KAHYAYI AĞACA BAŞLAYIP BAHŞİŞİ KAPTIK! SULAK ALAN İÇİN NELER YAPTIK?
ZEYTİN temalı nice şenliği, festivali var bizim Körfez’in.
Bunlardan biri de hafta sonu Edremit’teki Meci Şenliği’ydi. Hasat sonunda, zeytin işçilerinin kahyaları ağaca bağlayıp toprak sahibinden bahşiş koparma ritüelini de izledik.
Davullu zurnalı halk oyunları, şenlik yürüyüşü, keşkek nohut ikramları ve zeytine dair mesajlar eşliğinde bir Meci de böyle geldi geçti.
***
MALUM; zeytin Körfez’in can damarı. Yeraltındaki madenden daha değerli. Hemen herkesin payına az veya çok bir şeyler düşüyor zeytinden.
Konu zeytin olunca, atılmadık nutuk kalmıyor bu arada.
Efendim işte zeytin ağacı kutsaldır, barışın simgesidir, yağı şifalıdır, ölümsüz ağaçtır, en iyisi bizde, bilmem şu kadar dekarda bilmem şu kadar ağaç varlığına sahibiz falan falan.
Kahyayı ağaca bağlama ritüeliyle keşkek nohut ikramını yaptıkları zeytinlik alanı görseydiniz..
Zeytine verdikleri değeri de görmüş olurdunuz!
Binaların, tesislerin, çamurun, tozun içinde kalmış şuncacık bir zeytinlik alanda toplanıp yasak savıyorlar…
Protokolü, organizasyon komitecileri, bir iki sivil toplum örgütü, odası, derneği, belediyesi, kaymakamlığı ve siyasileri bir arada.
Bakıyorsunuz, ortada halk yok. Edremitli kendi havasında.
Güneşi gören deniz kenarına kaçmış.. Kimisi AVM’leri arşınlıyor. Ya da işinde gücünde millet.
Zaten zeytine dair bildik tanıdık klasik cümlelerle övgüler düzen arkadaşlar da ezberden konuşuyor.
Kulağa hoş gelen cümleler çıkıyor ağızlardan.
Herkesin bildiği şeyler.
***
YİNE herkesin bildiği bir şey var:
Şimdi diyorlar ya, “üç milyon zeytin ağacına sahibiz…”
“Yetmiş bin ton zeytinyağı üretiyoruz…”
“Zeytinin en kalitelisi, zeytinyağının en hakikisi bizim burada…”
Ulen, yıllar içerisinde kaç milyon zeytin ağacını katlettiğinizi de söylesenize!
Bir zamanlar üstüne yemyeşil kadife bir örtü serilmiş gibi görünen Edremit Körfezi’nde, o yeşilliğin yerine gri betonları nasıl kondurduğunuzu da söylesenize.
Doymak bilmeyen müteahhit iştahının ve malına mal katma telaşındaki ahalinin.. Ve dahi “her şey halk için” deyip, halka sırt çeviren yerel yönetimlerin imar oyunlarıyla zeytinlik alanların nasıl daraltıldığını da söylesenize!
Bunlar yetmemiş gibi, hâlâ zeytinlik alanları imara devşirmenin derdinde olduğunuzu da söylesenize…
***
MECİ Şenliği’nde fazla oyalanmadan, Edremit Çevre Platformu Sözcüsü Kubilay Öztürk’le Sulak Alan’da dolaştık biraz.
Yaz döneminde çok gelip geçtiğimiz, kış aylarında pek görmediğimiz bir bölge.
Büyükşehir Belediyesi’nin bir kısmını imara açmanın, satıp imar rantı sağlamanın derdine düştüğü bölge yani.
Bataklık bir bölge orası. Etrafındaki yapılaşma uzun yıllardır sürüyor. Dört beş katlı apartmanların, villaların çevrelediği alanda, suyun içinde yaşıyor ahali.
Toprak kusmuş, her yer sulak zemin.
Yapılar suyun içinde; duvarları yeşillenmiş rutubetten.
Sıvalar patlamış.
O rutubet insanı da çürütür bre!
Sonuçta sulak alan.
***
BİR tarafta, derenin yanı başında, bataklığın içinde, millete “denize sıfır arsa, süper lüks villa” diye gazladıkları Enginkent inşaatları.
Kağıt üstünde, projede falan görenlerin gözlerini parlatan, CHP Milletvekili Gürsel Tekin’in reklam aşkına “param olsa hepsini alırım” dediği Enginkent!
Sulak alanın ortasında inşaat devam ediyor.
Hemen yan tarafta, olup olmayacağı, yapılıp yapılmayacağı tartışılan, yönetenlerin “başka bir yere taşıyabiliriz” dediği, şu ana kadar hiçbir yatırımcının başvurmadığı Organize Sanayi Bölgesi alanı.
Akçay – Ören yolunun OSB’den yana olan kısmını yeşil plastik örtülerle çevrelemişler; herhalde gelen geçen görmesin diye!
Oysa her şey kabak gibi ortada.
Kamyonlar sürekli moloz taşıyor. Kepçeler moloz dağlarıyla alanı dolduruyor.
Dereden taşınan balçık çamur alana saçılıyor.
Durumu izlerken bizi gören bir kamyon şoförü, yanımıza gelip “hayırdır, ne yapıyorsunuz” diye soruyor.
Bakıyoruz sonuçta!
“Büyükşehir çalışıyor işte” diyor.
Çalışıyor Büyükşehir…
***
SONRA sahil kısmına geçiyoruz. Sazlıklar, boş içki şişeleri, rutubete meydan okuyamadığı her hallerinden belli binalar, villalar.
..ve denize dökülen kanalizasyon.
Lağım kokusunun sarmaladığı bir alan.
Tamamen temizlenip doğal haline döndürülmesi çok zor. Kaderine terk edilmiş gibi.
Hazine’den şerhli aldıkları, bir kısmının ‘kesin korunacak hassas alan’, bir kısmının ‘sürdürülebilir kontrollü kullanım alanı’, bir kısmının ‘nitelikli doğal koruma alanı’ ilan edildiği sulak bölgeyi imara boğmanın hesaplarını yapan Büyükşehir Belediyesi ve bu hesap kitaptan kendi payına bir şeyler kapmanın derdindeki Edremit Belediyesi.
***
BİR DE arıtma tesisi var orada. Sulak alanın orta yerinde.. Büyükşehir’in hesabı, arıtmayı oradan alıp Çıkrıkçı’daki yüz on bir dönümlük tarım arazisine taşımak.
Edremit Belediyesi’nin yirmi beş yıllığına Çıkrıkçı Köyü Tarımsal Üretim Kooperatifi’ne tahsis ettiği, köylünün sebze yetiştirdiği, “insan eksen yetişir” dedikleri kalitede bir toprağa sahip, bölgenin sebze ihtiyacını karşılayabilecek kapasitede.
Bugün yarın komisyondan gelecek rapor Edremit Belediye Meclisi’nde değerlendirilecek.
Meclis üyeleri çoğunlukla “hayır” diyorsa da, Büyükşehir’le benzer bir yönetim rengi sergileyen Belediye Başkanı Hasan Arslan’ın tavrını merak ediyoruz.
O tarım toprağının arıtmaya tahsis edilmesi, koskoca bir araziyi tarımsal üretimden koparmak anlamına geliyor. Bunun vebali var.
Zaten tarımdan kopmuşuz, her şeyimiz dışarıdan gelir olmuş. Beri yanda Ukrayna – Rusya savaşı.. Yarın bu savaş ekseninde gıdaya erişme güçlüğü yaşamak da mümkün. Yani, toprağı öldürmemek lazım.