Yerel seçimlere dair…

Eylül’le birlikte yine Körfez’deki nüfus yoğunluğu azaldı. Okul çağında çocuğu olanlar yazlıklarını kapatıp gittiler. Diğerleri de havalar soğuyunca gidecekler. Körfez bir kere daha, sürekli ikamet eden nüfusa kalacak. Açıkçası memnunlar onlar bu durumdan. Zira ekonomik anlamda çok canlı ama toplumsal yaşam ve halk sağlığı açısından epeyce sorunlu geçen bir yaz döneminin daha sona ermesi, “yerliler” açısından altı ay kadar sürecek bir kafayı dinleme dönemi anlamına geliyor.

 

Körfez’de yaz kış oturan sürekli nüfus, bu sakin ve nispeten daha az sorunlu ayları seviyor. Çünkü seneye Haziran geldiğinde, nüfusun tekrar yoğunlaşacağını ama kronik hale gelmiş olan dertlerinin yeniden ortaya döküleceğini biliyorlar. Yazlıkçı hemşerilerimiz ise, yine yaşamak zorunda kaldıkları dertlerin, seneye çözüme kavuşmuş olacağına hiç de inanamadan ve bir hayli umutsuz olarak veda ettiler bu yaz da. Ancak Körfez’de nüfusun çoğunluğunu onlar oluşturuyor yazın ve tatil için gelip dert çekmek hepsini çok mutsuz ediyor. 

Her on kişinin sadece biri sürekli yaşıyor, geri kalan dokuzu ise yaz sezonunda kısa süreli hemşerimiz oluyor. İkamet kayıtları yaşadıkları kentlerde olduğu için, bölgenin geleceğiyle ilgili tercihlerini bile sandıkta ifade edemiyorlar bu insanlar. Misafir olarak görülüyorlar, Anayasal hakları olmasına rağmen, karar sürecine de katılamıyorlar. Ziyadesiyle çelişkili bir durum bu.

 

***

İşte bu durum, ilimizi ve ilçelerimizi yönetenler için bir çıkış yolu olarak görülebiliyor ne yazık ki. Şikayet konusu olan ister deniz kirliliği, kanalizasyon, arıtma, kullanma suyu, ulaşım, sağlık, adalet, isterse de güvenlik veya hava kirliliği olsun, yöneticiler bunların çoğunun “mevsimsel olduğunu” biliyorlar. Elbette ellerindeki kaynaklar da sınırlı ve bunu Körfez sakinlerinin talepleri doğrultusunda değil de, gönüllerindeki tercih yönünde kullanmaktan yanalar. Bunu bir hak olarak görüyor, dillerinde olsa bile uygulamada adil hizmet dağılımını uygulamıyorlar.

Çünkü yerel yöneticiler sandıktan çıkıyorlar ve o nedenle de seçmenlerinin tatmini onlar için çok önemli. O yüzden seçmen bile olmayan yazlıkçılar “bekleyebilir” onlara göre. Gerçi emlak vergisi de ödüyor bu vatandaşlar ama “eşit hakları” dikkate alınmıyor. “Ama çok şikayet var bu sene” denildiğinde, yerel yöneticilerin “Eylül bitince susarlar” yanıtı verdiklerini ise herkes biliyor. Körfez’de yazlık konutu olup, kanalizasyonu olmayan, kanalizasyonu olup da arıtmadan çıkan kokulardan isyan noktasına gelen, derelerin kokusu ve yanan çöplüklerin dumanı arasında kalan, trafik sıkışıklığından bunalan, denizden hastalık kapan bunca insanı biraz daha bekletmek, oyalamak, çözümü seneye aktarmak ise rasyonel bir politika değil elbette.

 

***

Peki ya atanmış yöneticiler?

Onlar da giderek artan bir şekilde iktidarın yereldeki tercihleriyle uyumu davranma eğilimine girdiler ne yazık ki. Mülki ya da idari yönetici artık farklı düşünemiyor, farkı çözüm öneremiyor, asla “hayır” diyemiyor iktidarın yerel yönetimine. Tekleşen bir “yönetim  anlayışı” var artık ülkemizde. En ufak bir fikir ayrılığında, atanmış yöneticilerin yerleri değişiyor hatta merkez emrine alınıyorlar. Mesela, geçen Cumartesi günü, Edremit’in düşman işgalinden kurtuluşunun 101. Yıldönümü vardı ve ilçemizdekiler şehit Kaymakam Hamdi Bey’i andılar. Fakat bu arada “çarşaf-zincir gösterisine” kurban giden Kaymakam Turgay Ünsal’ı da hatırladılar haliyle. Siyasi iklim işte böyle olunca Körfez’in sorunlarının dile getirilmesi ve çözümü de bir hayli güçleşiyor. Zira yazlıkçı hemşerilerin tercihini bilemiyoruz ama Körfez’de sürekli ikamet edenlerin sandık tercihi de iktidardan yana olmadığı için, yapılması gereken hizmetlerden adil bir şekilde yararlanmaları pek mümkün olmuyor.

 

***

Zamanın ruhu böyle. Coğrafyamızda ise yerel yönetimler arasında uyum ve işbirliği ortamı bulunmuyor ne yazık ki. İşte böyle bir ortamda yerel seçimlere doğru gidiliyor ve siyasetçiler çoktan indiler sahaya. Bugün attıkları adımlarda, haliyle yedi ay sonrasını düşünmek durumundalar.  Algıya dönük olan işler var haliyle, mesela ilçe gezilerini çoğaltmak, Armağan Çağlayan’ın programına çıkmak, Emine hanıma yapılan bir ziyareti manşetlere taşımak veya  Masterchef All Star’ı Balıkesir’e taşımak bu cümleden. Bunlar tebessümle izlenebilir belki ama bir de yatırımlar tarafı var işin.

Edremit’in yeni Kaymakamlık binası, yeni Ülkü Yolu ve yeni Hastane’nin temel atma töreni, eş zamanlı olacak gibi duruyor. Yerel seçim öncesi “iktidar, Edremit’e yatırım el attı” imajı verilmek isteniyor. Siyaset böyle yapılıyor ve buna şaşırmıyor vatandaş artık. Tabii birileri de çıkacak ve “o yolun parasıyla, sağlam bir arıtma tesisi yapılırdı” diyecek şimdi.

 

***

Başka birileri de “eski Kaymakamlık binasıyla biraz daha idare etselerdi de, hastane bitseydi önce” diyecek. Şehri yönetenler ile vatandaşların öncelikleri zaman zaman çok farklı olabilir haliyle. Kamuoyunu aydınlatmaya önem vermeyenler, bunu daha sıklıkla yaşar. Aradaki iletişim kanalları tıkalı mı acaba? Yoksa birbirinin derdini mi anlayamıyor taraflar?

Fakat hal ne olursa olsun, seçilmiş yöneticiler Körfez’in arıtma tesislerine girişmeden bu seneyi atlatamayacaklar gibi görünüyor artık. İktidar tarafı, muhtemelen Güre, Zeytinli ve Ayvalık için bir gayret gösterecek. Çünkü bu sefer “bize oy verin yapalım” dayatmasına kalkışmaları halinde, Körfez’de geri tepecek. Kim inanır ki artık buna? O nedenle en azından arıtma temellerini atacaklar ama ne vakit biter, kapsamı ne olur, bunları bilmek mümkün değil. Bizde işler böyle yürüyor, sadece seçilmiş ve atanmış yöneticiler biliyor yatırımların yol hattını ama onlar da detay vermek istemiyorlar işle ilgili olarak.

Bunu da “birileri hemen dava açıyor” diyerek açıklıyorlar. Niye acaba, akıl noksanı mı var o birilerinin? Seçilmiş yöneticiler, açık ve şeffaf olsalar yer seçiminde, işlerini istişare ederek yapsalar, ÇED sürecini de hakkıyla tamamlasalar, kamuoyunu her aşamada aydınlatsalar, bir hizmeti yerine getirirken orada atılacak bir taşla başka kuşlar da vurmaya kalkmasalar, niye dava açsın ki birileri? İşini hakkıyla yapana, zaten epeydir gecikmiş bir hizmetle vatandaşı dertten kurtarana, herkes teşekkür eder.

Hatta “niye uçak pisti gibi oldu?” deyip sorgulama zahmetine bile katlanmadan Ülkü Yolu’na teşekkür edip, arıtma tesisinin yaydığı kokudan kurtulmak için aracının pencerelerini kapatarak yoluna bakacaktır çoğu vatandaş. O nedenle, izninizle birileri de çıksın ve sorsun “niye o önce de, öbürü ertelendi?” desin hatta. Niye bu kadar rahatsız olunuyor ki?

 

***

Yapılanlar doğruysa, verilecek cevap da vardır. Ancak yaptığı ile amacı farklı olanlar veya vatandaşa doğruları söylemeyenler korkar bunlardan değil mi? 2018’den bu yana altyapıya yönelik tek çivi bile çakılmayan Körfez’de, yürüme ve bisiklet yolu, palmiye dikme, sahile dolgu yapma, kavşak ve yol imali, dertlere deva olmayan süslemeler ise vatandaşı tatmin etmedi.

Bu çok net görülüyor bölgede. Eğer bu sene sona ermeden arıtma tesisi yatırımları için bir adım atılmazsa Körfez’de, Yücel Yılmaz istediği kadar para döküp algı yönetimi yapsın, işi çok zor. Hele seçimden sonra yazlıkçılar tekrar Körfez’e dönüp de hiçbir şeyin değişmediğini görürlerse, artık onları oyalaması hiç mümkün olmayacaktır. “Yetti” diyorsa vatandaş, bunu anlamak lazım. Anlamayanlar ise ya siyaset sahnesinden inmeli, ya da yazlığını ilk satan kendisi olmalı.

 

***

Vatandaş çözüm peşindeyken, siyasetçilerin kayıkçı kavgasına da bakmıyor artık. Mesela, Ayvalık’ta vatandaşlar yıllardır su derdine çözüm istiyor. DSİ devreye girip tam on bir tane baraj projesi yapmıştı Körfez çevresinde. Bunların ikisini de bitirip devreye almıştı. Şimdi Ayvalık için Karakoç Barajı’nın çözüm olacağını söylüyor DSİ. Zira iktidar tarafı işe böyle bakıyor. Fakat vatandaş sadece su isteyen yazlıkçılardan oluşmuyor, bir de çiftçiler var değil mi? O baraj için onbinlerce zeytin kesilecek, önce  buna itiraz ediyorlar haliyle. Sonra orada devasa bir su kütlesi toplanırsa, bütün iklimi de değişecek o çevrenin ve zeytinlikleri etkileyecek. Ne yapacak çiftçi o vakit, bin senedir uğraştığı zeytinini kökleyip de kivi veya mandalinaya mı dönecek. Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı olan DSİ, su talep edenlere dönüp “al sana baraj” diyecek ama çiftçi mahvolduktan sonra mı Bakanlık zeytincinin derdine çare düşünecek? Nasıl bir planlama acaba bu aynı kurum içerisinde? Hal böyleyken Mesut Engin ile Mustafa Canbey atışması mı izleyecek vatandaş?

“Altyapı yetersiz, inşaat izni de yok” diyerek ortak bir karar alınsa olmuyor mu? Muhalefet tarafına girmişken, mesela Edremit’te olduğu gibi Edremit Çayı’nın bir tarafındaki kamu arazisinin satışına siyaset icabı karşı görünüp, çayın diğer tarafında yazlık kentler kurulmasına ruhsat vermeyi nasıl açıklayacaklar seçmene acaba? Böyle yapanların, vatandaşın oyunu istemeleri inandırıcı olabilir mi? Yücel Yılmaz bile açıkça “ben oraları ne bilirim, sizinkilerden duydum” diyor.

 

***

Buradaki özne herkesin anlayacağı gibi Edremit’in şimdiki seçilmiş yöneticileri oluyor. “Oralar” ise betona bulanacak kamu arazileri ve doğal alanlar oluyor ve bu durum yerel yönetimlerden hangisinin umurunda acaba? Edremit bu konularda iyice şanssız bir ilçe zaten. Belediye başkanı, daha aday adayıyken bir mikrofon kazasıyla sansasyon üretimine başlamıştı, seçildikten sonra çeşitli vesileleri hiç kaçırmadı ve nihayet Anıtkabir’deki koruma müdahalesine kadar getirip dayandırdı işi. Oraya davet edilen “1922 kişi” varmış ama nedense bizimki öne çıktı yine? Bunca garip durumu, hep aynı kişinin yaşanması tesadüf eseri olabilir mi?  Ne desin şimdi Edremitliler, “ah zavallı belediye başkanımız” mı, yoksa “artık rahat dursa da dönemini kazasız belasız bitirse” mi? Herkes şaşkın Edremit’te ve sadece çok üzülüyorlar bu hale.

 

Yerel seçimler, bütün bu tablodaki dertlere ilimizde ve Körfez ilçelerinde çözüm getirir mi, bilemiyorum gerçekten. Ancak zamanın ve coğrafyanın ruhunu, çağın gerektirdiği bir biçime sokmayı bu sefer de beceremezsek, geleceğimizin iyice kararacağını gayet iyi biliyorum.

 

 

 

 

 

 

 

Exit mobile version