Asli görevi sorunları çözmek olan siyaset kurumunun en ‘verimli’ gördüğü alan ‘terör üzerinden’ siyaset devşirmek ve karşılıklı suçlamalarla siyasi avantaj sağlamak istemesidir.
Türkiye çok uzun yıllardır PKK, FETÖ, DEAŞ… ve benzeri terör örgütleriyle başı belada. İsimleri konjonktürel olarak değişse de bu terör örgütlerinin arkasında Türkiye üzerinde hesapları olan emperyal güçlerin olmadığını düşünmek saflık olur. Özellikle PKK’nın ülkeye verdiği insan kayıpları ve maddi zarar olağanüstü boyutlara ulaşmıştır. Uzun mücadele sonrasında gelinen nokta itibariyle ‘güvenlikçi politikalarla’ sonuç alınmadığı görülmüştür vazgeçilmelidir diyenler ve ‘terörle müzakere olmaz mücadele olur’ diyen görüş farklılıkları sürekli çatışma halindedir.
Biz ‘terörle müzakere olmaz mücadele olur’ diyenlerdeniz.
Daha net bir ifadeyle son günlerde köpürtülen HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel ile TSK kuvvetlerince etkisiz hale getirilen PKK teröristi Volkan Bora ile birlikte çıkan fotoğraflarıyla devam eden tartışmadaki son duruma; Milletvekili, herhangi bir siyasetçi veya her kim olursa olsun terör örgütü üyesiyle fotoğrafı veya ilişkisi asla kabul edilemez. Öncelikle fotoğrafı çıkan milletvekili derhal istifa etmelidir onun dışında yasalar ve hukuk neyi gerektiriyorsa yapılmalıdır.
Milletvekili Semra Güzel kendisini fotoğrafın çözüm sürecinde çekildiğini öne sürerek savunmaktadır!
Ve fakat ortaya sürprizmiş gibi çıkan fotoğraf üzerinden iktidar kendine alan yaratmaya, kendisi dışında herkesi teröre sahip çıkmakla suçluyor.
Bizim de birçok kez tanıklık ettiğimiz HDP’lilerin PKK ve İmralı bağlantısını bilmeyen özellikle iktidarın bilmediği düşünülebilir mi, bu bağlantıyı en iyi bilen iktidarın kendisi değil midir?
İktidar bu konuda gerçekten samimi ise, çözüm-açılım sürecinde yaptıkları bir tarafa, Mart-Haziran İstanbul seçimleri sürecinde İmralı Öcalan’dan gelen mektubun okutulmasının ve Öcalan’ın kardeşinin devletin kanalı TRT’ye çıkarmanın hesabını vermeli, önce bunun hesabını sormalı-vermelidir.
Şimdi iktidarın tarihi miladına bakmaksızın rakiplerinin en küçük ilişkisini tespit ettiğinde suçlama yöneltirken kendileri zamanında neler demiş;
-PKK ile görüşen arkadaşı ben gönderdim. Sıkıntısı olan bana söylesin, Cumhurbaşkanı Erdoğan.
-Sayın Öcalan demeyi ve PKK bayrağı açmayı suç olmaktan biz çıkardık, Bülent Arınç.
-Öcalan’ın olayları okuma kabiliyeti ve tecrübesi var, Yalçın Akdoğan.
-Öcalan’ın mesajları bizim de düşüncemiz, Beşir Atalay.
-Abdullah Öcalan dünyanın geleceğini çok iyi okuyor, Yasin Aktay, AKP milletvekili halen AKP MKYK üyesi.
-PKK ve IŞİD terör örgütü değil, politik hareketlerdir, Orhan Miroğlu, AKP eski milletvekili.
-Öcalan Türkiye’nin önünü açıyor, Yiğit Bulut, halen Cumhurbaşkanı ekonomi danışmanı.
PKK kurucu lideri, elebaşı Abdullah Öcalan’a methiye düzmede yarışanlar sadece bu isimlerle sınırlı değil, bu ve benzeri methiye düzen AKP’li oldukça fazla. Birde bunların medya aktörleri var. AKP’liler ve medyadaki savunucuların temel dayanağı ‘canım o zaman iyi niyetli çözüm süreciydi’ diyeceklerdir. Onlara göre isteğe bağlı milat var! Onlar istediği zaman bir milat başlatıyor, İmralı’ya, Kandil’e düzenli ziyaret süreci başlatıyor sonra dönüp kendileri dışında herkesi PKK’lı olmakla suçluyorlar.
Çok olmakla birlikte birkaç AKP medya aktörünün methiyelerine bakalım;
-Bebek katili denilen Öcalan bize geleceği gösterdi, Nihal Bengisu Karaca.
Abdullah Öcalan ölmeyi değil, yaşatmayı seçti, Hilal Kaplan.
-Öcalan Olmasaydı şu an çoktan kan gövdeyi götürmüştü, Cem Küçük.
Açılım-çözüm süreci dendi yollara mayınların döşenmesine, hendeklerin kazılmasına bile göz yumuldu ve her zamanki gibi haklı çıktılar! Peki ortada çözüm süreci değil, İstanbul seçim süreci varken İmralı’ya akademisyeni gönderip Öcalan’dan getirilen mektubu okutmak, TRT’ye Öcalan’ın kardeşini çıkarmak nereden çıktı? Çözümün parçası değil ama seçimin parçası yaptınız.
ÖCALAN HESAP SORMA MAKAMI MI?
Selahattin Demirtaş ile Abdullah Öcalan arasındaki kavgayı en iyi bilen iktidardır. Bu kavgayı belki de perde arkasında kurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP grup konuşmasında Demirtaş’ı kastederek Edirne’deki en büyük hesabı Öcalan’ı kastederek İmralı’ya verecek dedi.
Kamuoyunun bu açıklamayı daha iyi anlaması, daha anlaşılır hale getirmek için bir iki soru soralım;
-Öcalan affedilmesi mümkün olmayan hükümlü, Demirtaş davası devam eden tutuklu. Tutuklunun hükümlüye hesap vereceği yeni bir hukuk sistemi varda bizim mi haberimiz yok!
-Öcalan affedilmez bir hükümlü değil de istediğinde istediklerine hesap sorma hakkına mı sahip. Öyleyse bu hakkı kimden ve nereden alıyor, bu hakkı buna kim veriyor?
-İkisi de aynı terör örgütü üyesi ve örgüt içi bir hesaplaşma varsa devletin görevi bu hesaplaşmada taraflardan birisini desteklemek midir? Birisinin hesap sormasını zevkle izlemek midir?
-Demirtaş en büyük hesabı İmralı’da kine verecek denilerek İmralı’da ki elebaşı hesap sorma merci gösterilerek meşrulaştırılmış olmuyor mu? Öcalan terör elebaşılığından akil adamlığı mı terfi etti?
Anlaşılan seçimler yaklaştıkça siyasetin terörle dans gösterilerine daha çok tanıklı edeceğiz.
Terör siyasi avantaj sağlamak adına siyasetin aparatı haline getirilemez; güvenlikçi politikalarla sonuç alınamadı gerekçesinin arkasına sığınılarak terörle müzakere olmaz, terörle mücadele olur.