ENGİN ARICAN
1960’lı yıllarda gece kulüplerinde daha sonra radyo ve televizyonlarda ‘Ayaküstü Gırgırı’ olarak bilinen ünlü mizah ustası Orhan Boran’ı özellikle orta yaş kuşağı okurlarımız anımsarlar.
Pürüzsüz sesi,duru Türkçesi ve özellikle nezaketi ve beyfendiliğiyle dinleyici ve izleyicilerinin gönlünde taht kurmuş sunucu ve aktör Orhan Boran’ın,İstanbul’un işgal yıllarında 1919 ‘da Tıp öğrencisi Hikmet Boran’ın oğlu olduğunu biliyor muydunuz?
Bilmemiz zor!..
Çünkü, ne kurtuluş döneminde ne de Cumhuriyet Devleti’nin kuruluş yıllarında Hikmet Boran ne de oğlu Orhan Boran, o yılları ,işgal ile kurtuluş yılları anılarını aktüel ya da magazinel bir anlayışla paylaşma ihtiyacı duymadılar.Yaşadıkları ya da anıları ile böbürlenip,kibirlenmediler…(Bu da ayrı bir yazı konusu)
Oysa ki, işgal ve ulusal kurtuluş yıllarında Kuva-yi Milliye tarihinde ayrıcalıklı bir öneme ve yere sahip Balıkesir,konu yurt savunması ve milli mücadele olduğunda havası,suyu,toprağı ve insanlarıyla ne kadar bereketli..
Şimdi,tarihin unutulmuş sayfalarında iz sürerek Hikmet Bey’in Kafkaslardan Anadolu’ya ve Balıkesir Sındırgı ve Edremit ile İstanbul’a kadar uzanan yaşamını anımsayalım..
Hikmet Bey, Balıkesir Savaştepe bucağından doğmuş, orta tahsilini Edremit’te okumuş ve yüksek öğrenimini 1919’da İstanbul’da Tıp öğrencisi olarak yapan bir genç..Osmanlı’nın zor günleri..1.Dünya Savaşı’nı kaybetmiş,bitmeyen savaş ve salgın hastalıklarla, yokluk ve yoksullukla cebelleşen bir toplum..Mondros Mütarekesi’ni imzalayarak, devlet vasfını yitirmiş Osmanlı ve İtilaf Devletleri’nin pençesinde,işgal gerçekliğini, toprak bütünlüğünü kaybetme riskini yaşıyor. Toplumda bedbinlik ve yorgunluk,çaresizlik ,güvensizlik had safhada..
Başkent İstanbul’da 20’li yaşlarda bir Tıp öğrencisi Hikmet..!
Vatansızlığın,zorunlu sürgünlüğün,bayraksızlığın,emperyal bir gücün işgalini,boyunduruğunun acısını genç yüreğinde bir kez daha yaşıyor..
1901 yılında Balıkesir’in Savaştepe bucağında doğan Hikmet,Abhazya’dan sürgün edilerek önce Trabzon’a daha sonra Savaştepe’ye göçmüş bir Çerkez ailenin çocuğu..
Çanakkale’yi mezar ettikleri İtilaf Devletleri donanmaları Mondros ile birlikte boğazı mesken tutmuş..Sıra sıra İngiliz,İtalyan,Fransız savaş gemilerinin namluları İstanbul’a çevrili..Sokaklarda dolaşan ,karakollar kuran,devlet binalarını işgal eden İngiliz,Fransız,İtalyan askerleri..Rum ve Ermeniler’in sabrı zorlayan şımarıklıkları.. Dört bir yanda salınan düşman bayrakları..
Çok geçmeden 1919 yılı Mart ayında,İstanbulMekteb-i Tıbbiye-i Şahane, İngiliz birlikleri tarafından işgal edilir.Hikmet, arkadaşlarıyla ne mektebinin İngilizler tarafından işgalini ve ne ülkedeki varlıklarını kabullenmez. İşgalcilere karşı direnmek ve okulu işgalcilerin elinden kurtarmak için çareler arayan öğrenciler, okulun kuruluş yıldönümü olan 14 Mart günü, okula büyük bir Türk bayrağı asarak, seslerini yükseltirler.. İngilizler, gösteriyi ve direnişi engelleyemez. Tıp camiasının, emperyalist güçlerin işgaline karşı çıkışının yıldönümü aynı zamanda ülkemizde Tıp Bayramı olarak kutlanır..
İşte, 14 Mart Tıp Bayramı, emperyalist işgale karşı,ulusal bağımsızlık ve ulusun egemenlik mücadelesinin bağrından doğmuş,kutlu ve onurlu bir gündür.
Bu tarihsel ve toplumsal gerçeğe sadık kalarak,14 Mart’ı Tıp Bayramı olarak günümüzde kutlayan,kaç Tıp hocamız, kaç doktorumuz,kaç sağlık çalışanı vardır,bilemem!
Oysa ki, işgal ünlerinde bir Tıp öğrencisinin,arkadaşları ve hocaları ile emperyalist işgale karşı ulusal bağımsızlık çığlığıdır, Hikmet!..
Bitmedi!..
‘Z kuşağı’ uydurması..
Son aylarda Türk gençliği üzerinde Batılı emperyalist ülkelerin başını çektiği ,gençliğin ‘kuşak’ ve ‘kimlik’ tartışmaları,gençliğimizin ‘Z kuşağı’ olduğu yönünde yoğun bir algı operasyonu yürütülüyor.İlgi ve dikkatle izliyorum..
Gençliğimize bir model, bir tanım sunularak,kimliksiz ve kişiliksiz,ülke ve toplum sorunlarından bir haber,tüketim çılgınlıkları içinde kendinden geçmiş,tarihine ve kültürüne yabancı, cinsiyetsiz, soyut bir dünya vatandaşlığı düşü ile avutulan bir gençlik kimliği ve bir kuşak olduğu pazarlanıyor.
Bunun, Küresel Efendiler’in,kapitalist-emperyalist ülkelerin,ördüğü ve kurduğu bir tuzak olduğunu vurgulamalıyım.
Oysa ki,Türk gençliği,soysuz ve sopsuz bir gençlik olmadığı gibi, dün olduğu gibi bugünde gücünü,kimliğini tarihinden ve kültüründen,bağımsızlık ve özgürlük tutkusundan almakta. Türk gençliği; Alparslan,Fatih ve Atatürk gençliği olarak yoluna devam etmekte..’Z kuşağı’ yutturmacası ise, gençliğimizin yaşadığı coğrafya ve insanları ile,tarihi ve kültürü ile yol ayrımının, özüne yabancılaşmasının,Hikmet’leri unutmasının tam bir yol ayrımı özelliğini taşıyor.
Bu; düşündürücü,ürkütücü ve korkunç!
Oysa ki, Hikmet’in kişiliği ve mücadele yaşamı öğretici derslerle doludur.. Türk gençliğinin tarihi, Hikmetler’in tarihidir..
Emperyalist işgalciden okulu kurtarmanın, ülkenin ve milletin kurtuluşu olmadığını,olamayacağını da gören,anlayan Tıp öğrencisi Hikmet ve yurtsever arkadaşları,Anadolu’nun içine itildiği karabasandan kurtuluşu yönünde her yerde yanmaya başlayan çoban ateşlerinin farkına varmakta,gözlerini bu ateşe dikmekte gecikmezler. Bu,Kuva-yı Milliye ve emperyalist işgalcilere karşı,ulusal bağımsızlık ateşidir.
Hikmet,zaten Savaştepe’de doğmuş,büyümüş bir genç olarak Balıkesir’ de yaşanan milli hareketliliği,milli uyanışı,örgütlenme çabalarını bilmektedir.Yunan’ın İzmir’i işgali ile yaşanan vahşeti İzmir’den yükselmiş çığlığı,Balıkesir ve Savaştepe havalisine düşen ateşin sıcaklığını yüreğinde hissetmektedir.
Bir şey yapmalı!?
Çanakkale kahramanı mücadelenin erleriyle Mustafa Kemal,Samsun’a çıkmış! Samsun,Havza,Amasya..Erzurum’da kongre toplanmış ve Sivas’ta yeni bir kongre için her yere davet çıkartılmış.. Anadolu insanı içten içe kaynıyor.
Bir şey yapmalı..!?
Sivas Kongresi’ne katılacak işgal altındaki İstanbul’dan davetliler,temsilciler gönderilecek. Hikmet,4 Eylül 1919 tarihinde gerçekleşecek Sivas Kongresi’ne Tıbbiye mektebinden temsilci olarak seçilen iki öğrenciden birisi..Ancak,Sivas’a gidiş-geliş parası toplanamadığı içindir ki, Sivas Kongresi’ne Hikmet’in gitmesi kararlaştırılır. Hikmet, işgal altındaki İstanbul’dan ve hafiyelerden kaçarak, Sivas’a ulaşır.
Bin bir güçlükle toplanmış Sivas Kongresi’nde hakim olan hava ağır.. Delegeler arasında ABD ve İngiliz mandasından yana konuşma ve tartışmalar, kongre başkanlığına seçilmiş Mustafa Kemal’in de Hikmet’in de canını sıkmakta,üzmektedir.
Mandacılık vemuhiplik,genç Tıbbiye öğrencisi Hikmet’in kabulleneceği bir şey değildir.
Türk gençliği yurtseverdir..
Konuşma ve tartışmaları izleyen Hikmet,daha fazla dayanamaz ve söz alarak , “Paşam” diyerek söz alıp, konuşmaya başlar:
“Delegesi bulunduğum Tıbbiye,beni bağımsızlık için başlattığınız çalışmalara katılmak için gönderdi.Mandayı kabul edemeyiz.Eğer,Kongre böyle bir karar verirse,bütün gücümüzle karşı çıkacağız.Bu düşünceyi siz bile onaylamış olsanız,size de karşı çıkacağız.O zaman (Gazi Mustafa Kemal Paşayı) vatanımızın kurtarıcısı değil,batırıcısı sayacağız.”
Hikmet’in bu konuşması üzerine salonda bir anda kasvetli hava değişir.
Mustafa Kemal, söz alır ve şöyle der:
“ Arkadaşlar,gençliğe bakın; Türk milli bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin!Gençler,vatanın bütün ümit ve istikbali sizde. Genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır,” diyerek Hikmet Bey’e dönmüş ve “Evlat,müsterih ol,Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum.Biz, azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz.Parolamız tektir ve değişmez:Ya istiklal ya ölüm!”
Hikmet,Kuva-yiMilliyeci bir doktor adayıdır..
İstanbul’a dönüşünde İngiliz’lerin başkenti işgaline tanık olur. Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı İngilizler tarafından basılıp, kapatılır. Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılır.Tıbbiye öğrencisi Hikmet, okulunu bırakıp,Anadolu’ya geçerek ve ulusal kurtuluş mücadelesinde yerini alır.Ankara’da Cebeci Asker Hastanesi’nde görev alır.Büyük Taarruz’da Teğmen rütbesiyle Sıhhıye Subayı olarak cephededir.Ancak,zafer ve kurtuluştan sonra Tıbbiyedeki öğrenimini bitirir.
Hikmet,Tıbbiyeli bir Türk gencidir.
Hikmet, Sivas Kongresi’nin en genç delegesidir.
Hikmet, dur durak bilmez!..
Hikmet,Tıbbiye öğrenimini tamamlayamamasına karşın, işgal ve milli kurtuluş mücadelesinde doktor adayı olarak cephede doktorların nezaretinde doktorluk yapmış,milletin evlatlarının yardımına koşmuştur..
Hikmet,kurtuluştan sonra Tıbbiye eğitimini tamamlamış,genel cerrah olarak Genç Türk Devleti’nde tabip olarak yaşamına devam ederken,1944 yılında Sarıkamış’ta karda mahsur kalmış Mehmetçiklere yardım ederken ciğerlerini üşütüp,vereme yakalanıp,44 yaşında yaşamını yitirir.
Hikmet’in bu mücadele yüklü yaşamında Cumhuriyet’in ilk yıllarında başından geçen çarpıcı bir olay da adeta Cumhuriyetten bugüne yaşadığımız siyasi çarpıklıkların,çirkin siyasi ilişkilerin tezahürü gibidir.
Mustafa Kemal,Sivas Kongresi’nde mandacılık konuşmalarına karşı sesini yüksetmiş bu genç yürekli sesi hiç unutmaz ve Balıkesir’den milletvekili yapmayı düşünür.Hikmet’in Giresun’lu olduğu ve Giresun’un Balıkesir’e uzaklığı söylenerek,konu geçiştirilir.Oysa ki,Savaştepe’nin eski adı Giresun’dur.
Pandemi ve insanlığın,yaşamın savunulması
2020 yılını doktorundan hemşirelerine,tüm sağlık çalışanlarının pandemiye karşı en ön cephede verdikleri destansı mücadeleye tanık olarak geçirdik.
Evet,verilen mücadele kahramancaydı ve o ölçüde de destansı bir mücadeleydi.
Kendi yaşamlarını riske ederek,ailelerinden uzakta,sosyal yaşamlarından bile vazgeçerek üç gün-beş gün değil aylarca insanlarımızı hastalık belasından ve öldürücülüğünden kurtarma yönünde verdikleri mücadeleyi başka kelimelerle ifade edebilmek mümkün mü?
Bu yurt savunması yanı sıra tüm insanlığın korunması, yaşamın savunumudur!.
Tüm sağlık çalışanlarımızın 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum.Sağlık çalışanlarımızın yaşam ve mesleki koşullarının daha da iyileştirilmesi bizlerinde hepimizin ortak arzusu ve isteği. .Bu mücadelede yaşamını yitirmiş tüm sağlık çalışanlarına Allah’tan rahmet,kederli Aileleri’ne baş sağlığı diliyorum.
14 Mart Tıp Bayramı kutlu olsun!
Esen kalın..