Üretici ranta kurban ediliyor

Hilmi DUYAR / POLİTİKA / Veteriner Hekim Oğuz Şenol, tarım ve hayvancılık konusunda Türkiye’nin gerçeklerini anlattı. Ak Parti hükümetinin Tarım ürünlerinde ithalata yönelmesinin nedenini ranta bağladı, Üreticinin sübvanse edilmesi yerine, ithalat ile yandaşların zenginleştirildiğini ileri sürdü. Üretici fiyatları ile Tüketici fiyatlarının arasındaki uçuruma dikkat çekken Şenol, ülkemizin kısır döngüden çıkması için üretimin desteklenmesi gerektiğini vurguladı. Türkiye’nin en ucuz protein kaynağının yumurta olduğuna dikkat çekti. Yumurtanın et ve süt ürünleri gibi pahalı olmamasının nedeninin üretimden geçtiğini ifade etti. Yapılan son KDV ve ÖTV zamlarıyla birlikte et ve süt ürünlerini vatandaşın satın almakta zorlandığını belirtti. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO) buğday üreticisini tüccarın insafına terk ettiğini açıkladı. Tayvan’a ihraç edilen yumurtaların 217 konteynerden 5’inin geri çevrildiğine dikkat çekti. Son aylarda kuduz vakalarından 2 kişinin yaşamını yitirdiğini bu ölümlerin aşıların sağlıklı olup olmamasını gündeme getirdiğini kaydetti ve aşıların incelenmesini istedi. Siyasetin içinden gelen Şenol, CHP’nin seçimlerde kırsal kesimden oy alamamasının nedenlerini irdeledi. 

 

 

Oğuz Şenol kimdir?

Oğuz Şenol 1976 yılında Fırat Üniversitesi Veteriner Fakültesinden mezun olmadan önce ; Elazığ’da yerel gazetelerde Başyazarlık, Hürriyet Gazetesinde 6 yıl muhabirlik yapmış ve 1975 yılında Turizm Bakanlığı ve Basın Yayın Genel Müdürlüğünün düzenlediği bir yarışmada Röportaj dalında Türkiye birincisi olmuştur. 12 Yıl süresince değişik ilçelerde Veteriner Hekim olarak görev yaptıktan sonra,1987 yılında Bigadiç İlçe Tarım Müdürü iken, istifa ederek özel sektöre geçiş yapmış ve Balıkesir’in en önemli kuruluşlarından Kula Yağ ve Emek Yem Fabrikasının Yem Fabrikası Müdürlüğünü aralıksız 25 yıl sürdürmüştür. Bu süre içinde Şampiyon ve Babacan gibi ülke genelinde marka olan ve Türkiye’nin en fazla satılan yemlerinin formüllerini hazırlamıştır. 6 Yıl süreyle Balıkesir Veteriner Hekimleri Odası Başkanlığı yapan Uzman Veteriner Hekim Oğuz Şenol’un yerel ve ulusal yayın organlarında birçok yazıları yayınlanmıştır. Sosyal yaşamda da hayli aktif olan Oğuz Şenol Bigadiç’teki Kız Öğrenci yurdu Bigadiç Kültür ve Eğitim Vakfı’nın (BİKEV) kurucuları arasında yer aldığı gibi, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) ve Lösemili Çocuklar Vakfı’nın (LÖSEV) üyesidir. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Balıkesir örgütünde uzun yıllar çeşitli görevler üstlenen Şenol, kırsal kesimdeki üreticilere verdiği 120’yi aşkın seminer ile bu konuda ulaşılması güç bir rekora sahiptir. En büyük tutkusunun Dünyayı gezmek olduğunu vurgulayan bu günkü konuğumuzun bugüne kadar gezdiği ülke sayısı 57’ye ulaşmıştır Oğuz Şenol evli, 2 çocuk ve 3 torun sahibidir.

 

 

 Balıkesir’de Tarım ve Hayvancılıkta durumlar nasıl?

Türkiye’den farklı değil. Ancak Balıkesir bir tarım ve hayvancılık kenti olduğu için elbette çok daha fazla olumsuz etkileniyor. Abartmıyorum, bu sektörlerde tam bir çöküş yaşanıyor. Tarım alanlarımız adeta talan ediliyor. Kırsal kesimdeki araziler haraç mezat satılıyor. Bu yerleri kimin aldığı belli değil. Güzelim dağlarımız, ormanlarımız, kıyılarımız büyük bir pervasızlıkla rantçılığa kurban ediliyor. Şu anda Balıkesir’de köyler süratle boşalıyor ve kente akıyor. Gençler köyde kalmıyor. Kırsal kesimde yaş ortalaması 60’ı buldu. Bu da üretimin hızla azaldığı anlamına geliyor.

                                                                                                                                        

 

Siz CHP’nin Tarım ve Hayvancılık Komisyonu Başkanıydınız. Pek çok kırsal mahalle dolaştınız. Neler anlattınız?

Üreticiye Büyükşehir yasası bahane edilerek  tarıma yönelik toprakların, hatta meraların bile satıldığını, tarımın bitmesi nedeniyle hayvancılığında biteceğini, kırsal kesimde yaşamın zorlaşacağını anlattık. Tarım Kanunu olmasına rağmen, üreticinin yasal hakkı olan desteklerin yarısının bile verilmediğini, onlardan kesilen paraların yandaşlara, mültecilere aktarıldığını anlattık. Bu mazot, gübre, yem ve tohum fiyatlarıyla üretimin mümkün olamayacağını söylemeye çalıştık.

 

 

O halde kırsal kesimde neden oylar CHP açısından düşük kaldı?

Doğrusunu söylemek gerekirse ulaşabildiğimiz köylerde oylarımız hissedilir şekilde arttı. Ancak yine de çok yetersiz kaldı. Hangi köy kahvesine gittiysek yandaş kanalların izlendiğine tanık olduk. Bu bir şekilde sağlanıyor. Zaten Tv. kanallarının % 90’ı iktidarın güdümünde. Medya gücü, iktidar gücü, devletin bütün imkanlarının haksızca kullanılması söz konusu olunca, rekabet gerçekten imkansız hale geliyor. Hele birde siyasi ahlak dışı olarak Millet İttifakını terör örgütü ile yan yana gösterme algısı ne yazık ki kırsaldaki seçmen üzerinde karşılık bulunca, sonuç beklediğimiz gibi olmadı.

 

 

 

 

Sadece bunlar mı? CHP yeterli çalışmayı yaptı mı?

Genel başkanımızdan, tüm üyelerimize kadar son derece özverili bir çalışma sürdürüldü. Bu konuda bir öz eleştiri yapmak gerekirse çok çalıştık ama, köylerde yeterli olamadığımızı söyleyebilirim. Köylerimize daha çok gitmeli, sorunlarıyla daha çok ilgilenmeliyiz. Onlara iktidarın gerçek dışı algı yöntemlerini anlatabilmeliyiz.

 

 

Kırsal mahalle yerine köy demekte ısrar ediyorsunuz gibi geldi.

Evet, bu konuda kararlıyım. Köy ne güzel bir isimdir. Bir tüzel kişiliği vardı. Kırsal mahalle çok yapay bir yakıştırma. Hiç mahalle yumurtası, mahalle ekmeği olur mu ? Büyükşehir Başkanına bir önerimiz olsun. Madem köyleri yok ettiler. Fırıntaş Köy ekmeğini, Mahalle ekmeği diye satsın.

 

 

Tarımdan başlarsak, durumlar nasıl?

Nereden tutarsanız içler acısı. Zarar edildiği için verimli arazilerimiz dahi artık üretim dışında kalmaya başladı. Hızla üretimden kopuyoruz. Bu mazot, gübre, ilaç fiyatları ile nasıl ekim yapılabilir ki? Bakın 2002 yılı ile 2022 arasında 4 milyon hektara yakın ekilebilir arazi üretimden çıkmıştır. Bu korkunç bir rakamdır. İstanbul ve Ankara’nın toplamından daha büyük bir araziden söz ediyoruz. Oysa bu 20 yılda nüfusumuz 67 milyondan 85 milyona çıkmış ve ihtiyaçlarımız artmıştır. Demek ki daha fazla üretmeliyiz. Gıdanın sadece gıda değil, stratejik öneme sahip bir madde olduğunu artık bütün dünya biliyor. Düşünsenize, Tarım ülkesi Türkiye, yurt dışından buğday ithal etmezse, halkın ekmek ihtiyacı dahi karşılanamayacak. Önümüzdeki yıl buğday üretimimiz daha da düşecek. Nedeni son derece basit. Üretici kendisini yönetenlere güvenini kaybetti. İktidar buğday taban fiyatını kilogramda 8,5 lira olarak açıkladı. Ancak buğday üreticisi buğdayını 5 liradan satmak zorunda bırakıldı. En ucuz mekanlarda dahi çayın 5 liraya verildiği yerde, bin bir emekle üretilen buğday 5 liraya verilir mi? Bu ne büyük adaletsizlik? Bu üreticiyi yok etmek değil de nedir?

 

 

Toprak Mahsulleri Ofisi üreticinin buğdayını almadı mı?

TMO’ya buğdayı ile giden üretici, “Depolarımız dolu” diyerek kapıdan geri çevrildi. Randevusuz gelmeyin denildi. Randevu isteyenlere randevu verilmedi. Yani kısacası “Ne halin varsa gör” denildi. Rusya’dan “Tahıl Koridoru” projesi ile 33 milyon ton buğday ve bitkisel yağ taşındı, bunun % 13’ünü, yani 4,3 milyon tonunu Türkiye aldı. Depolarımızı çok daha pahalı Rus buğdayı ile doldururken, kendi üreticimiz sahipsiz bırakıldı. Buğday ne emeklerle üretiliyor.1 kg. Buğday 5 lira olursa, üretici bir daha eker mi?

 

 

Türkiye Tarım ve Hayvancılıkta tekrar düze çıkar mı?

Kısa vadede olası değil. Ancak orta ve uzun vadede yapılacak akılcı planlamalarla elbette mümkün. Tabi ki bu iktidarın politikaları ile değil düze çıkmak, daha kötü günlere doğru hızla gidiyoruz. Öncelikle kısa vadede ithalat sürdürülse bile, çok yakın bir zamanda kendi öz varlığımıza dönmek zorundayız. Dış ülkelerin çiftçilerini değil, kendi üreticilerimizi desteklemeliyiz. Üretime harcanacak para, asla boşa giden para değildir. Üreticinin girdilerini ucuzlatmak, üretime tekrar dönmenin birinci koşuludur. Dünyanın en pahalı mazotunu, gübresini, ilacını, yemini kullanmak zorunda bırakılan bir üreticiden nasıl ucuz ürün bekleyebilirsiniz? Gerçekten üreticiye destek ve teşvikler verilirse, üretici küstüğü tarlasına geri döner, ahırıyla hayvanlarıyla barışır ve ülkemiz üretim seferberliği ile yeniden kendine yeten bir ülke olur. Birkaç gün önce bir iktidar milletvekilimiz traktörün üstünde, tarlada çapa yapar görüntüler paylaşmıştı.” Biz çiftçimizin yanındayız” diye de altına not düşmüş. Kara mizah gibi bir şey. Köylünün kullandığı mazot 35 lira olmuş. Hala yeni zamlar yapılıyor. Gel de “Bu kadarda olmaz” deme.

 

 

 

Şu günlerde üretici açısından bakarsak süt fiyatları  nasıl?

Dünyada hiçbir süt üreticisi, Türkiye’deki süt üreticileri kadar çile çekmemiş, kendi iktidarı tarafından yok edilmeye çalışılmamıştır. Enflasyonu artırıyor bahanesiyle süt fiyatları düşük tutulmuş, yurt dışından sürekli tereyağı, süt tozu, diğer süt ürünleri getirilmiş, girdi ederlerinin olağandışı artışları nedeniyle güzelim süt inekleri mezbahaya gönderilmiştir. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, büyük çoğunluğu iktidar yanlısı olan sözde Üretici birlik ve kurumları tarafından sahipsiz bırakılmışlardır. Süt fiyatları zarar yazdığı için son 2-3 yıl içinde 1,5 milyonu aşkın süt ineği kesime gönderilmiştir. Ulusal Süt Konseyi, ya da Süt Et kurumu, resmen süt üreticisinin çöküşünü hazırlamıştır. Örgütsüz olan hatta örgütleri tarafından ihanete uğrayan süt üreticilerinin ineklerini kestirmiş olmaları, peynir ve diğer süt ürünlerine dar ve orta gelirli halkın ulaşılması güç hale getirmiştir.

 

 

Birazda et fiyatlarını konuşalım.

Farklı görünseler de, aslında et ve süt fiyatları çok yakın bir ilişki içindedir. Et konusunda iktidar kendi öz kaynaklarımızı desteklemek yerine, ithalata yöneldi. Burada üreticiyi korumak yerine birkaç ithalat lobisini desteklemeyi tercih etti.20 yıldır bırakın sadece besi danası getirmeyi, karkas et, kurbanlık hayvan dahi yurt dışından ithal edildi. Ancak bunların hiçbirisi “Dökme suyla değirmen dönmez” misali çare olmadı. Eğer bir ülkede inekler kesime gidiyorsa, et fiyatlarının zirveye çıkması engellenemez. Çünkü kural bellidir.” Ana yoksa dana da olmaz” Şu anda karkas et toptan kesim fiyatı 245-250 lira civarındadır. Son tüketiciye ulaşması 400 liraya yakın olur. Bu fiyatlarla dar gelirli insanların ete ve diğer protein kaynaklarına ulaşması neredeyse olanaksız hale gelmiş oluyor.

 

 

Protein demişken Yumurta geldi aklıma, en ucuz protein kaynağıydı ama, o da pahalı oldu

Diğer protein kaynaklarına bakıldığında yumurta yine en ucuzu diyebiliriz. Nedeni kendimiz ürettiğimiz içindir. Düşünsenize 2-3 yumurta kırdığınızda gerçekten sağlıklı bir beslenmeye ulaşabilirsiniz ve bugünkü maliyeti 12-13 lira civarında olur. Üstelik yumurta kendi ambalajı ile son derece sağlıklı olarak dünyaya gelen tek gıda maddesidir. Şu anda Türkiye dünyadaki  en büyük yumurta üreticisi 5-6 ülke arasındadır. Tam 39 ülkeye yumurta ihraç ediyoruz. Eğer kendi üretimimiz değil de, yurt dışından ithal ettiğimiz bir ürün olsaydı, bugün yumurtanın tanesini 9-10 liraya alıyor olurduk. İşte yerli üretim bu kadar önemli.

 

 

Ancak son günlerde ihraç ettiğimiz yumurtalarda insan sağlığına zararlı bir madde bulunduğu haberleri yer aldı basında.

Doğru, Temmuz başında Tayvan’a ihraç ettiğimiz 217 konteyner yumurtanın 212’si kabul gördü, ancak 5 tanesinde eseri miktarda “Nitrofuran” isimli maddeye rastlanmış. Yumurta üreticileri birliği ve bakanlık konuyu araştırıyor. Bazen Balda, bazen domateste ve meyvelerde bu tür sorunları ülke olarak yaşıyoruz. Keşke olmasa ve gerek üreticiler ve gerekse denetçiler daha dikkatli olsalar. Tayvan’a gönderilen 127 ton yumurtanın çok az bir kısmında ne yazık ki bu olay yaşandı. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; Ülkemizde en bilimsel usullerle kontrolü yapılan ve denetlenen ürünlerin başında yumurta ve tavuk eti gelir. Tayvan, Türkiye’den yumurta alımına devam edeceğini açıkladı. Bazen Rusya’dan domateslerimiz, meyvelerimiz geri gönderiliyor. Bu konularda Üreticinin de, denetimi yapan bakanlığın da gerekli denetimleri çok daha etkin yapması lazım. Çünkü ihracatımızı etkilenir. Şu anda insanların rahatlıkla, en sağlıklı tüketebileceği gıda maddelerinin başında yumurta ve tavuk eti geliyor. Bu konuda insanların çok endişeleri var. Acaba tavuk etinde hormon mu kullanılıyor? Antibiyotik mi kullanılıyor? Neden tavuklar 45-50 günde bu kadar hızlı büyüyor, gelişiyor? Neden eskiden böyle değildi? Eskiden süt inekleri 5 litreden fazla süt vermiyordu. Genetik birleşimlerle iyi ırkları alıp birbirleriyle birleştirerek yeni genetik hayvanlar elde edildi. 60-65 litre günlük süt veren inekler var. Eğer bunlar elde edilmeseydi şu anda dünya bir gıda krizine girmiş olurdu. Tüketiciler, tavuk eti ve yumurta konusunda son derece şüpheci olunca denetimler de artıyor. Bu nedenle beyaz et ve yumurta en sağlıklı ürünlerden biridir ve güvenle tüketilebilir. Bir de merdiven altı yapılan ürünler vardır bunlara dikkat edilmeli. Türkiye’deki tavuk eti üreten en ciddi 18 firma tavuk sağlığı konusunda bir araya gelmişler ve platform oluşturmuşlardır. Bu firmalardan alınacak tüketilecek etler kesinlikle sağlıklıdır. Tavuk üretiminde kesinlikle hormon kullanılmıyor, ancak antibiyotik kullanılabiliyor, ama antibiyotikler verilmesi hayvanların kesimlerine 10 gün kala bitiriliyor ve tavuk vücudundan antibiyotiği atmış oluyor. Şehir. Efsanesi gibi yayılan işte bu tavuk etlerini yemenin zararlı olduğu konusundaki söylemler tamamen asılsızdır. Ben kendim de çocuklarım da, Torunlarım da güvenle tüketiyoruz.

 

                                                                                                                                                                                                                             

Üretici dertli tamam anladık. Fakat üreticiden tüketiciye gelen ürünler arasında da büyük bir uçurum var. Üretici sattığından memnun değil, tüketici aldığından memnun değil. Sorunun kaynağı ne? Hükümetin politikası mı?

Üretenin kazanması buna karşın da tüketenin alım gücünün olması lazım. Şimdi 200-250 elli liraya satılan peyniri tüketici, hele hele alt gelir düzeyindeki insanların tüketebilmesi mümkün değil gibi bakılıyor. Aynı şey et için de öyle. Fiyatı neredeyse 350-400 lirayı bulan kıyma ederi tüketicinin bırakın alt gelir düzeyini, orta gelir düzeyindeki insanın bile tüketebilmesi çok zor artık günümüzde. Bunun tek çıkarı yol vardır. Üreticinin desteklenmesi. Yani. Üreticinin daha ucuza üretip, tüketicinin de bunu alabilecek seviyeye getirilmesi,  Üretim maliyetlerini düşüreceksin. Başka çaresi yok. Bütün dünyada bu böyledir. Üretici desteklenir. Et gibi, süt gibi, ekmek gibi temel gıda maddelerini üretenin kazanması, tüketenin de tüketebilmesi için devletlerin desteklemesi şart. Bunlar stratejik maddelerdir, desteklenmesi zorunludur. Üretim neyle yapılıyor? Tarlada, ahırda neyle yapılıyor? Mazotla, elektrikle, ilaçla, gübreyle, yemle, bunlarla yapılıyor. Eğer siz bunlarda sürekli Özel Tüketim Vergisini (ÖTV), Katma Değer Vergisini (KDV) yükseltirseniz, 1 litre mazotu 35 liraya almak zorunda kalırsa üretici nasıl üretsin, nasıl satsın? Zorunlu olarak tüketiciye de çok pahalı yansıyor bu. Bunun çaresi, ÖTV’yi ve KDV’yi sıfırlamaktır. Şimdi bırakın sıfırlamayı, ÖTV’yi KDV’yi büyük oranlarda arttırdılar ve işin garip tarafı bundan sonra da artırılacağı söyleniyor. Artık bu aradaki mesafe gittikçe artıyor. Bu mesafe daha da açılarak insanları tümden açlığa, sefalete sürükleyecek bir sistem oluştu şu anda. Bizim üreticimiz, ne İspanya’yla ne İtalya’yla üretimde yarışamaz. 2006 yılında bir tarım yasası çıktı. Tarım yasası diyor ki, Gayri Safi Milli Hasılanın (GSMH) yani milli gelirin yüzde 1’i üreticiye destek olarak verilir diyor. Toplamışsan bunun yüzde birini et üretene, süt üretene, buğday üretene, ayçiçeği üretene, vereceksin, destek olarak dağıtacaksın. Peki 2006 yılından bugüne on yedi yıl geçti. Her yıl, her yıl bu desteklerin dağıtılması lazımdı üreticiye, nerede? Üreticinin anasının ak sütü gibi helal, yasayla verilmiş bir hak. Bugüne kadar yüzde bir hak 17 senelik süre içinde bir yıl bile tam olarak dağıtılmadı. Bu desteği dağıtmazsan, üreticinin yasal hakkı olan bu desteği kendisine vermezsen ama bu paraları tutup da kendi yandaşlarına, mültecilere, müteahhitlere aktarırsan, biz de üretim sıfırlamasıyla karşı karşıya kalırız. Önümüzdeki yıl üretim, bu günkünden daha düşük olacaktır, daha kötüye gidecektir.

 

 

 

 Bazı ülkelerde temel gıda maddeleri çocukların gelişimi için sübvanse ediliyor. Ülkemizde tam aksine her gün fiyatlara zam geliyor. Eskiden Narh denilen bir olay vardı. Sütte, ekmekte, yumurtada, ucuzluk olur mu?

Bazı temel gıda maddeleri vardır ki onlar, et, süt, yumurta, buğday, ekmek. Sen bunlarda kar amacı güdemezsin. Fakat üreticinin de kar etmesi lazım. Kar edecek ki üretebilsin. Bizde eskiden beri devlet baba kavramı vardır. Devlet babalığını yapmak zorundadır. Stratejik ürünlerde. Temel gıda maddelerinde devlet babalığın hakkını vermelidir. Bir kuşağın sağlıklı büyüyebilmesi, sağlıklı yetişebilmesi için temel gıda maddelerini devletler destekler, bütün dünyada budur. Bunun ötesi berisi yok. Afrika’da bile devlet bu ürünleri desteklemek zorundadır. Üretici kazanacak, tüketici de zorlanmadan satın alabilecek. Bunun ötesi yok.

 

 

 En ucuz protein kaynağının yumurta olduğunu söylediniz. Yumurtaya sahip çıkılması gerekiyor. Geçtiğimiz ocak ayında Çin’de, Japonya’da ABD’de kuş gribi olaylarına rastlandı milyonlarca hayvan itlaf edildi. Ülkemizde alınan tedbirler var mı? Hayvancılık başka hastalıklarla karşılaşıyor mu?

Kuş Gribi hayvancılık sektörünü etkileyen bir olay. Balıkesir’den bir veteriner hekim arkadaşımız ilk kuş gribini geçtiğimiz yıllarda ortaya koymuştu. Kuş Gribi bütün dünyada tavukçuluk sektörünü, yumurta sektörünü, neredeyse çöküş noktasına getirdi. İnsanlara bulaşma, riski de vardı. Öyle fazla bir risk değildi ama sonuçta, bir korku, bir panik havası oluşmuştu. Şu anda da kuş gribi dünyanın birçok ülkesinde dönem dönem çıkıyor. Bu bir virüstür. Her zaman çıkabilir. Nasıl insanları etkileyen pandemiye neden olan Covid-19 çıktıysa, hayvanlarda da bu tür riskler var. Bunlar tabii ki hayvancılık sektörünü çok ciddi şekilde yaralar. Türkiye, yumurta üretiminde, dünyanın ilk 5-6 ülkesi arasında. Tavuk eti üretiminde, beyaz et üretiminde de dünyanın sayılı ülkeleri arasında. Kuş gribi patladığında Türkiye’de, bu sektörde birçok iflaslara yol açtı. Artık Şarbon, Brusella, Tüberküloz gibi hastalıklar yine günümüzde görülüyor. Şarbon ekonomiye etki eden hastalık ama artık çok seyrek görülen bir olay. Brusella ve Tüberküloz onlara göre biraz daha insan sağlığını etkileyen hastalık. Bir hayvandan insana geçen hastalıklara Zoonoz diyoruz. 200’ü  aşkın Zoonoz hastalık var. Dünya Sağlık Sisteminde olduğu gibi veteriner hekimlik, Tek sağlık sistemi dediğimiz olaya dönüştürülmezse sıkıntılar yaşanır. Diş hekimliği insan hekimliği veteriner hekimlik bunlar bir arada bir bütün olarak bir sistemde yürütülmelidir. Şu anda Sağlık Bakanlığı veteriner hekimliği sağlık sisteminin dışında tutuyor. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı da dışında tutuyor. Yani eğer bunlar veteriner hekimlik bu tek potada birlikte algılanmazsa bunun birlikte gereği yapılmazsa bu tür hastalıklar ülkemizin de, dünyanın da gündemine her zaman gelecektir. Dünyanın pek çok ülkesinden artık veteriner hekimlik mesleği tek sağlık sisteminin içine alınmıştır. Tıp hekimleriyle, diş hekimleriyle, eczacılarla aynı potada tutulmaktadır. Bunu özellikle söylüyorum çünkü bilinmesine gerek var. Onun için veteriner hekimliğe ayrı bir önem verilmesi sadece hayvan sağlığı değil, direkt insan sağlığını da etkileyen bir olaydır yani.

 

 

 

Zoonoz hastalıklar konusunda söyleyeceğiniz başka konu var mı?

Zoonoz hastalıkların arasında Kuduz da var. Ne yazık ki ülkemizde hala görülüyor. Avrupa ülkelerinde son 17 yıldır kuduz olayına rastlanmadı. Ama ülkemizde henüz daha 1 ay önce, Şanlıurfa’nın Siverek İlçesinde 30 yaşlarında bir mimarı kaybettik. 5-6 ay önce genç bir kişi kuduz nedeniyle yaşamını yitirdi. Özellikle mimar olayı çok ilginçtir. Mimar seyahate çıkarken köpeğini kısa süreliğine bakması için bir arkadaşına bırakıyor. Geri köpeğin hırçın davranışlarını görüyor. Hatta alnı köpek tarafından çiziliyor. Bunun üzerine mimar başından geçenleri kardeşine anlatıyor. Köpeğin bütün aşılarını yaptırdığını söylüyor. Kardeşinin tavsiyesi üzerine kafasında çizik oluştuğu için kendisi de hastaneye gidiyor. Kuduzla ilgili aşı protokolü tam olarak uygulanıyor. Buna rağmen 1 ay sonra mimar vefat ediyor. Vahim olayın çok ciddi şekilde araştırılması gerekir. Sağlık Bakanlığı’nın, Tarım Orman Bakanlığı’nın çok ciddi şekilde olayın üzerine düşmesi gerekir. Ölüm nedeni insan beynine çok yakın olması mı, insana yapılan aşıların etkisizliği mi, hayvana yapılan aşıların etkisiz olması mı?  Avrupa’nın eminin tüm ülkelerini gezdim. Sokakta sahipsiz bir tane hayvan görmedim yani açıkçası. Yani böyle bizim gibi başıboş dolaşan sokakta hayvanlar görmedim. Elbette hayvan. Karşı koruyucu olmalıyız, duyarlı olmalıyız. Yerel yönetimlerin de hayvan sevenlerin de bu konuda çok ciddi işbirliği içinde olması lazım. Göstermelik yöntemlere başvurulmamalı, çocuklarımızı, gençlerimizi, insanlarımızı korumak zorundayız.

 

 

Ülkemizde çok sayıda bereketli topraklar varken, neden tarım ürünleri ithal ediyoruz?

Türkiye eskiden kendi kendine yetiyordu. Şimdi savaş halindeki Rusya’dan, Ukrayna’dan, Suriye’den, dünyanın değişik yerlerinden gıda ithal ediyoruz. 2002 yılından sonra Ak Parti iktidarıyla birlikte üretimden vazgeçip ithalata yönelik bir politika oluşturuldu. Yani böyle bir hale geldik. Dünyaya mercimek satarken,  Mercimeği, nohutu bile Kanada’dan alır olduk. Ayçiçeği üretimi olmayan Sırbistan’dan ayçiçeği yağı aldık. Bizden çok çok küçük olan diğer Avrupa ülkelerinden et almaya başladık. Bırakın canlı hayvanı karkas et dahi ithal ettik. AKP iktidarının politikası ithalat üzerine kuruluyor. İthalat pek çok yandaşı daha varlıklı hale getirme, daha zengin etme hedefini taşıyor diye düşünüyorum. Türkiye’deki en ucuz protein kaynağı yumurtanın tanesini 2-3 liraya alabilirsiniz. 3 yumurta kırdığınız zaman yanına birazcık yağla birlikte 8-9 liraya çok sağlıklı bir şekilde proteininizi alabilirsiniz. Yumurtayı biz üretmeseydik hiçbir şekilde bu kadar ucuz proteine ulaşamaz, bu kadar ucuz beslenemezdik. Çünkü yumurtayı biz üretiyoruz, hatta ihraç ediyoruz.  Kendimiz ürettiğimiz zaman bütün maliyetler düşecek.

Exit mobile version