne yapacaktın?” diye. Bugün değilse, ne zaman olacak ki o doğru zaman? Yerel yönetimler eleştirileri dinlemek, halkla dürüstçe konuşup tartışmak, sorunları aşma becerisi sergilemek ve tam da bugün güven odağı olmak zorundalar. CHP’li belediyelerin net olmaları için, halkla, sivil toplum kuruluşlarıyla sağlıklı bir diyalog kurmaları gerekiyor. Kapsamlı çözümleri hayata geçirmek için, alışageldikleri yöntemlerin dışına çıkıp, herkesi kucaklamaları da şart.
Bunu bazı örnekler vererek açıklamak daha uygun olacak. Mesela belediyelere istek, şikayet ve önerilerini, halk nasıl aktarıyor? Bu yöntemlerden memnun kalıyor mu? Aslında bu konuda epeyce iletişim kanalı mevcut. Telegram, whatsapp, mail, telefon, dilekçe gibi imkanlardan dilediğini seçiyor vatandaşlar. Fakat ne sonuç alıyor? “İlgili müdürlüğe aktardık” diye verilen standart yanıtlar hiçbir işe yaramıyor. Tabi ki ideal olanı, her şikayet veya talep için yanıt verilmesi, hatta bunun bir görselle de desteklenmesi olacaktır. “Patlak boru var demiştiniz, fotoğrafta görüleceği şekilde bu onarım tamamlandı” demek en etkili yöntemdir. Bunu yapan belediyeler de var ülkemizde, yani sadece ideal bir durumu tasvir etmekle yetinmiyorum. Aynısını beklemek bizim de hakkımız.
Edremit’te şikayet olarak ulaştırılan bazı konularda, bu iletişim kanallarını ben de kullandım. Mesela ALO 185 hattını kullanarak üç adet başvuru yaptım BASKİ’ye. İlk talebim, bir pazar yerindeki kanalizasyon bacasının sıkça taşması ve çevreyi kirletmesiyle ilgiliydi. Üç gün içinde yanıt verildi, tıkanıklığın giderilip hattın açıldığı ifade edildi. Bunu şikayeti iletenlere de teyit ettirdim. Hızlı sonuç alıp, geri bildirimde bulunmaları çok hoşuma gitti, gelecek için ümitlendim doğrusu. Fakat ikinci ve üçüncü taleplerime, aradan iki ay geçmesine rağmen yanıt alamadım. İkisi de yoğun kokuyla ilgili şikayetlerdi ve ilçemizde bu durum genellikle yağmur suyu hattına kanalizasyon karışmasıyla meydana gelir. Önceki dönemlerde Büyükşehir Belediyesi ile İlçe Belediyesi bu konuları ortak çözemez, sürekli birbirlerine atardı. Anlaşılan hala bu tarz değişmemiş, şikayet hala gittiği yerde kalıyor, müşterek çözüm üretme yoluna gidilmiyor. Oysa bu yerlerden birisi, yerel itfaiye biriminin önünde bulunuyordu ve son gördüğümde çevredekilerin o berbat kokuyu önlemek için mevcut ızgarayı kum ve çakıla tamamen kapattıklarına şahit oldum. Yani ortada bir su gideri falan kalmamıştı artık. Umarım başkalarına da kötü örnek olmaz bu “çözüm”.
Bir diğer başvuruyu da, yine gelen şikayetler nedeniyle Edremit Belediyesi’ne yaptım. Geçen sene 15 Kasım’da bir dilekçe verip, Altınoluk’taki A.Taner Kışlalı Stadyumu çevresine yığılan park ve bahçe budama atıkları, inşaat ve tamirat molozları ile hafriyatların temizlenmesini talep ettim. Bunların belediye araçlarıyla döküldüğünü, vatandaşların da her türlü çöp ve atıklarını o alana bırakmakta sakınca görmediğini ilave ettim. Muhatabım belliydi aslında, Temizlik İşleri’nin konusuydu bu ama ilave olarak Fen İşleri ve Zabıta müdürlüklerine de havale edilmiş dilekçem. Bu bölgede oturanlar, koku ve kirlilikten yıllardır şikayetçiler. Üstelik her Kurban Bayramı orada açılan koyun pazarı ve kesim yerinden de, koku ve sinek nedeniyle şikayetler eksik olmuyor.
Altınoluk10 Spor Kulübü’nden gençler spor, halk da yürüyüş yapmaya çalışıyor orada ama bu “geçici çöp biriktirme alanı” artık çoktan kalıcı hale gelmiş bulunuyor. Üstelik yangın tehlikesi de çok yüksek budama atıkları nedeniyle. Fakat bugüne kadar, her üç müdürlükten de yanıt bile gelmedi bugüne kadar. Yaptığım şifahi görüşmelerde ise, oradaki temizliğin Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılmasının beklendiğini gördüm. Ancak yarın temizlense bile o bölge, bir ay sonra eski haline gelmesinin nasıl önleneceğine dair anlamlı bir açıklama da duyamadım. Zaten başka benzeri alanlar da var ilçede ve kalıcı çözüm üretilmiyor bu durumu önlemek için. Aslında o kadar da zor olmasa gerek.
Durum böyleyken, belediyenin Edremit’te “Çöplerimizi yerlere değil, çöp kutularına atalım” diyerek temizlik kampanyası başlatmasının bir anlamı olur mu dersiniz? Elde maşayla şehrin sokak ve meydanlarında, Şahindere’de izmarit ve atık toplamakla nasıl bir “farkındalık” yaratılacak acaba? Üstelik bu çağrıya uymayanlar için bir yaptırım da yok ise ortada, işin sonunun nasıl olacağı şimdiden belli değil mi? Adına “sıfır atık” denilen bir yöntemle, kaynağında ayrıştırma yapılmadan her türlü katı atığı karmakarışık bir şekilde TIR’larla Balıkesir’e taşımak veya “Atma” isimli bir başka kampanyaya katılmak da çözüm değil zaten. Sonuç almaya, kalıcı çözümler üretmeye yönelmek yerine, algıyla yetinmek de aslında bir çeşit kendini kandırma olmuyor mu?
Fazla söze gerek yok. Yapılacak çok işler var Büyükşehir’de ve ilçe belediyelerinde. Hem değişen zamanın ruhuna uygun davranılması gerekiyor, hem de gerçekten zaman çok çabuk geçiyor.