Ş. TARIK SÜRMELİOĞLU
YAYA önceliği mi dediniz?
Caddelere ‘önce yaya’ diye yazınca, ‘yaya önceliğine önem veren şehir’ oluyoruz öyle mi?
Ya da yaya geçidi çizgilerini yenileyince…
‘Sağa dönüşte öncelik yayanın’ yazınca…
Bir iki caddede, sokakta falan ‘yayalaştırma çalışması’ yapınca…
E o zaman yayadan çalıp sürücülere yer açmak ne oluyor?
Kaldırım işgalcilerine göz yummak niye?
***
BİR süredir Vasıf Çınar Caddesi’nde yol genişletme çalışmaları yapılıyor.
Trafik rahatlayacak!
Hedef, amaç, beklenti bu.
Kızılay Kavşağı’ndan Altıeylül Kavşağı’na kadar caddenin iki yanındaki kaldırımlar daraltılıyor, araçlar için şerit genişletiliyor.
Direksiyona geçince, “iyi ki genişlettiler” diyoruz.
Yaya kalınca, “biz nereden yürüyeceğiz?”
Bu ikilem ya da çifte standart hepimizi kapsıyor.
Ne ki hepimiz yayayız. O gözle bakmak lazım biraz.
***
Şerit genişletip araçların daha rahat ilerlemesini sağlamak bir planlamadır.
Ama “öncelik yayanın” diye bas bas bağırdıktan sonra…
Yollara, sürücülerin gözüne sokarcasına, kocaman harflerle ‘önce yaya’ diye yazdıktan sonra…
Yayadan yiyoruz, sürücüye veriyoruz!
***
BU işin bir de ilerisi var; birkaç yıl sonrasını hesaplamak lazım.
Hani, Kervansaray Oteli’nden yadigâr yedi tane palmiye ağacı var ya Cumhuriyet Meydanı’nda.
TTM tarafına giderken en sağdaki, meydana gelirken en soldaki ağaç meselâ..
Birkaç yıl sonra “bu şeritler yetmiyor, bir şerit daha lazım” diyecek birileri.
..ve o ağaç kesilecek!
Şu anda kaldırımın en ucunda.
Sürücü öncelikli yerel yönetim anlayışı yolları genişletirken, kaldırımdan yiyecek haliyle.
O yılların palmiyesi kereste olacak!
***
YAYA öncelikli falan değiliz, bunu kabul edelim.
Şehri yönetenler yaya mantığıyla yaşamıyor çünkü.
Şekil olsun, iş olsun, görüntü olsun faslındadır o ‘önce yaya’ muhabbetleri.
Büyükşehir’i yönetenler çıksın meselâ Cumhuriyet Meydanı’ndan geçip TTM’nin oralara falan bir yürüsün topluca.
Karşıdan karşıya geçmenin en zorlu kulvarıdır o bölge.
Işık, yaya geçidi, sinyalizasyon, şu bu fark etmez. Yaya için bir sürücü durur, diğeri beklemez.
Geçidin ortasında mal gibi kalırsın öylece.
Yol veren sürücüye teşekkür kabilinden bir gülücük atar yaya..
Yol verdiği için mutlu olmuştur.
Şuncacık şeyden mutlu olabiliyoruz yani.
O halde daha fazla mutlandırmak lazım.
***
VASIF ÇINAR’daki faaliyet, tümüyle sürücü menfaatinedir.
Yayadan çalınmıştır cadde.
Yolu genişletirken, yaya için ayrılan bölümleri de genişletiyorsan, o zaman kimse laf etmez.
İleriki günlerde başka caddelerde de böyle çalışmalar yapılabilir.
Şehrin yapısı, dokusu, koşulları belli. Her genişletme, kaldırımdan yemeyi gerektiriyor.
Ama genişleyen yollara ‘önce yaya’ yazdın mı..
Yaya önceliğine önem veren şehir oluyorsun.
***
BİR DE işgallerimiz ve işgaliyeciliğimiz var bizim.
Yayanın hakkı olan kaldırımı parayla satan belediyecilik anlayışımız var.
Dükkanındaki malı kaldırıma yığanlarımız var.
Masaya sandalyeye ‘işgaliye’ ödeyip, kaldırımın sahibi olduğunu zannedenler var.
Konteynerler, yerkonlar, masalar, sandalyeler, ürünler, şunlar bunlar.. Her şey kaldırımda.
İşgaliyeyi ver, işgal et!
Efendim neymiş, yeni işgaliye yönetmeliği hazırlıyorlarmış yılbaşından sonra uygulamaya konacakmış.
‘Tüccar belediyecilik’ anlayışının ürünüdür bu işgaliye mevzusu.
Halkçı belediye, işgale ‘işgal’ diyebilen ve müdahale eden belediyedir.
Bunu halkın rahatı için yapar, kaldırımlarda daha rahat ve güvenle yürüyebilsinler diye yapar.
***
ŞİMDİ çevresel mevzulara girip, “her genişletilen yol, daha fazla egzos, daha fazla zehir, daha çok hastalık demek” falan desek.. Yazı uzayıp gidecek.
Tüccar belediyecilik dersi
BÜYÜKŞEHİR Başkanı Yücel Yılmaz İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’nde ders vermiş.
Mevzu: Yerel yönetimler.
Her yerde, her zaman, her dakika ‘tüccar belediyecilik’ üzerine uzun uzun döktüren Başkan, yine aynı mantıkla çıkmış öğrencilerin karşısına, “çırak olmadan usta olunmaz” falan demiş.
İşte efendim ne bileyim stratejik planlama, maliyet hesapları, avantaj – dezavantaj durumları, şu bu.
Çocuklar dinlemiş ama pek memnun olmamışlar.
Enerji alamamışlar.
Fotoğraflara bakınca, herkesin yüzünde bir mutsuzluk ifadesi var zira.
Deseydi: “Bu kampüse erişmek için ananız ağlıyor biliyorum; ben de öğrencilik yaptım, halden anlarım.. Öğrenci kartını gösterene toplu taşımayı ücretsiz yaptım; şu günden itibaren geçerlidir, haydi hayırlı olsun…”
Dünyalar onların olurdu.
Gözleri parlar, yüzlerine renk gelir, uyku hali sona ererdi.
Bir nevi oksijen yani.
Bizimki ne yapıyor; tüccar belediyecilik üzerinden kendi öyküsünü dayatıyor çocuklara.
10 BALIKESİR / www.10balikesir.com