Türkiye’de eşit yurttaşlık

namık-havutça-yazı

NAMIK HAVUTÇA

26. Dönem Balıkesir Milletvekili

 

 

 

Anayasamızın 10. maddesine göre “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. “

 

Avrupa AİHS 14. maddesinde de “Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayrımcılık yapılmadan sağlanır” şeklindeki düzenleme ile Anayasamızın 10. Maddesindeki eşitlik ilkesi paralel ve uyumludur. 10. Madde  de aynı şekilde eşitlik temelinde herkesi kapsamaktadır  ve hiçbir gruba, inanca, ayrımcılık tanınmamaktadır.

 

Hukuksal durum yeterince  kapsayıcı ve evrensel, sorun uygulamada ve idari takdirde var. Bu maddeye göre kim ya da kimler kendini eşit hissetmiyor? O halde sorun anayasa ve kanunlardan değil uygulamalardan kaynaklanmaktadır.

 

Peki nereden kaynaklanmaktadır? Türkiye’nin bu sorunu aşması için hangi demokratik adımları atması gerekir? Bahçeli’nin “Öcalan gelsin mecliste konuşsun, PKK’ya silah bırakma çağrısı yapsın, biz de TBMM’den Umut Hakkı  ile ilgili kanunu çıkaralım “ sözleri üzerine DEM’in” çözüm için biz buradayız; onurlu bir barış için adres Meclis’tir”  sözleri bir anda Türkiye gündemi halkın yaşadığı bunca ağır yoksulluk, işsizlik, yolsuzluk, kadın cinayetleri, bebek ölümleri ve çeteleşmiş yapılar ve kokuşmuş düzenden ve tam da 2025 bütçe görüşmeleri başlayacak ve siyasi iktidardan hesap sorulması gerekirken.. AKP’nin stepnesi MHP 2018 Anayasa referandumunda olduğu gibi yine sahne aldı ve gündem sorunların çözümüne zerre katkısı olmayacak bir sürece evrildi.

 

Türkiye terörle mücadelede 40 yıldır binlerce şehit vermiş, insanlarını  kaybetmiş, milyarlarca dolar kaynağını  kalkınmaya değil terörle mücadeleye harcamak zorunda kalmıştır.

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki enerji ve petrol kaynaklarını kontrol etmek için PKK ve diğer terör örgütlerini bir aparat olarak kullandıklarını uluslararası raporlardan biliyoruz. Esasen bu yapıları 1. Dünya Savaşı’ndan itibaren sömürgeci güçler Osmanlı topraklarını gizli  Sykes-Picot Antlaşması, 16 Mayıs 1916 tarihinde Britanya İmparatorluğu ve Fransa arasında yapılan, daha sonra Rusya’nın da katıldığı Osmanlı Devleti‘nin Orta Doğu’daki topraklarının paylaşılmasını öngören gizli antlaşmaları   ve sonrasında da Sevr Antlaşması doğu ve güneydoğuda Kürt Bölgesi (madde 62-64): İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat’ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak; bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti’ne bağımsızlık için başvurabilecek; Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis illerini de aynı Antlaşma ile Ermenistan’a veren  maddelerde de açıkça görüldüğü gibi Türkiye’yi emperyalizmin bölme  planları dün olduğu gibi Cumhuriyetin kuruluş yıllarından itibaren emperyalizmin hep gündeminde olmuştur, bugün de bu durum güncelliğini korumaktadır.

 

Şeyh Sait ayaklanması, İngiltere’nin Musul tezini güçlendirmiş, İngiltere’ye yaramıştır, Dersim ayaklanması ve son olarak da PKK öncülüğünde 80’li yıllardan itibaren yürütülen terör olaylarının arkasında emperyalist devletler ABD, İngiltere ve Fransa vardır. Ortadoğu petrol, doğalgaz ve diğer enerji kaynaklarına hakim olma ve onları sömürme amacı ve niyeti açıktır. PKK terör örgütünün uluslararası emperyalist devletlerin desteği olmadan bugüne değin varlığını sürdürmesinin açıklaması olamaz. Son dönemde de AKP’nin yanlış Suriye politikaları  nedeniyle PKK/PYD’nin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile birlikte  Suriye’de DEAŞ’a karşı mücadelesi ve  PYD’li militanlar, Suriye’de ABD’nin karadaki yerel unsurlarından biri olmuştur ve maalesef Suriye’nin kuzeyinde ABD’nin PYD işbirliği somut bir hal almıştır. Yani sorun bu kadar basit değildir.

 

AKP iktidarı 22 Yıldır Türkiye’yi  içte ve dışta iyi yönetememektedir sorun buradadır. Böl parçala yönet; doğal kaynaklara ve enerjiye çök ilkesi dün de vardı bugün de vardır. Sorun  MHP Genel Başkanı Bahçeli ‘nin TERÖR ÖRGÜTÜ lideri, Ağırlaştırılmış Müebbet hapsine mahkum olan Öcalan’ın 25 yılını doldurduğu için Ümut Hakkı kapsamında cezaevinden çıkarılması  ve tecritin kaldırılması ile çözülecek kadar basit değildir.

 

Açılım, çözüm süreci, akil adamlar, Habur, çadır mahkemeleri, hendekler bu süreçler hepsi denenmiş Ülkemiz ve bölgemiz büyük ve ağır bedeller ödemiştir.

Bu durumda ne yapılmalıdır? Türkiye siyaseti bu sorunu dış mihraklar, tuzaklar vs bilerek kendi çözümünü kendisi ortaya koymalıdır.

CHP ve diğer muhalefet AKP ve MHP’nin tuzağına düşmemelidir. Türkiye‘de kendini dışlanmış ve öteki hisseden kimler  varsa eşitlik demokrasi ve insan hakları temelinde, üniter yapıyı ve anayasanın ilk dört maddesini, Cumhuriyetin kurucu değerlerini asla tartışmaya açmadan Türk, Kürt, Alevi, ateist deist, Ezidi, Yahudi, Hıristiyan, Rum, Ermeni, Roman, Çerkez, Arap her kimse; demokrasi, özgürlükler, adalet ve yargı bağımsızlığı, düşünce basın ve ifade özgürlüğü, iç barışı ve adaleti sağlamak, yöresel dillerin, kültürlerin korunması geliştirilmesi öğretilmesi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi için ve bölgesel ekonomik farklılıkların giderilmesi, eşit ve adil kalkınma için, her türlü siyasi, hukuki, sosyal,  ekonomik ve idari düzenlemeler yapılmalı.

Siyasal farklılıkların ve demokratik taleplerin tartışılması için her kesimin siyaset sahnesinde görüşünü ortaya koyması tabi ki çok değerlidir. Ancak bunun  birinci şartı Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde Terör, şiddet ve silah bir hak arama aracı olarak meşru kabul edilemez. Demokratik ve barışçıl siyasetin birinci kuralı budur.

Ancak bu son hamlenin AKP ve Cumhur ittifakının son yerel seçimlerde kaybetmesi ve Erdoğan‘ın yeniden aday olabilmesi için Anayasa değişikliği için DEM’in desteğini alabilme senaryosu olduğunu görmemek siyasi körlük olur.

 

Sonsöz Türkiye Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış, Osmanlı’nın külleri arasından genç bir Cumhuriyet yaratmaya çalıştığı, Özgürlük ve Bağımsızlığını kanla çizdiği sınırını Uluslararası Tescil ettirdiği LOZAN’da en yoksul en zayıf en zor en yalnız olduğu 1923  şartlarında bile üniter yapıdan ve ulus devlet hedefinden bir milim bile taviz vermemiştir.

TBMM’de son kurulan ve 2016 yılında dağılan Anayasa Mutabakat Komisyonunda CHP adına görevde bulunan üç Milletvekilinden birisi olarak bu tarihi hatırlatmayı yapmak isteriz.

Exit mobile version