Tülütabak geleneğinin kökeni neye dayanıyor?

Bizler, bu Anadolu coğrafyasında yaşayan insanlar olarak kökleri Orta Asya’ya uzanan Şaman geleneklerini ve Antik çağların Dionisos törenlerini unutmuş olamayız. Tülütabak ve daha pek çok halk geleneği bugün halâ sürdürülüyorsa unutmamışız demektir.

tülütabak-geleneği

NURDAN ÇAKIR TEZGİN / AŞÇI FOK

Geçmişten geleceğe açılan pencere Tülütabak Geleneği

Balıkesirlilerin çok iyi bildikleri, ama dışarıdan gelenleri şaşkına çeviren bir tülütabak geleneği vardır ki, ilk defa görenler arasında ciddi tedirginlik yaratır. Tabakhane esnafının uzun yıllardır sürdürdükleri bir gelenek olan tülütabaklar, Balıkesir’in düşman işgalinden kurtuluş günü olan 6 Eylül günü ilginç görüntüleri ve alışılmamış davranışlarıyla halk arasında fazlasıyla ilgi görür.

 

 

Nasıl görmesin ki; tülütabak olacak tabakhane işçisi keçi ya da koyun postunu çıplak bedenine sarınıp oldukça ürkütücü bir görünüme bürünür. Bedeninin açıkta kalan yerlerine soba bacası isi ya da fırın kurumu olan baca karası sürer, yüzü dahil her yeri karalara bulanır. At ya da inek kuyruğu kılından yüzüne bıyık ve tüyler takar, başına yine deriden başlık ve bazen de hayvan boynuzu geçirir. Boynuna ve ayaklarına koyun keçi çanı, zil, metal ses çıkarıcı şeyler takar, elinde mutlaka simsiyah bir asa ya da değneği olur, değnek illâ ki soba isiyle boyanmış olmalıdır!

 

 

Bazı tülütabaklar ellerinde isli def ya da davul da taşır, arada bir deri davula güm güm diye vurur, çanlarla da korkunç gürültüler çıkararak etrafa korku salarlar. Tören sırasında koşarak hızlı ve hararetli davranışlarla sanki etrafa saldırıyormuş gibi ani hareketler yapıp, çocuklar başta olmak üzere seyircileri korkutup heyecanlandırırlar. Bazen seyircilerin ellerindeki eşyalarını alıp şaka niyetine kaçırır yine geri verirler. Davulun sesine göre oyunlar oynarlar ve halkı heyecana sürükleyip günün anlam ve önemine vurgu yaparlar.

 

 

Bu arada, çok eskiden tülütabakların adı tülüdebbağ imiş, “tülü”deyiminin uzun tüylü tülü deveden, yünü kırkılmamış ve bir yaşından küçük koyun keçiden esinlenilmiş olduğu söylenir. Debbağ ise eski zamanda tabakhane, tabak esnafı olarak geçer kayıtlarda. Tülü debbağ zamanla tüylü kabak, tüylü tabak, tülükabak gibi çeşitli adlandırmalarla anılmış olsa da, genel olarak halk arasında tülütabak ismi yer etmiştir.

 

 

Tabi bütün bunlar aslında bize hiç de yabancı olmayan geçmiş geleneklerimizdir, sadece biraz hafızalarımızı zorlamamız gerekir. Bizler, bu Anadolu coğrafyasında yaşayan insanlar olarak kökleri Orta Asya’ya uzanan Şaman geleneklerini ve Antik çağların Dionisos törenlerini unutmuş olamayız. Tülütabak ve daha pek çok halk geleneği bugün halâ sürdürülüyorsa unutmamışız demektir.

 

 

Milattan önceki zamanlarda Anadolu’ya gelen Orta Asya köylülerine pagani denilmesi sonucu türemiş olan pagan sözcüğü, günümüzde de pek çok şamanik efsane ve oyunu içine alır. Antik dönemlerin Akdeniz-Anadolu Tanrıları ile Asya Şaman Tengrileri zamanla aralarında nasıl bir nikah kıydılarsa bugüne gelen adetler onların torunları olarak hiç olmadık şekillerde karşımıza çıkıyor!

 

 

Her ne kadar Hıristiyan ve İslam inançları gereği bâtılı zail etmiş isek de, insanoğlunun bilinmeyene olan korkularıyla büyü ve totem tutma içgüdüleri kuşaklar boyu genlerimize kodlanmış olduğundan biz istesek de onlar bizi bırakmıyorlar.

 

 

Eski devirlerde debbağ olarak anılan tabakhane esnafının özel günlerde kendilerini ve halkı eğlendirmek için sürdürdükleri daha pek çok seremoni vardır. Tuluk Oyunu, Deve Oyunu, Ayı Oyunu, Arap Oyunu, Saya Gezmesi (çan sallama), Kara Kancalos gibi oyunlar Anadolu coğrafyasında bilinen ve yüzyıllardan beri süregelen geleneksel oyunlardır. Düğünler, eski ve yeni yılbaşı, gün dönümü, bazı dini ve milli bayramlar, kurtuluş günleri, hasat kaldırma, bağ bozumları gibi özel zamanlarda halkın beraberlik anlayışını coşkuyla taçlandırmak adına oynana gelen toplumsal ritüeller olarak halk arasında türlü hikâyelerle anlatılırlar.

 

 

Balıkesir’in düşman işgalinden kurtuluşuyla anılan tülütabak oyunları, yeni zamanlara uzanan şekliyle düşmanı (Yunan gâvurunu) korkutup kaçırmakla ünlenmiştir.

Lakin bu korkutup kaçırma betimlemesi bazı kişiler tarafından benimsenmeyip “düşman tülütabaklarca korkutulmayıp cesurca dövüşülerek yenilmiştir” düşüncesiyle ifade edilmektedir.

 

 

Efsane ve mitlerin bizleri götürdüğü yerler kuytu köşe vahşi orman mağaraları gibidir. Her anlatı bir başka mitolojik hikâyeyi açığa çıkarır ki bunun sonu yoktur. Tülütabakların ses çıkarıp korkutma amaçlı giyim kuşamları, düşmanı sindirme ve şaşırtma taktiği olarak kullanılmış olabilir ki bunun doğruluğunu göz ardı etmemeli. Her ne kadar aynı şey değilse de Osmanlı’nın başıbozuk denilen öncü ordusu için de çok şey söylemek mümkün. Halkın içinde ne kadar disiplinsiz ama güçlü kuvvetli, aykırı, berduş ve uçuk kaçık tipler varsa onları savaşta palalarla önden düşmanın üzerine salarlarmış. Bu başıbozuk asker şürekâsı da arkadan gelen disiplinli ordunun yolunu açmış olurmuş. Bunları tarih yazmış bizler de okuyor hatırlıyor ve bir kez daha dile getiriyoruz.

 

 

Sorunca söylenmeyen, akla gelmeyen öyle çok el yordamı alışkanlığımız var ki…

Tülütabak geleneğinin sadece Balıkesir’e özgü bir gelenek olduğunu düşünmek de bir yanılgı! Anadolu’nun, Kuzey Rusya’nın, Orta Asya’nın bozkırlarında halen devam eden hayvan postuna bürünüp karalar sürme geleneği farklı uluslarda çok değişik isimlerle uygulandığı için aralarında bağ kurmak son derece doğaldır.

 

 

Mitolojide de çobanların Tanrısı Pan, keçi boynuzlu, keçi sakallı ve keçi ayaklı olarak tasvir edilirken, Zeus zaman zaman beyaz bir inektir, Dionisos zaten yarı keçi yarı insandır, bu mitler ak ve kara, gece ve gündüz gibi Dede Korkut masallarınca uzayıp giderler.

Oysa yaşlı Anadolulu bir nine çocukluğundaki halk oyunlarını öyle bir anlatır ki sanırsınız capcanlı bugün de oynanmaktadır!

 

 

Seniha nine’nin anlatımıyla; “Debbağhanede çalışanlar, her yıl Cumhuriyet Bayramlarında oyunlar düzenlerlerdi. Tulumcularla Keçicilerin dövüşü meşhurdu. Tulumu şişirilmiş keçi derisiyle oynayacak olanlar kendi aralarında bir takım oluştururlar, onlara musallat olacak keçi ve koyun derisi giymiş karalara boyanmış keçiciler de ayrı bir takım kurarlar. Tulumcularla Keçiciler arasında gülüşmeli komik dövüşler olurdu, yenilen kişi oyundan çıkar bu defa kenardaki seyircilere dadanıp şakalaşırdı. Keçi çanı ve davullarla ortalıkta bir gürültü kopardı. Maksat eğlence olsun…

 

 

Sonra yine Cumhuriyet Bayramında hayvan postu giymiş birileri ellerinde koyun derisi torbayla geçerlerdi. Torbanın içinde odun külü vardı, ellerini deri torbanın içine daldırıp resmigeçit sırasında seyircilere kül atarlardı. Sanki silah patlamış gibi ortalık toz duman olurdu. Bunlar hep debbağ yani tabakçı esnafının oyunlarıydı.”

 

 

Tüyler, postlar, hayvansal ürküntü veren hayvan derileri ve boynuzları her devirde insanlar arasında oyun ve törenlerin vazgeçilmezi olmuş. Koyun keçi kuzu gibi daha ılımlı hayvanların postuna bürünmenin günümüzdeki kuzu postundaki kurt efsanelerine uzanan bitmeyen masalsı öyküleri her daim bizleri meşgul etmiş edecektir de…

 

Dileriz ki, tabak esnafı ve tülütabak efsanesi sürdürülebilir geleneğimiz olarak gelecek nesiller taşınsın, her daim hayat bulsun…

 

Exit mobile version