Hilmi DUYAR /POLİTİKA
Tamer Çallıoğlu, ortaokul yıllarında tiyatroya gönül verdi. Senden tiyatrocu olmaz diyerek kapıdan kovaladılar bacadan girdi, sonunda muradına erdi. 1963 yılında Tecimen oyunuyla sahneye adım attı. Muharrem Hasbi Koray Lisesine giderken, öğretmenlerinin isteğiyle, sahnelediği her oyunda yönetmen unvanını aldı. Horoz Nuri lakaplı, Vahi Öz, Balıkesir’e tiyatro için geldiğinde, Saray Sineması’ndaki oyunu izlemek için gitti. Parası yetmediği için tiyatroya giremedi. Kendi kendine söz verdi ve sahneye koyduğu tüm oyunlarda izleyicilerden ücret alınmadı, seyirciler bedava oyunlar izledi. Öğrencilerini çalıştırırken de verilen ücretleri asla kabul etmedi. Öğretmenliğe başlar başlamaz, öğrencileriyle birlikte oyunlar sahneledi. İngilizce öğretmeniydi ama bir edebiyat öğretmeninden daha fazla tiyatroya egemendi. 63 yılda, 46 Tiyatro eserini sahneledi. 79 yaşında olmasına rağmen, hedefinin 50’nci oyunu sergilemek olduğunu vurguladı.
Tamer Çallıoğlu kimdir?
Tamer Çallıoğlu, Yusuf’tan ve Fatma’dan olma, 1945 Balıkesir Aygören Mahallesi doğumlu. Dumlupınar İlkokulu, Muharrem Hasbi Koray orta kısmı ve lisesini bitirdim. O zamanlarda, üniversite sınavlarında kazandığın okullar listeler halinde kapılara asılıyor, istediğin bölümü seçebiliyordun. Hem Orman Mühendisliği, hem Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro bölümünü, hem Gazi Eğitim Enstitüsünü kazanmıştım. Kazandığım diğer okulları değil, Gazi Eğitim Enstitüsünün İngilizce Öğretmenliği Bölümünü seçtim. Çünkü kardeşlerim vardı ve ben o nedenle yatılı okumak istiyordum. Okulumu bitirdim, öğretmen oldum, 1974 yılında evlendim. Çağın ve Çağıl adında 2 çocuğum var. Çağıl, şu anda diş hastanesinde, hekim, ziraat mühendisi olan Çağın, Tekzen’de çalışıyor. Ortaokul çağlarında merak sardığım Tiyatro benim yaşam tarzım oldu. Halen tiyatro sahneliyorum ve 46’ıncı oyunumuzu 1 hafta önce Salih Tozan Kültür ve Sanat Merkezi’nde seyirciyle buluşturdum.
Tiyatro merakı nereden kaynaklanıyor? Neden tiyatro sizin yaşam tarzınız oldu?
Tiyatroya ortaokul çağında ilgi duydum, lisede biraz daha gelişti. Balıkesir Oda Tiyatrosu vardı. Yıkılan hal binasının üzerindeydi. Zaman zaman oraya gidiyordum. Duvarların ötesi adlı oyunu sahneye koymak için çalışıyorlardı. Ben de oyunda rol almak istiyordum. Hem fizik olarak, hem de makyaj yapılamadığı için bana rol verilmedi. Ben oyunda sadece perde çektim. Küçük bir yerdi. 40-50 kişilik salonu vardı. 2’inci yıl Tecimen adlı bir komediye başladılar. Ben yine gidip geliyorum, yine dendi ki; “Sana ne makyaj tutuyor ne de fiziğin var.” Hüsrana uğramıştım ki; Balıkesir’de armalar çizen sanatçı Pertev abi dediğimiz Pertev Çetinyalçın, bana makyaj yapabileceğini söyledi. Pertev abi öyle bir makyaj yaptı ki tam rolüme oturdu. Oyun bittikten sonra babam, “Oğlum sen çıkmadın ya sahneye” dedi. Sahnede yer aldığıma inandıramayınca oyun anında çekilen fotoğrafları gösterip, oradaki sakallı benim deyince ikna oldu. Tecimen oyunuyla 9 Eylül 1963’te Emek Sineması’nda ilk kez sahne aldım. Böyle başladı tiyatro sevdası. Öğretmenlerde tiyatroyla ilgilendiğimi görünce, okulda Küçük Şehir adlı oyunu sergiledik. Ondan sonra Tiyatro kolu sorumlusu olan her öğretmen, her öğretim yılı başında beni buluyor, tiyatro kolu defterini verip, seçtiğim arkadaşlarımla bir oyun hazırlamamı istiyordu.
Arkadaşları topluyorum, düzenli, disiplinli bir şekilde çalışıyoruz. Öğretim yılı sonuna doğru nerede oynayacağımızla ilgili araştırma yapıyoruz. Genelde o yıllarda Atatürk İlkokulu veya şehir sinemasında oynardık. Tiyatro için davetiye hazırlıyorum, yönetmenin karşısına sorumlu öğretmenin adını yazıyorum, tiyatroda rol alan arkadaşları yazıyorum, kendimi de reji asistanı olarak yazıyordum. Bir sonraki yıl, Jaroslav Hasek’in yazdığı, Genco Erkal’ın oynadığı Aslan Asker Şwayk’ı sahnelemek için onlarca arkadaşımı seçip roller verdim. Sıkı bir çalışmadan sonra çok iyi hazırlandık. Yine davetiyeleri hazırladım, yine yönetmen olarak öğretmenimizin adını yazdım. Kendim yine reji asistanıydım. Ertesi yıl rehber öğretmen, her zaman olduğu gibi tiyatro için beni görevlendirdi. Ahmet Kutsi Tecer’in Köşebaşı oyununu hazırladım, davetiyelerde öğretmeni yönetmen diye gösterdim.
Öğretmen baktı, “Oğlum burada yöneten diye beni yazmışsın. Böyle olmaz, o kadar emek çekiyorsun, yönetmen olarak kendi adını yazacaksın” dedi. İlk defa bir öğretmen bana, sen kendi adını yazacaksın dedi. İşte o zaman tiyatroya daha çok gönül verdim. Lise bitti, Gazi Eğitim Enstitüsü’ne gittim. Öğrenci derneğinde tiyatro kolu sorumlusu oldum. Mezun olana kadar ayda en az, 2-3 kez, okuldaki arkadaşlarımı tiyatroya götürdüm.
Öğretmen olduktan sonra, ne gibi tiyatro çalışmaları yaptınız. İngilizce öğretmeni olduğunuzu öğrenenler, tiyatro ile sizi bağdaştırabildi mi?
Beni tanımayan, eğitim dalımı bilmeyenler, edebiyat öğretmeni, resim öğretmeni, müzik öğretmeni zannederlerdi. Yabancı dil öğretmeni olduğumu öğrenince şaşırırlardı. Neden olmasın? Van’ın Erciş İlçesi Yatılı Bölge Okuluna atandım. Okula gittiğimde salonun kullanılmadığını gördüm. Fotoğrafçılık için Karanlık odası bile var ama kullanılmıyor. Ben de fotoğrafçılıkta var. Balıkesir’de Foto Varol’a gidiyor, fotoğrafçılıkla ilgileniyordum. Fotoğraf ve fotoğrafçılıkla alakalı her şeyi öğrenmiştim. Karanlık Odada, baskı makineleri, fotoğraf malzemeleri var, sadece kimyasallar yoktu. Fotoğraf banyosu için kimyasalları aldırıp karanlık odayı faaliyete geçirdim.
Çocukların fotoğraflarını çekip tab ederken, bir yandan da tiyatro için neler yapabilirim diye düşünüyordum. Aslan Asker Şwayk ve Orhan Kemal’in 72’inci koğuş yapıtını sahneledim. Çocuklar okula geç başlamışlar, çoğu benden iriydi. O çocuklarla beraber kaldım. Bize lojman tahsis etmişlerdi fakat ben yatakhanedeki küçük bir odayı, tefriş ettim, hem çalışma odası, hem yatak odası gibi kullandım. 1974 yılında Balıkesir Lisesine tayin edildim. 100’den fazla öğretmen var. Salonda toplantı yapılıyor. Yönetici Nusret Saygın kürsüde konuşuyor. Daha önce, Muharrem Hasbi Koray Lisesi’nde derslerimize giriyordu. Öğretmenlere kollar dağıtılıyor, spor kolu denince beden eğitimi öğretmenleri el kaldırıyor. Herkes dalına göre görev almak istiyordu.
Tiyatro koluna sıra geldiğinde Nusret Saygın, “Kimse el kaldırmasın. O en arkada oturan çocuk Tiyatro kolu sorumlusu olacak” dedi. Öğretmenlerin hepsi benden 25-30 yıl kıdemli. Ben okula yeni gelmişim en arkada oturuyorum. Herkes geriye baktı. Ben sandalyeden biraz daha aşağıya kaydım. Neredeyse kayboluyorum. Nusret öğretmen ayağa kalkmamı istedi, kalktım. Yıllar sonra bir edebiyat öğretmeni yöneticiydi. İstanbul’a tayini çıktığında, Nusret Saygın’ın tiyatro kolu için 15 edebiyat öğretmeni varken dayatma yaptığı için kızdığını daha sonra çalışmalarımı görünce hak verdiğini söyledi. “İyi ki size vermiş” diyerek beni kutladı. Balıkesir Lisesi’nden tayin olana kadar, sahneye 16 oyun koydum.
Balıkesir Lisesi o yıllarda Türkiye’nin en önemli liselerinden biriydi neden ayrıldınız?
Zühtü Özkardaşlar Lisesi yeni açılmıştı. Öğretmenler de dahil adını bilen pek az insan vardı. Atanmamı gönüllü istedim. Okula gittiğimde her halde 3’üncü yılıydı. Balıkesir Lisesi’nden ayrılırken herkes benim özel bir okula gittiğimi sanıyordu. Oysa Zühtü Özkardaşlar yeni bir okuldu ve yapılması gereken çok iş vardı. İngilizce derslerinin yanında 6 tiyatro oyunu daha sahneye koymuştum. 1998 yılında emekli oldum. Baları dershanesinde göreve başladım. Tiyatroyu artık sınıfta yapıyoruz, çocuklarla birlikte ders işliyoruz. Birsi, yetiştirme yurdu öğrencilerinin de tiyatroya gereksinmesi olduğunu söyledi. Çocuklar istiyor fakat hiç kimse ilgilenmemiş. Gittim, müdürleriyle konuştum, tiyatro çalışması yapacağımı söyledim. Diplomamı istediler. Çok kızdım. Diplomamı ne yapacaksınız dediğimde, ders ücreti vereceklerini söylediler. Ben buraya gönüllü geldim, para istemiyorum dedim.
Dershanede 11 saat ders yaptıktan sonra, gece yetiştirme yurduna gidiyorum. Orada hiç yorgunluğum kalmıyor. Kız yurdunda çalışma varsa erkekler oraya geliyor, erkek yurdunda çalışma varsa kızlar erkek yurduna geliyordu. 5 yılda 3 oyun çıkardık. Şimdi o çocukların pek çoğu devletin değişik kurumlarına girdi. Erdoğan Dönmez bir gün beni yakalayıp, kendi dershanesine gelmemi istedi. Ben geceleri tiyatro çalıştığımı, tiyatroya tutkumu söyleyince, her türlü kolaylığı sağlayacağını belirtti ve Zafer Dershanesi’nde 11 yıl çalıştım. 11 tiyatro yapıtı sahneledik. Türkiye’de dershane tarihinde belki ilk kez tiyatro yapan bizim dershanemizdi. Sürekli Salih Tozan’da oynadık. Salih Tozan Kültür ve Sanat merkezinde benden fazla tiyatro oyunu sergileyen olmamıştır.
11’i Zafer Dershanesi, 3’ü yetiştirme yurdu öğrencileri, 4’ü engellilerle olmak üzere 18 oyun sahneledim. Çünkü Balıkesirli olan Salih Tozan, Reşat Nuri Güntekin’in oyununu beğenip önermesiyle Ankara’ya gidiyor. Sanat yaşamını Ankara’da sürdüren Tozan, Raşit Rıza Samako, Avni Dilligil, Muammer Karaca tiyatrolarında sahneye çıkıyor, Muhlis Sabahattin’in operetinde rol alıyor. Sonraları İstanbul Şehir Tiyatrolarında çeşitli rollerde bulunduktan sonra, sinemaya geçiş yapıyor, sevilen karakteriyle halkın gönlünde taht kuruyor. Ben Salih Tozan Kültür ve Sanat Merkezinde oyunlar sergileyerek, Balıkesir Halkına hizmet verirken, onun ruhunu da şad etmiş oluyordum. Salih Tozan Kültür ve Sanat Merkezi’ne tiyatrolar dışarıdan geliyor, gelmezse, konferans, panel, genel kurul gibi nedenlerle toplanılıyor, adına yakışan fazla bir şey yapılmıyordu.
Engellilerle çalışırken, aksatmadan provalara gelmeleri konusunda tereddüt etmediniz mi?
Zafer Dershanesi’nde çalışırken, Türkiye Sakatlar Derneği Balıkesir Şube Başkanı Zeki Uslu bir öneri getirdi, toplantıya çağırdı. Gidip konuştum, başkan elime bir liste verdi. Listedeki isimlerin ne olduğunu sordum. Bir grup üniversite öğrencisinin, engellilerle birlikte tiyatro yapmak istediklerini, listedeki isimlerin Balıkesir Üniversitesi öğrencileri ile tiyatroya katılmak isteyen engellilerin isimlerinin olduğunu söyledi. İtiraz ettim. Engellilerin dolgu malzemesi yapılmak istenebileceğine dikkat çektim. Üniversiteliler oynayacak, gerektiğinde engelliler sahnede görünecek.
Sonra diyecekler ki biz engellilerle bir proje yaptık. Oynayacaklarsa engelliler oynayacak, gerekirse öğrenciler dolgu malzemesi olsun, bu çocukları ben çalıştırırım dedim. Konuşmamdan sonra engelli çocuklar çok mutlu oldu ve engellilerle tiyatro çalışmalarına başladım. Engellilerle 10 yıldan beri çalışıyoruz. Ancak arada boşluklar oldu. Pandemi nedeniyle dışarı çıkma şansımız yitirdik, ortaya 4 oyun koyabildik. Bu yıl 10 Mayıs’ta Salih Tozan’da sahne aldık. Hem izleyiciler, hem oyuncularım çok mutlu oldu. Engelli çocuklara hep başaracaklarını söyledim. Hiçbir zaman provalara gelmemezlik etmediler. Karda, kışta, yağmurda, çamurda, hep birlikte olduk, çalışmalarımızı hiç aksatmadık. Sonuçta gösterileri profesyonel oyuncular gibi oldu. Seneye sahneleyeceğimiz oyun için şimdiden beni sıkıştırmaya başladılar.
Sizin oyunlarınız neden ücretsiz izleniyor?
Küçük yaşlardan itibaren Balıkesir’e gelen her tiyatro oyununa gitmeye çalışırdım. Her zaman gitmek kolay olmuyordu. Biriktirdiğim harçlıklarım yetmiyordu. Yazlık Saray Sineması’na Vahi Öz ve arkadaşları geldi. Koşarak gittim. Şu an rakamı anımsamıyorum ama elimdeki para yetmedi ve giremedim. Çok üzüldüm, çok gücüme gitti. O zaman dedim ki, bu işlerle uğraşırsam, tiyatro sahnelersem, seyirciden de para almayacağım, çalıştırdığım öğrenciler için kendim de para almayacağım diye kendime söz verdim. İşte bu nedenle benim oyunlarım hep ücretsiz oldu. Bana teklif edilen ücretleri de geri çevirdim. 46 tiyatro eserinde de hiç paranın bahsi geçmedi. Bazı durumlarda harcamaları da cebimden yaptım. Zafer Dershanesine başladığımda, sanayiye gittik, çıtalarla iskelet kurduk. Yaymacılar Caddesindeki bir manifatura dükkanından renk renk kumaşlar aldım. Onları hem Zafer Dershanesi’nin oyunlarında, hem engellilerin oyununda kullandım. Her tiyatro çalışmasından sonra hastanelerin acil servisinden ilaç alıp iyileşmiş insanlar gibi dimdik olarak çıkıyorum.
Her gittiğiniz okulda, her yıl bir tiyatro gösterisi sundunuz. Siz okuldan ayrıldıktan sonra, tiyatro sahneleyen birileri oldu mu?
Ben Balıkesir Lisesinde 16 eser sahneledim. Ayrıldıktan sonra, tiyatro çalışmaları durdu denecek kadar çok az oldu. En son ayrıldığım okul Zühtü Özkardaşlar Lisesi Edebiyat öğretmeni Veli Biçgin, benden aldığı bayrağı taşıdı. Her yıl 1 oyun ortaya çıkardı. Atandığı Adnan Menderes Lisesi’nde de emekli olana kadar tiyatro sahneye koydu. Mesela Balıkesir Lisesi’nden ayrılalı 33 yıl oldu. 100 yıldan fazla geçmişe sahip Balıkesir Lisesinde en fazla tiyatroyu sahneye koyan öğretmen benim. Aynı durum Veli Hocamın ayrıldığı okullarda da oldu. Tiyatro sevdası olmayınca tiyatro da olmuyor. Tiyatro özveri istiyor, zaman ayırmak istiyor. Okulda tiyatro yapmak isteyen çocuklar var. Ben dershanedeyken, Fen lisesinden, Balıkesir Lisesi’nden, Muharrem Hasbi Koray Lisesinden, Zühtü Özkardaşlar Lisesinden gelen çocuklarla tiyatro yaptım. O çocuklar ayrı okullardan gelmelerine rağmen tiyatro sevgisiyle bir ortamda buluştular. Ben onlarla tiyatro yapıyorum. Çünkü onlar okulda yapamadılar. Çocuk okulda provalara girse, “Hocam ben zaten okulda tiyatro çalışması yapıyorum” der. Öğrenci dershaneye okuldan sonra geliyor, kursa katılmadan hemen önce, ya da kurstan sonra tiyatro çalışmasına kalıyor. Oysa dershanede çalışacak yerimiz yok. Boş sınıflarda, gerekirse kantinin bir köşesinde çalışıyoruz. Dershanede, 11 yılda 11 oyun çıkardık. Balıkesir Lisesi’nin günümüzde çok güzel salonu var. Işık sistemi, dekoru her şeyi ile dört dörtlük. Ama oyunlar nerede?
Çalıştırdığınız öğrencilerden tiyatro sanatçısı olan var mı?
Olaya şöyle bakıyorum ve çocuklara şunu anlatmaya çalışıyorum. Mesleğiniz ne olursa olsun muhakkak bir tutkunuz olsun. Bu tiyatro, müzik, resim, ya da herhangi bir şey. Mesleğiniz dışında bunları yaparsanız yaşamınız boyunca mutlu olursunuz. Çalıştırdığım çocukların hepsi tiyatroyu seviyor, tiyatroları takip ediyor. Bir kız öğrencim vardı. Eskişehir tiyatro bölümüne gitti. İsmi Müge soyadını hatırlamıyorum o devam etti. Alev diye bir öğrencim, matematik öğretmeni oldu. Emekliye ayrıldıktan sonra tiyatroya başladı. Hatta bana sosyal medya hesabımdan şöyle bir not yazdı: “Öğretmenin yıllar önce ruhuma yerleştirdiğiniz tiyatro sevgisi, emekli olduktan sonra ben de tekrar alevlendi.” Zaten ismi de Alev’di. Şu anda Türkiye’nin en iyi masalcılarından birisi oldu. Masalcı anne oldu, çocuklara masal anlatıyor. Tiyatronun tezgahından geçen her çocukta müthiş bir özgüven oluyor, insanlarla ilişkileri artıyor. Engelli çocuklar ile çalışırken, onlara klasik tiyatro eğitimi vermiyorum. Onları eğitmeye, yaşama hazırlamaya çalışıyorum.
Pek çok tiyatro eseri sahnelediniz. Kendi yazdığınız oyunlar oldu mu?
Genelde tiyatro yapıtlarını sahneye koyuyorum ama benim de yazdığım oyunlar var. Bir fıkrayı ele alıp genişletiyorum. Fıkranın önünü, arkasını değişik tümcelerle, hareketlerle dolduruyorum. Sonunda vurguyu yapıp oyunu bitiriyorum. Öyküleri ele alıp sahneliyorum. Bir gelin kaynana oyunu var. Uzak doğuda geçiyor. Kaynanasıyla iyi geçinemeyen gelinin öyküsüdür. Ben onu biraz da Türkiye’ye uyarlayıp, bize yaraşır hale getirdim. Bir sonbahar akşamı Ahmet’le Zeynep durakta karşılaştılar diye başlayıp götürüyorum. Anne baba karşı çıkıyor. Ama Ahmet ebeveynlerini razı ediyor. Evlenmeleriyle birlikte ev cehenneme dönüyor. Gelin bir gün aktara gidiyor. Aktar rolünü oynayan benim. Zeynep benden kayınvalidesini öldürmek için zehir istiyor. Mahallenin bakkal amcası zehri verirken, “Bunu içtiği suya, yiyeceğine bir damla karıştır. Verirken, afiyet olsun anne, şifalar olsun, bal, şeker olsun anne diyerek ver” diye tembihliyorum. Zehri güzel sözlerle vermesini, kaynanasına iyi davranmasını istiyorum. Aradan günler geçiyor, kaynana bir türlü ölmüyor ve gelinine kendisine gösterdiği yakınlıktan dolayı iyi davranıyor. Gelin koşturarak tekrar Tamer amcasına gelip, yaptıklarından pişman olduğunu söyleyip panzehir istiyor. “Meğer benim kayınvalidem çok iyi bir insanmış, ne olur bana panzehir ver” diyor. Bende Zeynep’e zehir yerine meyve suyu verdiğimi söylüyorum. Esas zehrin beyinlerinde olduğunu, güzel sözlerle zaman ilerledikçe arındıklarını söylüyorum.
En çok hangi yazarları beğeniyorsunuz, kimin oyunlarını sahneliyorsunuz?
Yılmaz Erdoğan. Onun oyunlarından çok faydalandık. Turgut Özakman, Orhan Kemal, Ahmet Kutsi Tecer ve pek çok yazarın oyunlarını sahneye koydum. Orhan Kemal’in 72’inci koğuş ve Tersine dünya adlı yapıtını defalarca izleyici ile buluşturduk. Tersine dünyadaki, olaylar hep her tersine. Erkeklerin yaptığı işleri kadınlar, kadınların işlerini erkekler yapıyor. Evde, sokakta, mahkemede, karakolda erkeklerle kadınlar yer değiştiriyor. Zor fakat çok güzel bir oyun. Midas’ın altınları oyunu nasıl bitiyor biliyor musunuz? Asıl olan altın değil tarladaki buğday, ağaçtaki meyve, nar, ayva, kirazdır diye bitiriyoruz. Emeği insan sevgisini hep öne çıkaran oyunlar seçmeye çalıştım.
Tiyatro konusunda genç öğretmenlere, meslektaşlarınıza ne önerirsiniz?
Ben öğretmen arkadaşlarıma, yıllarca çocuklarla iyi ilgilenin diyorum. Öğrencilerin ne istediklerini anlamalarını istiyorum. Öğretmen, öğretmenler odasına gelip, bunlardan adam olmaz, bunlardan bir şey olmaz diyor. Bu çocuklar, bu toprağın çocukları. Bu çocuklar bizim çocuklarımız. O zaman öğretmen arkadaşıma “Sen hiç çocuğun omuzuna dokunup, gel bakalım Ayşe, gel bakalım Mehmet, kantinde birer çay içelim” dedin mi diye soruyorum, yüzüme bakıyor. Çocuklarla ilgilenilmezse, sorunları, istekleri bilinmezse, çocuklar iyi öğrenemez iyi kavrayamaz dertleriyle baş başa kalır. Genç meslektaşlarımdan öğrencileriyle, ilgilenmesini, onları anlamasını istiyorum. Bana göre kusur, en son çocuktadır. Çocukta hiçbir kabahat yok. Diyoruz ya; “Çocuklar yine sokakta.” Tabi sokakta olacak. Okulda tiyatro yok, müzik koroları yok, çocuğun yeteneklerini geliştireceği meşgaleyi vermiyorsunuz. Ne yapsın çocuk? Spor yapamaz, eğlenemezse tabi ki sokakta olur. Çocuğa sorumluluk verdin mi? Çocuğa güvendin mi? Çocuklara güveneceğiz. Bir oyunu sahneye koyarken, yola çıktığım çocukların hepsine güvenmişimdir. Bazen çalışırlarken bırakıp giderim. Sırf kendileri de bu işi yapabileceklerini görsünler diye. Velilerin bazıları tiyatrodan sonra yanıma gelip, “Biz çocuğumuzu tanımamışız. Ne çok yetenekliymiş hocam. Size çok teşekkür ederiz” diyor. Neden? Çünkü anne baba çocuğa vakit ayırmamış.
Tiyatroyu birkaç cümle ile nasıl anlatırsınız?
Hepimizin evimizde, sokakta, evde, okulda, iş yerinde, rolleri var. Bu rollerde yapmacık değil de, gerçekten anne, gerçekten baba, gerçekten öğretmen, gerçekten emekçi, gerçekten çiftçiysek başarılı oluyoruz. Ben tiyatroyu tek kelimeyle anlatırım. “Yaşam.” Tiyatro benim için bir yaşam biçimidir.
Sizin üniversiteye girdiğiniz yıllarda, radyo, televizyon, sinema, bölümler var mıydı? Olsaydı orada eğitim yapmak ister miydiniz?
Gazi Eğitim Enstitüsünü kazandığımda, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Tiyatro bölümünü de kazandım. Maddi olanakları göz önüne alarak, Dil Tarih Coğrafya bölümüne gitmedim. O bölümde olsaydım, sırf tiyatro yapacak, belli bir izleyicim olacaktı. Şimdi binlerce öğrencim var. Balıkesir’den Van Erciş’e kadar öğrencilerim var. Şu anda Türkiye’nin her yerinde, Irak’ta, Avustralya’da, Almanya’da, Amerika’da öğrencilerim var. Arıyorlar, soruyorlar. Öğretmen olmakla çok iyi ettim. Öğretmen olarak ben yine tiyatroyla ilgilendim, oyunlar sahneledim. Sınıflarım benim için hep bir tiyatro sahnesiydi. Sınıfa girerken, sahneye çıkar gibi giriyordum ve bütün çocukları da oyuna dahil ediyordum. Derslerimi klasik öğretmen tipi ile anlatmıyordum. Sınıfta rolümü oynuyordum. Öğrencilerim de beni sıkılarak dinlemiyor, derslerimde esnemiyor, pencereden dışarı bakmıyor, can kulağı ile dinliyordu. Zil çaldığında çocuklar ders saatinin nasıl bittiğini anlamıyordu. Tiyatronun verdiği avantajı kullandım derslerimde.
Tiyatroyla ilgili, yaşamla ilgili ne söylemek istersiniz?
Yaşamın içinde hepimiz değerliyiz. Herkes değerlidir. Ağaçlar, kuşlar, toprak da çok değerlidir. Kısacası doğa çok değerlidir. Bunları gelecek nesillere, torunlarımıza tertemiz aktarmamız gerekiyor. Ben iki yıldır torunumla sahneye çıkıyorum. Arya’ya sanat aşkını aşıladığım için çok memnun oluyorum. Herkes çocuklarına, torunlarına, yakınlarına, doğayı koruması için, sanata yönelmesi için çaba sarf etsin. Dünya barış içinde birlikte güzeldir.