YA DİĞER BARINAKLAR?

KONYA’daki hayvan barınağında yaşanan vahşeti hepimiz izledik.

Kimimiz kahrolduk, kimimiz daha ileri gidip sunturlu küfürler savurduk vahşetin aktörlerine..

Kimimiz, o görüntülerden sonra oturup ağladı.. Evinde beslediği bir hayvan varsa, ona sıkı sıkı sarıldı.

Barınak işçisi başını kürekle ezip öldürdüğü köpeğin, bir başka işçi tarafından boynundaki iple çekilerek götürülmesi, ‘ulusal gündem’ oldu bir anda.

Cumhurbaşkanı’ndan bakanlara, siyasi parti liderlerinden milletvekillerine, belediye başkanlarına ve sivil toplum örgütlerine kadar, herkes bu vahşeti kınadı.

Hepimiz, en ağır şekilde cezalandırılmasını istedik, bu vahşeti yapanların…

 

***

BİR şey daha var.

Konya’daki olay, tüm gözleri belediyelerin hayvan barınaklarına, rehabilitasyon merkezlerine çevirdi.

Konya’da durum böyleyse, diğerlerinde nasıldı acaba?

Balıkesir’de de faaliyetleriyle çok övünülen bir barınak vardı. Büyükşehir Belediyesi’nin barınağı.

Vaktiyle Gazeteciler Cemiyeti’nin bahçesinde yaşayan birkaç kediyi genel bakım ve kısırlaştırma için götürüp, geri getiremediğimizi anımsadık birden.

Bir gözü kör, ama geri tarafı sapasağlam bir kedicik vardı; adı Sağdıç.

Genel bakım için gönderdik, durumunu sorunca “öldü” dediler!

Gidenlerin içinden birini geri alabildik. BGC Başkanı Ramazan Demir ‘Şanslı’ koydu adını.

Diğerlerinin şansı yaver gitmemişti işte.

 

***

YİNE böyle bir işlem için Ovaköy’deki barınağa gittiğimizde.. Bir yanda köpeklerin tutulduğu kafesleri, diğer yanda kedilerin bir arada yaşadığı daraşmalık ortamı izlemiştik.

Sokaktaki canların ve evlerde bakılanların hal ve hareketlerinden anlarız öfkeli mi, sakin mi, mutlu mu, huzursuz mu olduklarını.

Barınaktaki gözlemimiz, o hayvanların durumdan memnun olmadığı yönündeydi.

Oradaki görevliler dışında farklı bir insan gördüklerinde, “beni buradan kurtar” yalvarışıyla bakmaları içimi acıtmıştı.

 

***

BİR hayvanı öldüresiye döven, hâttâ kafasına kürekle defalarca vurup ölümüne sebep olan vicdan yoksunları.. Milletin ödediği vergiler üzerinden maaşlarını alıyorlar; çalıştıkları kurum sosyal güvencelerini sağlıyor, ihtiyaçlarını karşılıyor.

Ondan beklenen ne?.. Verilen görevi yerine getirmek.. Barınaktaki canlara sıcak davranmak.

Bunun için çok çok sevgi, vicdan ve en başta eğitim gerekiyor.

Bir şekilde kapağı oralara atıp hayatını garantilemenin rahatlığı var elbet..  İlerleyen günlerde oranın patronu sanıyor kendini. Hele bir de torpilliyse, dilediği gibi davranma hakkını kendinde görüyor.

En önemlisi eğitim.

Orada ne yapacağını gösterip söylemekle iş bitmiyor.

Önce hayvan sevgisi eğitimi vereceksin. Belli ki, kendini bildiği günden beri hayvanlarla araları iyi olmamış bu arkadaşların.

Psikolojik testlerden geçirilmeleri gerekmez mi?

Köpeği kürekle vura vura öldüren vicdansızlığın, yarın aynı şeyi, öfkeli bir ortamda insanoğluna yapma olasılığı da var.

O yüzden barınak çalışanlarını işe alırken, daha titiz davranmak, ince eleyip sık dokumak lazım.

Psikolojik durumlarının tespitinden, görev eğitimine kadar uzun bir sürecin ardından işbaşı yaptırmak gerekir.

 

***

BU arada Konya’daki vahşetin ardından, tüm hayvan barınaklarında benzer olaylar yaşanabileceği ihtimalini çoğaltıyor.. Yani, hayvanseverler“acaba bizim barınakta da oluyor mu böyle şeyler” diye düşünmeye başlıyor.

Vetbüsüyle, vembülansıyla sık sık gündeme gelen, sokak canlarına götürdüğü hizmetle gazete manşetlerinden inmeyen Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nden bu olaydan hemen sonra bir atraksiyon beklerdik.

Örneğin Büyükşehir Belediye Başkanı Yücel Yılmaz, ‘amirin memurun sürgün yeri’ olarak adlandırılan İvrindi barınağına götürüp gazetecileri, “işte bizim barınak” diyebilirdi.

Oradaki koşulları gazetecilere gösterip, Konya’daki vahşet için iki kelam edebilirdi.

Sokaktaki canların imdadına yetişen vetbüsler, vetbülanslar iyi hoş ama.. İçerideki durumu da gösterip, “bizde böyle şeyler olmaz” diyebilirdi.

Hem bakın, Cumhurbaşkanı bile “hayvanları korumak için en ileri yasaları yaşama geçirdik, bu olayın yakın takipçisi olacağız” demişken..

Yücel Yılmaz’dan da akabinde bir barınak performansı beklerdik!

 

 

 

 Köydeki yeni dostumuz

 

HENÜZ bir isim koymadık.. Bir ay kadar önce köyde göründüğünde, arka ayaklarının üstünde duramıyordu. Bacakları titriyor, insanları “her an kendine zarar verecek canlılar” gibi görüyordu.

Ürkek, korkak, çekingen ve hasta haldeydi.

Ya birileri bakmaktan vazgeçip bıraktı oralara.. Ya bulunduğu ortamdan kurtulmak için kaçtı.

Geçmişiyle ilgili bir iz yok.

Köylük yerde özellikle dişi köpekler için genel bir davranış şekli var; bakmazlar, uzaklaştırırlar, araziye götürüp bırakırlar. Yazık  olur o hayvanlara. Çaresiz, kendini koruyamaz halleriyle, ya başka köpeklerin saldırısına uğrar, ya da açlıktan ölürler sağda solda.

Bizim köyde böyle örnekleri çok yaşadık.

En korunaklı yer belki de bizim inşaattı.. Tuğlanın, kiremitin, inşaat malzemelerinin arasına sığınıp ısınmaya çalışan, yiyecek bir şeyler bekleyen çok köpek geldi geçti.

Şimdi de bu dostumuz konuk oldu bize.

Açlıktan derisi kemiğine yapışmış, sürekli öksüren, köydeki diğer köpeklerden kendini korumak için yıkıntı yapıların arasına sığınıp bekleyen bu dostumuz..

Şimdi uzaktan arabayı görür görmez bize doğru koşuyor.

“Gel kızım” seslenişine kayıtsız kalmıyor, koşa koşa geliyor.

Hergün yiyecek bir şeyler götürüyoruz ona.. Yerden yemiyor; elimizden istiyor.

Karnı doyunca sürtünmeye başlıyor, sevilmek istiyor.

Saatlerce seviyoruz.

İlk zamanlardaki halsiz, ürkek tavrı kayboldu. Yürüyemeyecek haldeyken koşmaya başladı.

Hafta sonu yine bir şeyler götürdük yesin diye.. Köydeki kedileri kovalamaya başlamış.

Sahipli sahipsiz köpekler hep bir ağızdan havlamaya başlayınca, bizimki de onlara eşlik ediyor artık.

Onu öyle görünce seviniyoruz.

Bir can, bir candır. Size sığınmışsa, bakacaksınız artık.

Hasta bir insanın tedavi sonrasında iyileşip kendine gelmesine nasıl seviniyorsak.. Bu da öyle bir şey.

Şu vetbülans günün birinde uğrarsa bizim oralara, henüz ismi olmayan bu dostumuzu da bir kontrol etsinler isteriz.

 

Exit mobile version