Tıp Fakültesi hastaneleri öksüz bırakıldı

Hilmi DUYAR / POLİTİKA / Balıkesir Tabip Odası Başkanı, Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Muhammet Can, hem adli tıp konusunda, hem Balıkesir’deki hastaneler ve sağlık çalışanları konusunda detaylı bilgiler verdi, görüşlerini aktardı. Adli tıp uzmanlığının ülkemizde son 20 yıldan bu yana gelişim gösterdiğine dikkat çekti, olay yerine çekilen güvenlik şeridinin kullanılmaya başlanmasının 20 yılı geçmediğini vurguladı. Türkiye’de işlenen cinayetlerin adli tıp uzmanlarını düşündürecek kadar üstün zeka ile kurgulanmadığını travmaya dayalı işlendiğini söyledi.

muhammet-can-balıkesir-tabip-odası

Hilmi DUYAR / POLİTİKA / Balıkesir Tabip Odası Başkanı, Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Muhammet Can, hem adli tıp konusunda, hem Balıkesir’deki hastaneler ve sağlık çalışanları konusunda detaylı bilgiler verdi, görüşlerini aktardı. Adli tıp uzmanlığının ülkemizde son 20 yıldan bu yana gelişim gösterdiğine dikkat çekti, olay yerine çekilen güvenlik şeridinin kullanılmaya başlanmasının 20 yılı geçmediğini vurguladı. Türkiye’de işlenen cinayetlerin adli tıp uzmanlarını düşündürecek kadar üstün zeka ile kurgulanmadığını travmaya dayalı işlendiğini söyledi.

Mahkemelerde davaların uzamasının olay yerini inceleyecek adli tıp uzmanlarının bulunduğu ekiplerin oluşturulmamasından kaynaklandığını hatırlattı. Şehir hastaneleri sisteminin yanlışlığını kaydeden Doç. Dr. Can, tıp fakültesi hastanelerinin öksüz bırakıldığına değinirken, sağlık konusunda yapılan yanlışları, yapılması gerekenleri detaylarıyla Politika Gazetesi okurlarına anlattı.

 

 

Muhammet Can kimdir?

Ordu Fatsa doğumluyum. Samsun Tıp Fakültesi’nden 1991’de mezun oldum. 1999’da Cerrahpaşa bünyesinde adli tıp kurumunda ihtisas yaparak uzman oldum. Uzun süre adli tıp uzmanı olarak İstanbul’daki Adli Tıp Şube Müdürlüklerinde çalıştım. İstanbul Tabip Odası’nda dergi editörlüğü, yazı işleri müdürlüğü görevi yaptım. 2006 yılında, Van 100. Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Adli Tıp Anabilim Dalı’nı kurdum. 2006-2009 yılları arasında öğretim üyesi olarak çalıştım. 2009 yılında öğretime açılan Balıkesir Tıp Fakültesi’ne başvurdum. 2009 senesinden bugüne kadar Balıkesir Üniversitesinde Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanı olarak görev yapıyorum. Balıkesir’e geldikten sonra Balıkesir Tabip Odası’nın değişik kurullarında çalıştım. Geçtiğimiz nisan ayında yapılan genel kurulda Balıkesir Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanlığına seçildim.

 

 

Adli Tıp nedir?

Adli tıpla ilgili şunları söyleyebiliriz. Tıp biliminin ceza usulünün yasal standartlarına uygun olarak ceza soruşturması sırasında uygulanmasıdır. Bilim insanlarının bilimsel kanıtları toplaması, koruma altına alması, analiz yapmasıdır. Bazen suç yerinde inceleme, bazen de laboratuvar ortamında, getirilen kanıtların incelenmesidir. Geçmişe baktığımızda, Uğur Mumcu cinayetindeki patlama sonrası ortalık yerde insanlar geziniyordu. Türkiye’deki bu türden kriminal olaylarda, “olay yeri girilmez bandı” ile çevrelenmesi bile neredeyse 20 yıl olmadı. O bandı bile çevirip olay yerini kapatmak bizde yeni uygulanmaya başladı. O yüzden Adli Tıp’ın gelişmesi de doğal olarak yavaş oluyor. Adli tıp ya da bu türden adli hekimlik Türkiye’deki diğer şeylerden bağımsız değil. Hukuk sistemi ne kadarsa adalet tabipliği de o kadar oluyor.  Adli tıp eskiden adalet tabipliği diye geçerdi, sonra adli tıp diye değiştirildi. Adli tıbbı adalete hizmet eden, onun yardımcısı gibi düşünelim. Bitmeyen dosyalar, bitmeyen davalar, bunların uzun sürmesinin nedeni, doğru dürüst, ayrıntılı bir olay yeri incelemesi, belge, fotoğraf, kayıt altına alma olup biteni değerlendirme gibi şeyler, teknolojinin gelişmesiyle birlikte bizde yeni yeni hayata geçen bir olgu. Şu anda jandarma kriminal ya da polis kriminal bunları daha üst düzeyde yapmaya, kanıta ulaşmaya çalışıyor. Geçmişte el yordamıyla yürüyordu ve davalar bitmiyor, zaman aşımından düşüyordu. Ümit ediyoruz ki bundan sonra adli süreçler en azından biraz daha derli toplu, hukuk normlarına uygun, adaletin de erken tecelli ettiği bir noktaya doğru evrilir. Biz de adli tıp uzmanları olarak Üniversitede adalete katkı sunmaya çalışıyoruz.

 

 

Neden başka bir dal değil de Adli Tıp bölümünü seçtiniz?

Benim aklımda daha popüler olan plastik cerrahi vardı. Fakat puanı daha yüksekti. Halk sağlığı, psikiyatri, adli tıp, bunların hepsi birbirine yakın şeyler. Toplumun zedelenmiş, hırpalanmış ya da şöyle diyelim; her evin bir kileri vardır. Evin kilerine atılmış bozuk şeyleri siz inceleyerek araştırarak burada neler olmuş diyerek sonuca varmaya çalışıyorsunuz. Evin içinde bir güzellik vardır ama kileri açtığınızda, ne kadar bozuk alet edevat varsa oraya atılmıştır. Adli tıp alanını kilerdeki çalışma gibi düşünün. Aslında psikiyatri de halk sağlığı da öyledir.

Toplumun hem sağlık hizmetleri, hem koruyucu sağlık hizmetleri, hastalıkları önleme, siz bunları bilerek hareket edersiniz. Deprem olacak, deprem olacak dersiniz, kimse kulak asmaz, bir deprem olur, 50 bin kişi ölür. Uzmanların söylediklerine yeterince kulak asmadıkları içindir. Adli tıp bence insanların tedirgin olduğu gibi bir alan değil aslında. Biz sadece cesetlere bakmıyoruz. Tabii ki mezar kazıyoruz. Balıkesir’de kazmadığımız yer kalmadı. Bütün ilçelere defalarca gittik. Her türlü miras kavgası sonuçta bize geliyor. Esas itibariyle bizim vurukbilim (Travmatoloji) dediğimiz her türlü şiddet, bunun içinde, çocuk istismarı, kadına yönelik şiddet, her türlü sahtecilik, evrak, imza, sahte çek, görüntü analizi, fotoğraf analizi, bilişim suçları, bunların hepsi adli tıp kapsamında.

Bu durum o kadar yaygınlaştı ki şimdi pek çok alanda rapor yazıyoruz. Trafik kazaları, maluliyet raporu, engellilik raporu, adli tıbbın alanı o kadar geniş ki, uyuşturucu tespiti, kan analizi, alkol tespiti gibi pek çok konu adli tıbbı ilgilendiriyor. Yalnız ölümle ilgili değil, trafik kazası olur, pek çok insan ölür, diğer taratan da ölenlerin 50 katı yaralanan vardır. Yaralılara da rapor düzenlenmesi gerekir. Herkes kazada ölmüyor sonuçta. O açıdan adli tıbbın alanı çok daha geniştir. Normal giden hayatın içinde, normal giden bir süreçte, sel felaketi, deprem felaketi, uçak kazası gibi her türlü olağanüstü durum ya da her türlü darp, yani kişinin kişiye yaptığı, bir topluluğun bir topluluğa yaptığı her türlü kriminal olay, suç diye nitelendirdiğimiz her türlü olayın içinde adli tıp vardır.

Çünkü insanın olduğu her noktada kararı hekimler verir. İnsan yaralanmışsa, insan tedavi edilecekse, insan ameliyat edilecekse, muayene edilecekse ya da ölmüşse, ölüm muayenesi yapılacaksa, bu hekimlerin yetkisindedir. Soruşturmayı savcı yürütür, gerekirse yargıç gelir ama insanla ilgili bütün araştırmaları ve incelemeleri hekimler yapacağı için, bu alanda olayın içinde bir suç teması varsa, insan ölümü varsa, bunların da mutlaka adli hekim tarafından yapılması gerekir. Türkiye’de 200 civarında adli hekim vardır diyelim. Savcı kimi görevlendirirse o adli hekim olur. İnsana komik gelebilir ama adli tıp uzmanlığı ayrıdır. Adli tıp, pediatri gibi ortopedi, iç hastalıkları gibi bir uzmanlık dalıdır. Suç işlenen olaydaki ayrıntıları gözden kaçırmadan toplayacağınız belgeler ve ona dair oluşturacağınız rapor, olayın kime rücu edeceğini veya kimin haksız kimin haklı olacağına katkıda bulunur.

Örneğin; bizde çok yaygındır, bilinenin aksine erkek çocuklar kız çocuklarından daha fazla istismara uğrar. Böyle bir şüpheyle bir çocuk getirildiğinde adli tabibin ilk işi o çocuğun muayenesini yaptıktan sonra üstündeki eşyaları hemen kontrol altına almaktır. Örnek vermek gerekirse, istismara uğrayan çocuğun tarif ettiği kişi herkesin çok sevdiği, itibar gösterdiği bir şahıs olduğu için kimse çocuğa inanmıyor. Adli tıp bu olayı ortaya çıkarmasaydı belki de çocuk ergenlik dönemine girdiğinde ya intihar edecekti ya o kişiyi öldürecekti. Biz bütün giysilerini alıp inceleme yaptığımız zaman kazağının üzerindeki kurumuş sperm lekesinden tacizciyi saptarız.

Herkesin çok sevdiği, bu mazbut kişinin aslında çocuğu aylardır istismar ettiğini ortaya çıkarırız. Herkes şaşkınlıkla nasıl olur diye düşünür. İnsanların iç dünyası farklı mekanizmalara sahiptir. Sadece görüntüye göre karar vermemek gerekir. Biz o yüzden her şeye şüpheyle yaklaşırız. Sadece rektörün, dekanın, cumhurbaşkanının açıklamasına değil, olaylara şüpheyle yaklaşırız ve onun nasıl çözüleceğine dair değişiklik adımlar atarız. Bilimsel yöntemler uygularız, dosyaları verilere göre hazırlarız.

 

 

Polisiye filmlerde izliyoruz, uzmanlar olmayacak yerlerden ortaya koydukları kanıtlarla cinayeti ya da her hangi bir adli olayı açığa çıkarıyorlar. Böyle ilginç bir olayla karşılaştınız mı?

Sorduğunuz üst düzeyde zeka gerektiren bir olgu. Eski dizilerden Komiser Kolombo vardı. Agatha Christie romanları ve filmleri vardı. Bu türden seri cinayetler işleyen ya da psikopat özelliklere sahip üst düzeyde yetenekli olan insanların kurgusuyla gerçekleşen dizi var. Bizim ülkemizde karşılaştığımız manzara böyle değil. Sokak ortasında karısını 47 yerinden bıçaklayan adam var. Bizde olaylar kült travma ağırlıklı. İz belli olmasın diye programatik bir gizleme, planlama, cinayet işleme, zeka ürünü yöntemler yok. Bizde, travmaya dayalı, “vurdum mu oturturum” tarzı suçlar daha yaygın. Silahını çekip, vuruyor. Bıçak çekip karısını öldürüyor.

Dizi filmlerde, sinemada gösterildiği gibi cinayet tablolarına çok sık rastlamıyoruz. Var ama sık rastlanmıyor. Belki de bizim ülkemizin kültürel yapısından kaynaklanıyor. Sonuçta biz harbi milletiz diyerek yol ortasında öldürüyoruz ya da cinnet geçirme hali diyoruz. Evde kim varsa öldürüyor, sonra kendisi de intihar ediyor. Ülkemizdeki kriminal olaylar daha çok ortalık yerde gerçekleşiyor. “Hak etti öldürdüm” diyor. Gizlemeye bile ihtiyaç duymuyor. Bizde kadın cinayetleri çok yaygındır. Karısını öldüren adam, “Facebook’ta mesajlaşıyordu. Bu yüzden hak etti öldürdüm” diyor.

 

 

Van’da, Balıkesir’de adli tıp bölümü açtınız. Kaç öğrenciniz var? Adli tıp dalına ilgi duyuluyor mu?

Van’da tek başıma çalıştım. Orada da öğrencilerim vardı. 2009’dan beri Balıkesir’deyim.  2018 yılına kadar yine yalnız çalıştım. 2018’deTrabzon’dan Prof. Dr. İsmail Birincioğlu geldi fakat Covid 19’dan yaşamını yitirdi. Üniversitenin bir kürsüsüne ya da bir seminer odasına adı verilsin diye önerdik. Pandemide ölen meslektaşlarımızın isimleri bir yere verilsin diye çalıştık. Çünkü ölüm olayı hizmet sırasında başına geldi. Covid meslek hastalığı da sayılmadı ülkemizde. 530’a yakın meslektaşımız öldü ancak bir meslek hastalığı grubuna dahil edilmedi. 15 yıldır Balıkesir’deyim, şu anda 7 araştırma görevlisi var bölümümüzde.

Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı’nda 3 öğretim üyesi görev yapıyor. Balıkesir’de 3 kişi Adli Tıp Şube Müdürlüğü’nde, 1kişi Atatürk Şehir Hastanesinde Adli Tıp Uzmanı olarak görev yapıyor. Balıkesir merkezde adli tıp uzmanı fazla olmasına rağmen, hizmetler tökezleyerek yürüyor. Sebebi de bir planlama olmaması. Defalarca Balıkesir Sağlık Müdürlüğü’ne gidip, Balıkesir’deki adli tıp hizmetlerini yürütmek istediğimizi söyledik. Vakaların, Bursa’ya, İzmir’e gitmemesini önerdik. Nöbet ücretleri nasıl ödenecek tartışmasıyla hayata geçiremedik. Saat 17.00’den sonra, hafta sonu, cumartesi, pazar günleri meydana gelen vakalar Bursa’ya gönderiliyor. Balıkesir’de yapılması mümkün olduğu halde biz yapamıyoruz. Tıp Fakültesi Hastanesinde her türlü alet edevatı ile dört dörtlük otopsi salonu var. Hastane kurulurken ben özel olarak ilgilendim.

Otopsi salonunu büyük paralar harcayarak özel olarak tasarımlamamıza rağmen hayata geçirip işlerlik kazandıramıyoruz.  Şehir hastanesi yakın, üniversite hastanesi uzak olduğu için, şehir hastanesi tercih ediliyor. Organizasyon birlikte yapılamıyor. Bizim, Avrupa ya da Amerika’daki adli hizmetlerden farkımız şu. Mesela, 15 katlı New York Polis Departmanı’nın her katında, adli tıp ile ilgili ayrı bölümler var. Bir katta kimya, diğer katta biyoloji, fizik ihtisas dairesi, laboratuvarlar var. Bizde bir olay oluyor, savcı nöbetçi adli tabip gelsin diyor. 112 orayı arıyor, öteki başka birini arıyor. Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, birbirini bulmaya çalışıyor ve bir ekip oluşturup göreve gidiyorlar. Bana soracak olursanız, adli tıp hizmeti, bir itfaiye ekibi gibi her zaman hazır olmalı. Olay gerçekleştiğinde ekip, Jandarma ya da polis ile oraya gider. Tüm örnekleri numuneleri, fotoğrafları toplar. Otopsi yapılacaksa yapar. Her zaman olağanüstü durumlar için hazır bir ekip olmalı.

 

 

Balıkesir’de ya da başka illerde hazır ekip bulunmuyor mu?

Hazır ekibin finansmanını kim sağlayacak? Soru orada aslında. Yani kaynağı nereden gelecek? Valilik mi üstlenecek, Sağlık Bakanlığı mı üstlenecek? Olaylar biz de tersten işliyor. Bir vaka olduğunda nöbetçi savcı, “nöbetçi adli tabip kim? Çağırın gelsin” diyor. Herkes birbirini toplayarak geliyor ve işler aksıyor. Adli hizmetler niye yürümüyor diye soruluyor.  İşte bu yüzden yürümüyor. Yangın çıkınca itfaiyeyi ararsınız ekip hemen gelir. Niye geliyor? Çünkü hazırda bekleyen ekip var. Adli tıp için de hazır bekleyen bir ekip olmalı.  Aylık görev listesine eklenmiş o ekibin, otopsi teknisyeni, adli tıp uzmanı, laborantı, kimyageri, 4-5 kişiden oluşan bir ekibin hazır olarak beklemesi gerekir.

Olay sonrası çağırıldığında olay yerine gidecek, teçhizatı, alet, edevatı hazır olacak ve her şeyi yapacak. Mekanizmanın böyle çalışması gerekir. Avrupa ya da Amerika’da böyle işliyor mekanizma. Ülkemizde bakanlıklar diyor ki; ben sana bağlı değilim. Öbürü diyor ki ben sana bağlı değilim. Önemli olan bir ekip oluşturmaktır. Valiyi ziyaret ettiğimizde çok kolay bir ekip kurulacağını söyledik. Bu işin kaynağını sağlayacaksınız, nöbet sistemini kuracaksınız. Adli hizmetler düzgün yürüyünce, işin içinde insan varsa insan yaralanması, insan ölümü, varsa siz onun organizasyonunu da ona uygun yapacaksınız. Bir dava açıldığında, dosya bir bütün olarak delilleriyle sunulacak ve bu dava 10 yıl yerine, 3 ayda, en kötü olasılıkla 6 ayda bitecek. Günümüzde davalar yıllarca sürüyor. Sigorta şirketi ödeme yapmıyor, insanlar mağdur ediliyor. Adli tıp sisteminin en kısa sürede rayına oturtulması gerekiyor.

 

 

Adli tıp konusu kanayan bir yara olmuş. Tabipliğin diğer dallarında ne sorunlar var. Siz tabip odası başkanısınız. Bir başka başkanla yaptığım söyleşide gelişmiş ülkelerin tıp fakültelerinde 1 profesör başına 3 öğrenci düştüğü söylenmişti. Ülkemizde durum nedir?  

Türkiye’de 2024 verilerine göre şu anda 207 bin hekim, 128 tıp fakültesi var. İstanbul’daki Mektebi Tıbbiyeden sonra, 1945’te Ankara Tıp Fakültesi açılıyor. 1955’te Erzurum, Diyarbakır, 1967’de Hacettepe, Cerrahpaşa, 1970’li yıllarda Anadolu’da, başta Samsun, Trabzon, Sivas, Kayseri, olmak üzer 10 tıp fakültesi kuruluyor ama bunların hepsi peyderpey diğer tıp fakültelerinin garantörü olarak açılıyor. Ben Samsun Tıp Fakültesi mezunuyum. Öğretim üyeleri Hacettepe Tıp Fakültesi’nden gelirdi. O dönemlerde, tıp fakülteleri teker teker açılıyordu ve bütün tıp fakülteleri aslında bir Hacettepe modeli olarak Anadolu’ya kuruluyordu.

1973 yılında Samsun’a Trabzon’a kurulan tıp fakültesi hastaneleri bin yataklı olarak yapılmış. 51 yıl önce, ilerisi görülüp bin yataklı hastane kuruluyor, Balıkesir Tıp Fakültesi’ne kurduğunuz butik hastane 190 yataklı. Böyle bir sahneyle karşı karşıyayız. Tıp Fakültesinde 350 tane asistan, araştırma görevlisi var. 200 öğretim üyesi var, bunların oturacak tabureleri yok. Bütün Ortadoğu, Kafkasya, Balkanların en büyük inşaat firmaları bizde, inşaat, beton bizim işimiz diyorsunuz, Balıkesir Tıp Fakültesine 600 yataklı hastane yapamıyorsunuz.

Bandırma Tıp Fakültesi dün kuruldu ama Balıkesir Tıp Fakültesi’ni geçecek. Çünkü araştırma yapmak için, hasta bakmak için, mekan lazım. Balıkesir Tıp Fakültesi Hastanesi’nde her ayın 10’unda hasta randevuları bitiyor. Çünkü hasta bakacak poliklinik odası yok. Bir yerde 10 öğretim üyesi olması bir şeyleri kurtarmıyor. 10 öğretim üyesine 10 muayene odası yok. Fiziki yapı çok ciddi bir sorun. Öğretim verenlerin odaları yok. Öğretim üyesi dediğin kişi araştırma yapacak. Kendi mekanı olmayan öğretim üyesi araştırmayı nasıl yapacak? Masanız olacak, odanız olacak, aslında bu kadar basit ama Balıkesir’de bu basit durum hala giderilemiyor ve ciddi bir sorun olarak sürüyor. 200 öğretim üyesi, 350 araştırma görevlisi, birinci sınıftan 6’ıncı sınıfa bin öğrenci var. Okuldan öğrenciler mezun ediliyor, fakat Balıkesir Tabip Odası, Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin mezuniyet törenine çağrılmıyor. Biz atanmış değil, seçilmiş insanlarız.

 

 

Öğretim üyesi, öğrenci kıyaslamasını sormuştum fakat konu hastane yetersizliğinden öğretim üyelerinin mekanlarına kadar geldi. Öğrenciler ne durumda. Yeterli eğitimi alabiliyorlar mı?

Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde bin öğrenci var ve bu öğrenciler yarın öbür gün mezun olacak. Öğrencilerin bütün kaygıları şu; acaba ben iyi yetiştim mi? Acaba fazla hasta gördüm mü? Acaba fazla tedavi edeceğim hastayla karşılaştım mı? Mekan ve yer darlığı öğrencilerin böyle düşünmesine yol açıyor. Öğretim üyeleri olarak üniversitemize, 70 öğrenci veya 100 öğrenci gönderin diyoruz. 200 kadro açılıyor. Sizin bir kere 100 kişilik dersliğiniz yok. 200 öğrenci koyacak yeriniz yok. 1973’te kurulan tıp fakülteleri, 50 yıl sonrayı görmüş, bizimkiler bir yıl sonrayı görememişler. O üniversiteler Devlet Planlama Teşkilatı ve planlamanın olduğu dönemde açılmışlar.

Bugün sürekli kervan yolda düzülür mantığı ile hareket edilmiş. Tıp açısından, insan sağlığı açısından böyle plansızlık olmaz. Hekim hataları şikayetleri arttığı dönemde siz bunu daha planlı yapmak zorundasınız. Çünkü biz insana bakıyoruz, insana karşı büyük sorumluluğumuz var. Mezun ettiğimiz öğrencilerle ilgili sorumluluğumuz var. Onların deneyim ve becerileri çok önemli. Tıp fakültesine hayırsever vatandaşlar 60 yataklı bina yaptırıyor.  Hayırsever vatandaş yaptırsın ama sen devlet olarak asli görevlerini terk etmiş durumda kalıyorsun. Sosyal hukuk devleti yatırım yapar. Yapmayacaksan 128 tıp fakültesi açılmasına izin vermeyeceksin.  Bu sadece tıp fakültesiyle ilgili değil, hukuk, eczacılık, diş hekimliği fakülteleri içinde böyle. Tabela üniversitesi olmaz ki. Siyaset yapalım, kürsüde atıp tutalım da bu insan sağlığını ilgilendiren konulara da ciddiyetle yaklaşmamız lazım

 

 

Üniversite hastanelerinde sorun varsa diğer hastaneler ne durumda?

Tıp fakültesi hastaneleri öksüz bırakıldı. Sağlık Bakanlığı, Sağlık Bilimleri Fakültelerini kurdu. YÖK’ün tıp fakültelerine rakip gibi başka bir şey daha kurdu. Balıkesir Atatürk Şehir Hastanesini Eğitim Araştırma Hastanesine çevirdiler. Bir hastane eğitim araştırma hastanesi diye yapılacaksa yapısına uygun olarak kurulur. Devlet hastanesini yapıp sonra onu eğitim araştırma hastanesine çeviremezsiniz. Şehir hastaneleri kavramı bir kere günümüze uygun bir proje değil. Türkiye bir deprem ülkesi, biz deprem bölgesindeyiz. Bin, 2 bin yataklı kentin dışında hastane yapıyorsunuz. Eskiden Balıkesir’deki hastaneleri irdeleyelim. Şehrin Bursa girişinde Devlet Hastanesi vardı.

Şehrin tam merkezinde dispanser, doğumevi, diğer tarafta Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK), Göğüs Hastalıkları Hastanesi, bir başka noktada Asker Hastanesi vardı. Hastaneler şehrin belli bölgelerine dağılmıştı. O dönemin hastane konuşlandırılması ve yapısı daha makbuldü. Hepsi bir arada olunca büyük bir insan yoğunluğu, büyük bir trafik anlamına geliyor. Bir deprem olduğunda o hastanenin bir tarafı göçtüğünde insanları nereye götüreceksiniz? Balıkesir 1’inci derece deprem bölgesi olduğundan farklı yerlerde hastane olması gerekir.

Yol göçtü ne yapacaksınız? Planlamada problem var. Balıkesir’de devlet hastanesi şu anda devre dışı, yeni bina yapılıyor. SSK hastanesini yıktınız, Asker hastanesini, göğüs hastalıkları hastanesini, doğumevini kapattınız. Balıkesir Atatürk Şehir Hastanesi’nde kapatılıp devre dışı bırakılan hastanelerden daha büyük yatak kapasitesi yok. Bir şey yapmış gibi görünüyorsunuz, ötekileri kapatıp hizmet dışı bırakıyorsunuz, hepsini bir araya topluyorsunuz, şehir hastanesi diye kurduğunuz hastaneyi eğitim araştırma hastanesine çeviriyorsunuz. İçi labirent gibi, ne seminer odası var ne öğretim üyesi odası var.  Asistanların, araştırma görevlisinin odaları nerede olacak? Nerede eğitim vereceksin? Devlet hastanesini eğitim araştırma hastanesine çeviremezsiniz.

Başhekimle görüştüğümüzde 375 doktor olduğunu söylemişti. Bir o kadar daha doktor araştırma görevlisi alacaksınız, nerede eğitim vereceksiniz? Seminer vaka takdimi yapacaksın, olayları tartışacaksınız, bunların mekanları olmalı. Bu konuları koridorda tartışamazsınız. Balıkesir’in daha önceki hastane planlaması daha doğruydu.

 

 

Sağlık politikasında yanlışlıklar olduğunu mu söylüyorsunuz?

Sağlık Bakanı görevden alındı. Niye alındığını bilmiyoruz. Neyi eksik yaptı? Şu anda sağlık sistemi çöktü. Geçmişte SSK giderleri kara delik diye tarif edilirken, hastaneler şu anda delik olmaktan çıkmış, kocaman bir yarığa dönüşmüş durumda ve inanılmaz bir gider var. Nedeni de çok açık. Nüfusun 2 katı kadar acil servislere başvuru var. Hiçbir ülkede böyle bir şey yok. Yaşlı nüfusa sahip İsveç, Finlandiya, Hollanda, gibi ülkelerde kişi başı hastaneye başvuru sayısı yıllık 6 olurken, nüfusun üçte biri 18 yaşın altında olan ülkemizde 12. Bizim insanımız niye bu kadar hastaneye başvuruyor?

Neden doktor doktor geziyor? Sistemi bu kadar zedelerseniz güveni de yitiriyorsunuz. Pazartesi A hastanesindeki doktora gidiyor, salı günü bir de başka doktora gideyim diyor. Bir insan, bir halk, niye bu kadar çok doktora başvuruyor? Sistemi öyle bir hale gelmiş ki, kişi başı 12 çarpı 85 milyon eşittir 1 milyar başvuru eder.  Bir milyar başvuru, bir o kadar tahlil, tomografi, MR ve bir o kadar para harcamak demek. Biz bu ilaç şirketlerine, tıbbi teknoloji sektörüne bu parayı, bu kaynağa niye aktarıyoruz? Bunları biz üretmiyoruz, hepsi dışarıdan geliyor.

Kaynaklarımızı biz dışarı transfer ediyoruz. Şehir hastanesinde 18 radyoloji uzmanı varken, çekilen bütün filmler İstanbul’da bir şirkete gidiyor. Niye buradakiler bakmıyor? Çünkü şirketten hizmet satın alınıyor, para aktarılıyor. Böyle bir sağlık sistemi olur mu? Omuz tomografisini çekmişsiniz, raporda dizini anlatıyor. Siz bir hizmeti kendi bünyenizde bulunan radyoloji uzmanlarınca neden yapmıyorsunuz da bir şirketten hizmet alıyorsunuz? Bunun bir açıklaması yok. Özele kaynak transfer etmeden başka bir şey değil. Kamu eliyle özele kaynak transfer ediyorsunuz. Yakın zamanda bir deprem oldu. Kocaman plazalar, görkemli yapılar yerle bir oldu.

Yapı denetim şirketleri kim? Bunları kim yapıyordu? Eskiden mimarlar odası, inşaat mühendisleri odası, meslek odaları yapıyordu. Yetkiyi ellerinden aldılar, özel şirketlere verdiler. Onlar da para karşılığı kağıt üzerinde onay veriyor. Peki, olan kime oluyor? Binlerce insan yaşamını yitirdi. Denetimi seçimle işbaşına gelmiş meslek odalarına vereceksiniz. Biz burada parayla çalışmıyoruz, maaşımız yok. Burası gönüllü hizmet yeridir. İşin de doğrusunu yapmaya, doğrusunu söylemeye çalışıyoruz. Bir çıkar karşılığı burada çalışmıyoruz. Bu görevler odaların elinden alınıyor. İş yeri hekimliği ataması tabip odasındaydı, yetki kaldırıldı, Çalışma Bakanlığı bizden aldı. Ortak Sağlık Güvenlik Birimi (OSGB) diye bir şey koydu. Artık tabip odalarına başvurulmuyor. Meslek odalarını devre dışı bırakmak olmaz. Avrupa’da, ABD’de böyle bir şey yok. Meslek birliklerinin, meslek odalarının büyük itibarı var.

 

 

Mesleğiniz itibarsızlaştırılıyor mu?

Profesyonel meslek sahiplerine hakaret etmek moda oldu. YouTube’da kadın konuşuyor. “Keyfimiz yerinde. Doktor bile dövebiliyoruz” diyerek övünüyor. Bu hale geldik. Meslek sahibini incitmek, kırmak, onu aşağılamak, moda haline geldi. Bir doktor kolay yetişmiyor. 6 yıl tıp eğitimi, 4 yıl uzmanlık eğitimi alıyorsunuz, karşılığında şiddete teşvike maruz kalıyorsunuz. Bunun kime faydası var? Hem sizi ameliyat edecek, tedavi edecek, hem de ona hakaret ediyorsunuz. Bunun bir karşılığı yok. Son zamanlarda hekimlerin adı paracı doktora çıktı. Bizim kimsenin parasına ihtiyacımız yok. Paracı öğretmen, paracı savcı, paracı avukat, paracı jandarma diyen yok, neden sadece doktorlara bu cümle kullanılır? Nadan doktorlar itibarsızlaştırılmaya çalışılır?

 

 

Tabip odasına ne gibi şikayetler geliyor?

Tabip odasının her yönetim kurulu toplantısında neredeyse, sağlık müdürlüğü ve savcılık üzerinden 5-6 şikayet geliyor. Hekimler çok fazla şikayete maruz kalıyor. Bu şikayetlerin yüzde 80’inin hekimlik uygulamalarıyla, mesleki uygulamayla ilgisi yok. Şahıs özel hastaneye gitmiş, çok para alındı diye bize şikayet ediyor. Bu bizimle ilgili bir şey değil. Tabip odası, hekimleri, yönetim kurulu ya da onur kurulu hekimleri mesleki uygulamaları değerlendiriyoruz. Yani hekimlik mesleğini düzgün yapmış mı? Hekimlik meslek etiği kurallarına uymuş mu?

Biz onu değerlendiriyoruz. Hastaneye yatırmışlar çok para istemişler ya da hastaneye gitmiş ilgi göstermemişler, bunlar sağlık müdürlüğü idari soruşturma kapsamındadır.  Tabip odasının asli görevi hekimlik uygulamalarını değerlendiriyor. Mesleki uygulamasını, görevini düzgün yapmış mı? Hasta hekim ilişkisinde uyması gereken kurallara uymuş mu? Onun rızasını almış mı? Ameliyathaneye girerken aydınlatmış mı, form doldurup imzasını almış mı? Belgeli bir şekilde bunları yerine getirmiş mi? Hastaya gerekli bilgiyi vermiş mi? Ameliyatla ilgili ortaya çıkacak sonuçları anlatmış mı? Hekimlik değerlendirmelerini bunlar üzerinden yapıyoruz. Buna rağmen çok fazla şikayet, çok fazla başvuru var. Bu durum biraz da mesleğin itibarsızlaştırılmaya çalışılmasıyla ilgili bir şey. Bu ülkede her şey mükemmelmiş gibi hekimlerden mükemmellik bekleniyor. Öyle bir şey yok. Biz de bu toplumun içinde yaşıyoruz. Bu toplumun ne kadar arızalı yönleri varsa o bize de sirayet ediyor. Her meslekte yanlış yapan, yanlış uygulayan var.

 

 

Sosyalizasyon uygulaması mı yoksa aile hekimliği sistemi mi daha iyi?

Her şeyin ismini niye değiştiriyorsunuz? Türkiye’de Halk Sağlığı disiplininin kurucusu, sosyalleştirilmiş sağlık hizmetlerinin mimarı Dr. Nusret Fişek, güzel bir isim vermiş “Sağlık Ocağı” demiş. Aile sağlığı merkezi, toplum sağlığı merkezini getirdiniz; ne yaptınız şimdi? Binanın içinde kibrit kutusu gibi yan yana odaları dizdiniz, her odanın kapısına bir doktor ismi. Herkes kendi odasındaki hastayla ilgileniyor.  Buranın kirasını kim veriyor? Doktorlar aralarında ortak ödüyor. Su, elektrik, doğalgaz giderleri ortak. Çalışan hemşirenin maaşını kim veriyor? Ortak veriyorlar. Bütün işi ben yapıyorum, sen beni esnaf yapmışsın. Yeni Çarşıdaki kuyumcudan farkım yok.

Sağlık Bakanlığı olarak sen ne yapıyorsun? Sana verilen bütçeyi nereye harcıyorsun? Kaynakları başka yere transfer ediliyor. Ben de bunları insanlardan topluyorum. Bağış yapın diyorum. Ben göreve başladığımda 90’lı yıllarda bağış makbuzları 5 liraydı. Niye bağış toplatıyorsun bu görev senin görevin. Sosyal hukuk devleti diye Anayasa’da yazmış. Bu hizmeti vermekle yükümlüsün. Oradan bağışla, buradan bağışla olmaz. Bunun adı vatandaşın cebinden geçinmektir. Peki, sen o bütçeyi nereye harcayacaksın? Yani iki bin yirmi dört yılı için yaptığın bütçeyi ne yapacaksın? Vatandaş otobana çıkıyor, parasını ödüyor. Köprüden geçiyor, parasını ödüyor. ÖTV diye bir şey çıkardınız başımıza, her şeye yaydınız onu. Biz her şeyin parasını ödüyoruz. Siz ne yapıyorsunuz? Bu paraları nereye transfer ediyorsunuz o zaman? Biz bunlara cebimizden veriyorsak, bu kaynakları siz nereye transfer ediyorsunuz? Asıl sorulması gereken soru bu.

 

 

Tabip odası başkanı olarak Sağlık Bakanlığından talepleriniz nedir?

Balıkesir Tabip Odası olarak isteğimiz, öncelikle sağlık çalışanları için şiddetten arındırılmış bir ortam yaratılmasıdır.  Havaalanına girerken silahınızı bırakıp girmek zorundasınız. Hastaneye niye silahla giriyorlar? İçeri girip silahla doktor öldürüyor. Nihayetinde Balıkesir’de bir hemşire hastanede vuruldu. Sağlık çalışanlarının, yemek, dinlenme, kreş ihtiyaçları başta olmak üzere pek çok gereksinim iyileştirilmeli. Çünkü yoğun ve yorucu bir çalışma ve nöbet saatleri var. Fiili hizmet süresi zammı diye bir şey var. Onun yüz yirmi gün olması gerekiyor. Göstergesi  7 bin 600’e çıkarılması lazım. Çalışırken alınan ücretlerin emekliliğe yansıdığı tek kalem de maaştır. Çıplak maaş dışındaki ödemelerin de emekliliğe yansıması gerekir.

Hekimler olarak vergide adalet istiyoruz. Acil servislere 150 milyon başvuru var. Poliklinik hizmetlerinde yeşil alan diyoruz, oradan arındırılmalıdır. Herkesin oraya başvurduğu bir yer olmaktan çıkarılması lazım. Sağlık alanında bir düzenleme yapılacaksa, üniversite, sağlık meslek emek örgütleriyle oturup birlikte yapılmalı. Balıkesir’in sağlığıyla ilgili büyükşehir belediye başkanıyla görüştük, aynı şekilde sağlık müdürüyle de valiyle de Balıkesir’in sağlığını ortak konuşalım. Mesela tıpta uzmanlık eğitimi, uzmanlık öğrenci sayısı ülke gerçeklerine uygun yapılmalıdır. 128 tıp fakültesinde ne kadar öğretim üyesi var? Tabela tıp fakültesi olmaz. Sağlığı tedavi edici değil, koruyucu sağlık hizmetine dönüştürmek lazım. Bütün Avrupa ve gelişmiş ülkeler bunu yapıyor ve bu yüzden sağlığa daha az para harcıyor. Biz o ülkelerden çok daha zenginmişiz gibi çok daha fazla para harcıyoruz. Hekimlerin bağımsız çalışma koşullarını zorlaştıran uygulamalar terk edilmeli. Tüm tatil beldelerinde olduğu gibi Balıkesir ile ilgili özel bir durum var. Yaz aylarında körfez bölgesinde ileri yaş nüfusu büyük oranda artıyor, hekim ve sağlık çalışanı eksikliği hat safhada oluyor. O bölgelere ayrıcalıklı sağlık hizmeti oluşturulmalı, gezici ekipler devreye alınmalı.

Exit mobile version