BUNDAN sonra toprak en kıymetlimiz olmalı.
Türlü sebeple emeğinin karşılığını alamayan üreticinin son sürat topraktan koptuğu bu ortamda.. Gelecek nesillerin bize göre çok daha ağır biçimde yaşayacağı gıda yoksunluğu ve kıtlık tehlikesini en aza indirmek için..
Verimli topraklarını iklim değişikliklerine hızla kurban eden bu ülkenin çocukları..
Toprağı öğrenmeli.
Toprağı, tohumu, fideyi, ekmeyi, biçmeyi, sulamayı, her şeyi.
Dijital oyunları spor diye yutturup çocukları bilgisayar başına mahkum eden projelere dünyanın yatırımını yapıp para harcamak yerine..
Somut olana yöneltmek lazım çocukları.
***
HENÜZ alfabeyi öğrenmeden, toprağı sevmeyi öğrenmeli çocuk.
Ona değer vermeli.
Proje adı altında yığınla gereksiz etkinliğe boğmayın çocukları. Domates biber nasıl yetişir, onu öğrensin ilkin.
Çocukken pamukta fasulye yetiştirmeyi öğretirlerdi bize. Apartmanın şuncacık bahçesinde evdeki patatesleri, soğanları toprağa gömüp filizlenmesini izlemekten müthiş keyif alırdık.
Mahalledeki ağaçlar bizden çok çekti.. Tepelerinden inmezdik.
O zamanlar mahallelerde daha çok boş arsa vardı. İmar rantının egemen olmadığı yıllardı.. Vatandaş arsayı müteahhide verip iki daire bir dükkan kapmanın derdinde olmazdı.
Şoförevleri semtinde meselâ, üzüm bağları vardı eskiden.. Bademlikler falan.
Henüz iki katlı bahçeli konutların yıkılıp yerine apartmanların dikilmediği günlerdi.
Bahçeleri ağaçlı, yeşilliği bol, sebze yetiştirilen toprak vardı.
Bugün betonla çevrildi oralar.
***
YAZIK ki, bugünün çocukları ağaca tırmanmayı bile bilmiyor.
Ne çiçek, ne böcek!
Yararlı yararsız pek çok şeyi öğretmeye çalışıyoruz ya onlara.
Örneğin matematiği öğretirken, müzikle tanıştırmalı.
Müzik de matematiktir bir nevi.. Sayıdır, rakamdır, zamandır, formüldür.
Köy Enstitüleri, yoksul köy çocuklarını eğitip her birini bu ülkenin değeri yapmak için vardı.
Toprağı öğrenirdi çocuk.
Üretmeden tüketemeyeceğini öğrenirdi.
Bilimsel akıl olmazsa olmazdı.
Fiziği, kimyayı, biyolojiyi, matematiği, tarihi öğrendiği kadar.. Toprağı da öğrenirdi çocuk.
Şehirlinin bilmediği kitapları okumanın farkındalığını yaşatırdı onlara öğretmenleri.
Toprak aşktır. Aşk, müzikle beslenir. O yüzden zaten her biri flüt, bağlama, mandolin, keman ve diğer enstrümanları çalabilen aşk insanlarıydı.
***
KÖY enstitülerindeki eğitim modelinin bu ülkeyi gelişmişler ligine taşıyacağını gören emperyaller, üretimi değil tüketimi baz alan eğitim modellerini dayattılar bize.
Türlü çeşitli hile, itibarsızlaştırma, suçlama peş peşe gelince.. Kapısına kilit vurdular bu okulların.
Güya komünist bir nesil yetiştiriliyordu!
Oysa, bu ülkeye gerçekten lazım olan insanı yetiştiriyordu köy enstitüleri.
Kapattılar.
***
BENZER bir eğitim modelini okullarda yaygın hale getirmek, gelecek nesillerin daha yaşanabilir, daha üretken, daha akılcı, daha aydınlık bir ülkenin insanları olmalarını sağlamak..
Hedef bu olmalı.
Haftada dört saat matematik, altı saat Türkçe koyuyorsan tedrisata, en az dört saat ziraat dersi de koymalısın. Teorisini de pratiğini de öğretmelisin çocuğa. Bunu ilkokul çağından itibaren başlatacaksın ki, ağaç yaşken eğilsin.
Büyüdüğünde, ille de çiftçi olması gerekmiyor.
Hangi işi yapıyorsa yapsın, küçücük bir bahçeyi cennete çevirebilme yeteneği olsun en azından.
Kendi çocuklarına aşılasın toprak sevgisini.
Bu ülkenin geleceğinde, yurt dışından gelecek ithal mercimeğin, buğdayın, samanın, karkas etin, şunun bunun yeri olmasın. Ekmeğin hammaddesi buğday için limana yanaşacak yabancı bandıralı gemiler beklenmesin.
Kendi kendine yetebilme olayı çekirdek aileden başlar.
Tükettiğini üretme zorunluluğu ödev olmalı.