AVLU Kongre Merkezi tıklım tıklım dolu. Fuayede, Büyükşehir birimlerinin proje tanıtım stantları kurulmuş. Balbucks her köşede devrede; isteyene kapüçino, isteyene amerikano. İçerisi kalabalık, dışarısı kalabalık. Araç park edecek zerre yer kalmamış.
Salonun içinde Yücel Yılmaz’ın seçim şarkıları çalıyor. Millet bir yandan kahvesini yudumluyor, bir yandan “Yücel Yılmaaaaz geliyor” şarkısına ayağıyla tempo tutuyor!
Koltukların her birine bir bayrak iliştirilmiş. Kimin nereye oturtulacağı tek tek belirlenmiş.
“Bin istediğim yere otururum” diye düşünenleri engellemek için her koridorun başına bir personel yerleştirilmiş.
Biz de Güzide’yle gittik, izleyelim, görelim, “bakalım neler anlatacak, duyalım” faslında.
Tanıyan çok, tanımayan çok.
Selam verenle hoşbeş ediyoruz, vermeyenle zaten diyaloğumuz olmuyor.
Kan bağı falan olanlar da var içlerinde; burunlar bir karış havada, tanımazdan, görmezden gelip geçiyorlar yanınızdan.
..ve bir bakıyoruz, içeridekilerin dışarıdakilerin yüzde doksan dokuzu Büyükşehir ve AK Parti ile iltisaklı!
Normal vatandaş yok yani.
Yarısı partililer, yarısı personel.
Özetle, Yücel Yılmaz lansman şovunu kendi ekibine, kadrosuna, partilisine yapıyor.
Vatandaş sosyal medyadaki canlı yayınlardan izliyorsa izliyor.
..ki o izleme sayılarını da görürüz hep.. Facebook’tan yapılan Meclis canlı yayınlarını meselâ, bir milyon üç yüz bin nüfuslu Balıkesir’de otuz – otuz beş kişi izler.
İzlenmeme gerekçesi, meraksızlık değil tabi. Canlı yayını izleyenlerin kimliği görülüyor ya, ondan çekiniyor millet.
***
PROJELERİNİ anlatacaksan, milleti davet edip anlatacaksın. Tatil günü, “hay ben böyle işin içine tüküreyim” öfkesiyle oraya gelip, zorunlu halden etrafına gülücük dağıtan personel dinlemiyor zaten!
Partililer de, böyle güzel bir cumartesi gününün iki buçuk – üç saatini kapalı, havasız, kalabalık bir salonda geçirmenin sıkıntısını yaşamıştır muhakkak.
Kendi adıma söyleyeyim; lansman başlamadan sıkıldım. Her şey çok yapmacık geldi zira.
Bir de tüm bu şatafatlı tanıtımın masrafı, harcaması Büyükşehir Belediyesi’ne yazılıyorsa.. Hani düşünüp kızıyor insan: “Bütün bu masraf vatandaşın cebinden çıkıyor; milletin parasıyla propaganda yapıyorlar!”
***
SALONDAKİLERİN bir kısmı şahit oldu, belki büyük bölümü ne olup bittiğinden haberdar değil.
AK Parti Bandırma Belediye Başkan Adayı.. AK Parti’nin Balıkesir eski Milletvekili.. AK Partili Büyükşehir Belediyesi’nin Başdanışmanı.. O biiiir Cemal Öztaylan abimiz salona giriyor, unu elenmiş efeliğin kırarmışlığı eşliğinde.
E öyle yani, o bir Cemal Öztaylan; önüne engel konulamaz, “buraya değil, şuraya oturacaksın” falan denilemez. Görevli kızlar, Yücel Yılmaz’ın asgari ücretin sekiz – on katı maaşlı, her biri birbirinden kıymetli ve kerametli başdanışmanları için ayrılan bölüme girmeye çalışan Öztaylan’ı geri çeviriyorlar!
Ya talimat öyle, ya kızlar Cemal Öztaylan’ı tanımıyorlar.
Bu “yasak hemşerim” muhabbetine öfkelenen Cemal Abimiz en sunturlusundan bir küfür savuruyor ki, hem ne küfür.. Öztaylan’ın sararmış dişlerinin arasından fırlayıp savrulan sözcüklerin rüzgarı, sıcak salonda terleyenler için klima üfürmesi gibi hissediliyor!
“Aman Abi, etme eyleme, gel, buraya otur” faslındaki yanlışı düzeltme hamleleri de sonucu değiştirmiyor tabi. Cemal Öztaylan, arka sıralarda bir yere gidip oturuyor; ama ne oturmak!
Surat asılmış, gerginlik dozu yüksek.. Her an patlamaya hazır volkan gibi abimiz.
..ki zaten ara ara lav püskürtmesi yaptı; volümü düşük de olsa, sunturlu küfürlerini tekrarladı durdu oturduğu yerden.
Yücel Yılmaz konuşurken ara ara duyulacak şekilde göndermeleriyle, ön sıralarda oturanları sık sık arkalarına dönüp O’na baktırdı.
Lansmanın finalinde, başkan adaylarıyla toplu fotoğraflar falan çekilirken, sahnenin sağ tarafında, “küstüm, oynamıyom” diyen çocuk havasında, kollarını göğsünün üstüne bağladı, öfkesini salondakilerin tamamına hissettirmeye çalıştı.
En çok neye üzüldüm?
Yücel Yılmaz’ın sayıları bilinmeyen, piyasada çok görünmeyen, ne yaptıklarından haberdar olunmayan, ama Yücel Yılmaz tercih etmişse vardır bir kerametleri dedirten, pek kıymetli başdanışmanlar, Öztaylan’ın oturtulmadığı sıraları doldurdu; koltuk arkalarına konan bayrakları salladı, Yücel Yılmaz’a alkış tuttu.
Bizim sevgili Cemal Abimiz de, Büyükşehir’de aynı makamı mevkiyi paylaştığı halde, arka sıralara iteklendi!
Ötekileştirildi bir nevi…
Oysa, koskoca Bandırma’nın Belediye Başkan Adayı’ydı. En ön sıralarda oturtup el üstünde tutmak lazımdı. O biiiir Cemal Öztaylan’dı.
Yazıyı okuyunca arayıp, “abartma uleyn” diyebilir.. Ardından şahsıma dair sunturlu bir küfür de savurabilir. Ama bugün mübarek ramazanın ilk günü, oruçlu olur; aman dikkat!
***
YÜCEL YILMAZ, cumhuriyetin yüzüncü yılına atfen, ‘100 Proje’ hazırlamış…
Doksan yedi de tıkanıp kalmış, “haydi çocuklar, ha gayret, şunu yüze tamamlayalım” deyip, üç tane daha ilave ettirmiş midir bilmiyorum.
Ona değil de, “ilk bin beş yüz gün” muhabbetine takıldım ben!
Milletin cumartesi tatilinin içine eden bu programı izleyenler, anlatılanların satır aralarına ne kadar takıldı, onu da bilemem. Yüz projeyi anlatırken, “ilk bin beş yüz gün” cümlesi çıktı Yücel Yılmaz’ın ağzından.
İkinci bin beş yüz gün yok.. Yani, belediye başkanlığının mesai ömrü, hepi topu bin sekiz yüz yirmi beş gün. Sene üç yüz altmış beş gün.. Görev süresi beş yıl.. Üç yüz altmış beş çarpı beş, eder bin sekiz yüz yirmi beş gün.
İlk bin beş yüz günden geriye sadece üç yüz yirmi beş gün kalır; bir sene bile değil!
O zaman ‘ilki’ ne oluyor bunun? “Dört yıl için yapacaklarım” dersin.
Ama yıla vurursan, millet çakar köfteyi. Yıl uzun, gün kısa.
“İlk bin beş yüz gün” dedin mi, kısa bir zaman dilimi gibi gelebilir insana.. Gün sonuçta!
***
PEKİ bu ilk bin beş yüz gün içinde halledilecek iş, yaşama geçirilecek proje neymiş diye sorarsanız..
Kırsala parke taş ve asfalt işi!
Yücel Yılmaz’ın cümlesi aynen şöyle:
“Kırsalda asfaltsız ve parke taşsız yol kalmayacak. Kırsalda ilk bin beş yüz gün içinde parke sorunu kalmayacak. Ayrıca tüm kırsal mahallelerimizi çok amaçlı salonlarla donatacağız.”
2019’da, “şehirde ne varsa kırsalda da olacak” demişti Yücel Yılmaz.
Beş yılın sonunda kırsal mahallelerdeki seçim ziyaretlerinde, köylü vatandaşların beklediklerini alamama, umduklarını bulamamanın öfkesiyle, nasıl rest çektiklerini, nasıl kızıp sinirlendiklerini birkaç programa katılıp gözledik.
Şunu sormak lazım önce: “Geride kalan bin sekiz yüz yirmi beş günde bizim için ne yaptın?”
Yani kırsal mahalleler için.
Bin sekiz yüz yirmi beş günde, kırsalın asfalt, parke taş sorunlarını çözemeyip, bundan sonraki bin beş yüz günde, yani dört küsur yılda çözme vaadinin köylüye artısı nedir?
Adam “yolumuzu yapın” demiş, beş yılda yapmamışsın.. “Çamura basmayalım, parke taş döşeyiverin” demiş, olmamış. Bundan sonraki bin beş yüz güne yaymak bu işleri, köylünün aklıyla alay etmek anlamına gelmez mi şimdi?
İş sadece parke taş, asfalt olsa keşke… Altyapıdan yoksun yüzlerce kırsal mahallesi var bu memleketin. Sorun iletildiğinde, “ilçe belediyesinin işi” diye başlarından savıyorlardı milleti.
İlçe belediyesi de Büyükşehir’e havale ediyordu. Top gibi oynuyorlardı yani!
Neymiş, ilk bin beş yüz günmüş…
Geriye üç yüz yirmi beş gün kalıyor… O da zaten, bin sonraki seçim hazırlıkları için çarçur edilecek zaman dilimine tekabül ediyor.
***
“BAŞKA proje yok mu” diye soracaksınız.. Var, olmaz mı.
Yüz ayrı projesi var.. Bir iki kalıcı olabilecek uzun vadeli projenin dışında, geri kalanları zaten mevcutta devam eden rutin hizmetlerin tekrarı ve yoksulluk üzerine kurgulanan yurdum siyasetinin ‘yardım belediyeciliği’ muhabbetleri…
‘Sosyal belediyecilik’ diyorlar adına!