
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel nitelikleri; “demokratiklik, lâiklik ve sosyal hukuk devleti” olarak belirlenmiştir. Anayasadaki tanımlamasıyla; “Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına saygılı, Atatürk devrim ve ilkeleri doğrultusundaki temel ilkelere dayanan ‘demokratik, lâik, sosyal’ hukuk devletidir”.(madde 2)
Buradan hareketle;
Soru (S) : Bu nitelikleri korumak, geliştirmek kimlerin görev ve sorumluluğudur?
Cevap (C): Başta devleti yöneten siyasi kadrolar olmak üzere, siyasi partilerin ve onlara destek veren ya da taraf olmayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının.
S : Demokratik devleti kim yönetir?
C : Halkın oyları ile seçilerek bu görev ve sorumluluğu üstlenmeye “lâyık görülenler”.
S : Devleti yönetme görev ve sorumluluğu verilen bu kişiler kimden ‘güven oyu’ alırlar?
C : Seçmenlerden, kendilerini seçen halktan.
S : Türk halkı yirmi yıldır aynı siyasi lider ve kadrolarını destekleyip göreve getiriyor mu?
C : Getiriyor.
S: Neden?
C : Demek ki iktidar, halkın çoğunluğunun beklentilerini karşılıyor.
S : AKP’ye karşı olanlar neden ve nelere karşılar?
C : Devletin, halkın oyları ile kabul edilen Anayasasının 2. maddesinde yazılı temel niteliklere uygun şekilde yönetilmediğini düşündükleri, gördükleri için. Bu düşüncelerini desteklemek, kanıtlamak için de evrensel hukuk kurallarını, gelişmiş, ileri demokrasinin var olduğu ülkelerdeki uygulamaları, oralardaki iktidarların kendileri gibi düşünmeyenleri dışlamadan, onları dinleyerek uzlaşma sağladıklarını, bunun için izledikleri politika ve yöntemleri örnek gösteriyorlar.
***
T.C. Devleti’nin temel nitelikleri ve bunların pratikteki anlamları;
- Demokratiklik:Anayasa ve yasalarla tanımlanmış demokratik hak ve özgürlüklerin, sendikalaşma, görüş açıklama, toplantı ve gösteri yapma özgürlüklerinin yasa dışı baskı, müdahale olmaksızın kullanılabilmesi, siyasi otoritenin bunları kolaylaştırması, genişletmesi, toplumun farklı kesimlerini dinlemesi, anlamaya çalışması, bunu istemesi…
S: “Yeni Türkiye’de” bunlar var mı?
C: Yok.
S: Neden yok, olmuyor?
C: Hukuk işlevsiz, toplumun çoğunluğu olanlara kayıtsız, ‘bana dokunmayan yılan….’ anlayışı…
Lâiklik : Devleti yönetme sorumluluğunu alanların Anayasada açık şekilde ilke ve kurallara, lâiklik ilkesinin esasına, ruhuna uygun davranmaları, aksine eylem ve söylemler karşısında yasaların uygulanmasını sağlamaları.
S: “Yeni Türkiye” böyle yönetiliyor mu?
C: Hayır, böyle yönetilmek bir yana tam tersi yapılıyor.
S: Anayasa ve yasalara uymayan iktidar nasıl böyle yapabiliyor?
C: Hukuk işlevsiz, yargı bağımsızlığını kaybetmiş, toplumun çoğunluğu yapılanları ‘din adına’ görmezden geliyor, bilerek veya bilmeyerek lâik Cumhuriyet’e tehdit olarak görmüyor, görmek istemiyor, düşünmüyor.
Sosyal Devlet:Sosyal devletin özünde; devletin çalışanların ekonomik ve sosyal yaşam düzeylerinin iyileştirilmesi, düşük gelirlilerin mali ve ekonomik politikalarla desteklenmesi, güçlendirilmesi, vatandaşların ihtiyaçlarını kendi kazançları ile karşılayabilmesi sağlayacak şartların oluşturulması, geliştirmesi vardır. Sosyal hukuk devleti sadaka dağıtır gibi kapı kapı yardım dağıtan, vatandaşları sürekli muhtaç tutan devlet değildir. AKP döneminde sosyal hukuk devleti sadaka devletine dönüştürüldü.
S: Toplum bunu bilmiyor mu, farkında değil mi?
C: Biliyor ama şikâyetçi değil, “ekmek elden, su gölden” anlayışı!
Hukuk devleti:Hukuk devletinde yargı bağımsızlığı ‘olmazsa olmaz’ dır. Toplumun, kamuda da özel hukukta da yargıya güven duyması esastır.
S: “Yeni Türkiye’de” bunlar var mı?
C: Mümkün değil.
S: Bu durum toplumda yeterli karşılık buluyor mu?
C: Bulmuyor, zira kuvvetler ayrılığı “vesayet” olarak anlatıldı, algı yaratıldı. Eğitimsiz toplumu kandırmak zor değildir. Anayasayı TCK (ceza kanunu) zanneden çok kişi mevcut!
***
Kamuoyu araştırmalarına göre; siyasette, ekonomide, hukukta yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen AKP toplumun yüzde 26-30 unun desteğine sahip.
S: Her üç ya da dört kişinin bu “teveccühünün” nedeni‘ağırlıklı olarak’ aşağıdakilerden hangisi olabilir?
a)‘Bana dokunmayan yılan…’ anlayışının getirdiği uyuşukluk, duyarsızlık,
- b) sadaka devletinin kabullenilmesi,
- c) ‘AKP dine sahip çıkıyor’ algısı, (“Allah razı olsun”, “buna da şükür”) kaderciliği.
- d) Muhalefete güven, sempati duymaması.
Tarihi M.Ö. binlerce yıla uzanan Türkler, varlıklarından binlerce yıl sonra Araplarla askeri alanda başlayan ilişkinin ardından M.S. yedi yüzlü yıllardan itibaren peyderpey Müslüman oldular.
S: Bugün bir kamuoyu araştırması yapılarak T.C. vatandaşlarına; “önce Müslüman mısın yoksa Türk müsün”? sorusuyöneltilse hangi cevap öne çıkar?
- “önce Türk, sonra Müslüman”,
- “önce Müslüman, sonra Türk”.
Gazeteci Yazgülü Aldoğan’ın Cumhuriyet’teki “Dayak Yemekten Bıkmadınız mı”? başlıklı yazısından: “son yapılan araştırmaya göre kendilerini ‘muhafazakâr’ ve ‘siyasal İslâmcı’ olarak tanımlayanların sayısı ‘Kemalist’ olarak tanımlayanların yaklaşık iki katı. Yüzde 9 siyasal İslâmcılar da yüzde 19 Kemalistlerin yarısı kadar”. Lâik Cumhuriyet’in geleceği adına hiç umut verici değil!
“Biz kimsenin yaşam tarzına karışmayız” diyen AKP hiç samimi değil. Lâikliği ‘dinsizlik’ olarak anlayan kafa, alkollü içki fiyatlarına ‘içenleri cezalandırırcasına’ zamlar yapıyor. Bağcılıkla geçinen, yeme içme sektöründe, içki fabrikalarında çalışanların, bu ürünlerin dağıtımını, satışını yapan binlerce T.C. vatandaşının ve ailelerinin geçim kaynaklarını kurutarak, işlerini, geleceklerini yok ederek yaşattıklarını, çektirdikleri sıkıntıları umursamadan. Türkiye’yi Arap ülkesine dönüştürerek…
Faiz haram, alkol haram ama kur farkı kazancı helâl. Kendilerine oy verenler dahil, kamunun, milletin kaynaklarını gelir garantili işlere tahsis etmek, kamu bankalarının fonlarını yandaş medyaya peşkeş çekmek helâl!
Türkiye’nin sürüklendiği böylesine sefil bir ortamda muhalefete oy vermemenin savunulacak, kabul edilecek tarafı olamaz. Böyle bir tutum güven ya da sempati duymamakla açıklanamaz. Uçuruma yuvarlanmaktan kurtulmanın tek yolu uçurumun kenarından uzaklaşmaktır.
Önümüzdeki seçim; milli iradenin“1923 hedefleri mi yoksa “1923 ruhu mu” tercihinin daha doğrusu kararlılığının oylaması olacak. Başka deyişle; “maç bitti” veya “maçın tekrarı” tercihi, tamam mı devam mı kararı. Cumhuriyet’in “reklâm arası” olup olmadığının anlaşılması!
İyimser olabilmek çok hem de çok zor. Umarım yanılırım.
Yeri gelmişken:İktisatçı olarak Cumhurbaşkanı gibi ben de “enflâsyonun düşeceğine” kanaat getirdim. Şöyle ki; halkın satın alma gücü eridikçe önce toplam talep, (harcama) ardından arz (üretim) düşecek, alınan satılan mal ve hizmet kalmayınca fiyat hareketi de olmayacak. Böylece enflâsyon düşmüş, hükümet sözünü tutmuş, iktidar da dimdik ayakta kalmış olacak.
Düşünen Adam