Bundan bir yıl önce bir sivil toplum etkinliği toplantısında etik ve ahlaktan fazla bahsedince bir büyüğümüz “bizim etikten daha önemli meselelerimiz” var deyivermişti. Yanılıyorsunuz demiştim. Bizim en büyük meselemiz etik ve ahlaktır.
Bugün etik ve ahlakın bizim en büyük meselemiz olduğunu hep birlikte gördük. Malzemesinden çalınmış inşaatlar, vazifesini ihmal etmiş kamu görevlileri, aldatılmış ev sahipleri, uyulmayan yönetmelikler, atlanan yasalar, hiçe sayılan doğal ortam, kulak tıkanan bilimsel veriler sonucunda 14 milyonu etkileyen ve 90 milyonun da derinden hissettiği bir felaket…Üzerine yağmalar, dolandırıcılıklar, hırsızlıklar, gasplar, fırsatçılar, fahiş fiyatlarla deprem karı elde etmeye çalışan işletmeler. Üstüne sosyal medyada yalan haberler, kışkırtmalar, duygu sömürüleri, cesetler ve acılar üzerine çıkarak fenomen olma gayretleri…Büyük çökmüşüz…haberimiz olmamış…Dün markette bir kasiyer “ abi biz ne olmuşuz böyle, ne kadar bozulmuşuz.” diyerek deprem ve sonrasına dair serzenişlerini paylaştı. “Çok yardım severiz o tamam ama ahlak kalmamış, ahlak başka bir şey” diye de ekledi.
Etik ve ahlak soyut konular gibi gelir insanlara. Ahlak karın doyurmuyor denir. İşler öyle yürümüyor ama demesini çok severiz. Kitabına uydururuz. İşlerin yürümesi önemlidir. İşini yürütemeyen adam salak muamelesi görür. İşi yürütmeyen görevli de bir anda herkesin nefret ettiği biri oluverir. Kopya çektirmeyen öğretmen, adaletli yönetici, mevzuatı uygulayan memur, doğruyu söyleyen adam, gerçeği yazan gazeteci sevilmez burada. Kötü adam olursunuz. Kimse kötü olmak istemez. İnsanların işini görmek bu toprakların erdemidir.
MACHİAVELLİ’Yİ ÇIRAK ÇIKARACAK HAREKETLER
Dizilerde öyle entrikalarla karşılaşırsınız ki Machiavelli’yi çırak çıkarır. Halbuki cemiyet hayatının içinde o dizilerin yanında masum kalacağı “ufak tefek cinayetler” vakayı adiyedendir. Kurnazlığa zekadan, zekaya da akıldan daha çok önem verilir. Halbuki akıl insanın vakarına uygun evrensel ahlaki normlara ve değerlere göre hareket etme ve düşünme becerisidir. Zekâ beynin işleme hızı iken, kurnazlık ya da uyanıklık dar görüşlü bir menfaat avcılığından başka bir şey değildir. Örneğin kurnaz adam karşısındakini aldatabiliyorsa aldatmayı bir beceri olarak algılar. Bu davranışının kanunlara, insanın vakarına, evrensel etiğe, ilahi yasalara uyup uymamasını önemsemez. Zeki adam en azından yaptığı işten şahsen zarar görmeyecekse arzu ettiğini yapar. Hukuku da ahlakı da dini değerleri de önemsemez. Zekilerin becerisi kılıfına uydurmaktır. Yalnızca akıl ve sağ duyu bizi doğru davranışa sevk eder. Akıl sahibi bir insan kar da etse, zarar da görse ahlakın evrensel normlarına uygun olmayan davranış sergilemekten kaçınır. Bunu yaptığında kendi doğasına zarar verdiğini ve dünyadaki kötülüğü ve adaletsizliği güçlendirdiğini bilir. Akıl, Sapientia yani bilgeliğe çağırır ve insan aslı itibariyle Homo Sapiens’tir.
Zekilerin ve kurnazların toplumunda insanları uyardığınız ya da eleştirdiğiniz de “ama herkes böyle yapıyor” denir. Herkes kopya çekiyor, herkes adamını buluyor, herkes işini yürütüyor…
Mazeretimiz çoktur.. Hep daha önemli meselelerimiz vardır. Ekonomi, büyüme, kar, istihdam, kalkınma ve diğer menfaatler “ama” denilerek bu konudaki her duyarlılığın sonu olur.
RANT ÖLDÜRÜR… HEP ÖLDÜRECEK!
Biraz okumuş yazmışları da “ama ahlak göreceli” kime göre, neye göre diye kendince felsefe yapar ahlak, etik konuştuğunuzda.
Halbuki etik ve ahlak böyle karmaşık bir konu değildir. Yalan söylemenin, çalmanın, adaletsiz davranmanın göreceli bir tarafı yoktur. Bu değerler her dinde, her büyük gelenekte aynı zamanda kutsaldır. Bu değerlere uymamanın manevi sonuçları dini öğretilerde detaylıca anlatılmış. Bu değerlere uymamanın sosyal sonucu toplumu bir arada tutan yegâne harç güvenin zedelenmesidir. Güvensizliğin maliyeti nedir diye tartışırken korkunç bir tablo ile karşılaştık. Bugün depremle yüzleştiğimiz felaket ve ardından yaşayacağımız ona bağlı her problem “güvensizliğin maliyetidir.”. Şeffaflık Derneği Türkiye temsilcisi Oya Özarslan deprem sonrası yaptığı açıklamada “Bizi öldüren deprem değil, bina değil yolsuzluktur” şeklinde bir açıklama yaptı. Ekonomi gazetesi yazarı Şeref Oğuz Depremde yıkılmayan binaların sırrı olarak: Uygun zemin, Hakkına razı malik, Çalmayan müteahhit, İşleyen denetim maddelerini saymış. Prof. Dr. Kenan Mortan deprem sonrası paylaştığı notlarında “rant öldürür. Hep öldürecek” diyor.
DOĞRU DÜŞÜNCE, DOĞRU SÖZ, DOĞRU EYLEM…
İnsanın en büyük zaafı elle tutulur, gözle görülür, günümüz de de parasal bir karşılığı olmayan konuları çok kolay göz ardı eder. Erteler, hafifser. Etik, ahlak, güven, onur, şeref, haysiyet, fedakârlık, kahramanlık, maneviyat, adalet, hak, günah, sevap vs. bütün bu kavramlar dünya genelinde insanın bu zaafları nedeniyle erozyona uğramıştır. Bir de üzerine bu değerlerin de politize edilmesi ve rant konusu olması gelince bu hususlar çok zarar gördü. Ancak unutmamak gerekir ki dünyada insanın övüncünü oluşturan tüm maddi zenginlikler ve başarılar bu elle tutulup gözle görülmeyen ve parasal bir karşılığı olmayan değerler yardımıyla oluşmuştur. Bilançolara, istatistiklere, bigdatalara eğilirken bu hususu atlıyoruz. Bu soyut kavramlar oralarda yer almaz ama her çaba, girişim ve eylemde fark yaratan bu soyut değerlerdir. Şüphesiz güven ve ahlak bunların en değerlisidir.
Binyıllar önce İran’da Zerdüşt dünyada bir tek yol vardır o da doğru yoldur demiş. Onu da doğru düşünce, doğru söz, doğru eylem diye özetlemiş. Yalan en büyük kötülük demiş. Herodot’a göre eski İranlılar yalan söylemeyi en büyük kötülük ve günah olarak görüyorlardı. Yalan onlara göre evrendeki kötülük ve karanlığı besliyordu. Bu ahlakla dünyanın görüp görebileceği en büyük imparatorluğu kurdular.
Göktürk Kağanı Tardu Bizans elçisi Valentinus’a “siz o ustalıkla yalan söyleyen Bizanslılar değil misiniz? Yalan biz Türklerin en sevmediği ve en yabancı olduğu şeydir.” diyerek sözlerine riayet etmeyen Bizanslıları aşağılar.
İslam Peygamberi Hazreti Muhammed, peygamberlik nazil olmadan önce de “emin” sıfatıyla biliniyordu. Onun yalan söylediği görülmemişti. Kuran’ı Kerim’de Hud suresi 112. Ayette: “Öyleyse sana emredildiği gibi dosdoğru ol” denir. Nahl 76. Ayette: “……….. Onu nereye gönderse hayırlı bir iş beceremez. Hiç böyle biriyle adâleti emreden ve her işte dosdoğru bir yol takip eden insan eşit olabilir mi?” ifadesi vardır. İsra suresi 35. Ayette: “Ölçtüğünüz vakit tam ölçün, tarttığınız zaman da doğru teraziyle tartın. Bu, ticâretiniz için daha hayırlı ve sonuç itibariyle daha güzeldir.” Denmiştir. Şuara 182. Ayette: “Tarttığınızda da doğru terazi ile tartın.” Ahzab 70. Ayette: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve her zaman doğru ve yerinde söz söyleyin.”