Seçimlerden beş gün önce19 Haziran 2018.
Reis “Siz şu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz. Bu kur filan, bunların hiç biri bizim geleceğimizi belirleyen şeyler değil” demişti.
24 Haziran’da yetkiyi de aldı…
Faizle, şunla bunla nasıl uğraştığı ortada ve filan dediği dolar kuru o günden bu güne 4 kat artmış durumda.
TDK’deki sözlük anlamı “Çok acayip, şaşılacak kadar çirkin olan” UCUBE, Biyoloji Teriminde ise “Yapısı, kendi türünden olan canlılara benzemeyen canlı” anlamında kullanılır.
Atı alanın Üsküdar’ı geçtiği, 16 Nisan 2017 Referandumu’yla kabul edilen ve vatandaşın, şu kardeşine verdiği yetkiyle, 9 Temmuz 2018 tarihinde bil fiil hayata geçen “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni UCUBE SİSTEM olarak adlandıranlar var.
TDK’deki sözlük anlamından çok Biyoloji Teriminden dolayı UCUBE SİSTEM olarak adlandırılıyor olmalı. Zira “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”, dünya üzerinde uygulanmış ve uygulanmakta olan hiçbir sistemle benzerlik göstermiyor.
Kendi türünden hiçbir şeye benzemeyen, şaşılacak kadar acayip olan bu yeni rejimde, kuvvetler ayrılığı söz konusu değil. Diğer rejimlerde yasama ve yürütme organları birbirinden bağımsızdır ve frenleme etkisiyle sistemin güvenliğini sağlarlar. Eşi benzeri olmayan bu yeni rejimde ise Yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı, aynı zamanda Kararnameler yoluyla Yasama yetkisini de kullanıyor.
Yeni inşa edilmeye çalışılan rejim ve sistem, ne içeriye ne de dışarıya güven vermiyor. Oyun oynanırken, Yüksek Seçim Kurulunun değiştirdiği kural marifetiyle; “Atı alıp Üsküdar’ı geçmek” yeterli olmuyormuş demek ki.
Cumhuriyetçiler ve Cumhuriyet karşıtları, Atatürk’ün, Cumhuriyeti kurduğu ilk günden beri bu ülkede varlar. 1938’den buyana 83 yıldır Cumhuriyet’in içi boşaltılıyor. Akıl ve Bilimin öncülüğünü reddeden, dogmatik değerlerle ülkeyi yönetmeyi hedefleyen, dinci-faşizan bir rejim kurma çabasındaki Cumhuriyet karşıtlarının, ısrarı ve inadı devam ediyor.
Dinci-Faşizan rejim kurma çabasında olan Dinci Hareket, Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar güçlü durumda. Ekonomide, Politikada, Sağlıkta, Eğitimde, Yargıda kısaca Devlet organlarının her kesiminde var olma çabası içerisindeler. Dünya üzerinde hiçbir Dinci Hareketin, Demokrasinin nimetleriyle elde ettikleri kazanımlarından yine Demokratik yollarla vazgeçtiği görülmemiştir. Kazanımlarını elde ederken başvurdukları her türlü yalana, şantaja tehdide, baskıya hiç kimsenin şüphesi olmasın kaybetmemek için de başvuracaklardır. Üstelik bunları koruma içgüdüsüyle daha acımasız oldukları da bilinen bir gerçek.
Biz Cumhuriyetçiler, Atatürk’ün kurduğu o rejimi koruyamadık. 9 Temmuz 2018 den buyana iyi veya kötü kuvvetler ayrılığının olduğu o rejim yok artık. “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adı altında garip bir rejimle yönetiliyoruz.
Bunu anlamak zorundayız. Hayal ettiğimiz yarınlar için verilen mücadeleyi kazanabilmenin tek yolu bunu anlamaktan geçiyor. Çünkü anlamak özgürlüğün başlangıcıdır. Olan biteni daha doğrusu Siyaseti anlamamanın bedelini, başkalarının ve o başkalarının yarattığı koşulların kölesi olmakla öderiz.
Topluma bunu anlatmak ve anlamalarını sağlamak adına ise en büyük görev, bu ülkeyi kuran ve Atatürk’ün Genel Başkanlığını yaptığı Cumhuriyet Halk Partisine düşüyor.
Atatürk’ün işaret ettiği gibi akıl ve bilimin ışığında aydınlık bir gelecek inşa edebilmenin tek koşulu bireyin özgür olmasından geçiyor. Kendi hayatını denetleyemeyen kişi özgür birey değildir. Dinci-Faşizan anlayışta özgür bireye yer yoktur. Ve CHP akılların kiraya verildiği her türlü oluşuma cesaretle ve şiddetle karşı çıkmak zorundadır.
Daha önceki yazımda belirttiğim gibi sırf ekonomik çıkmazdan dolayı “Gidiyor Gitmekte Olan” rehavetiyle hareket etmek doğru değil. Halka ekonomik krizin bir sonuç olduğunu asıl sorunun rejimden kaynaklandığını anlatmak gerekiyor.
Özgürlüklerin olmadığı, baskının hüküm sürdüğü, yasama ve yürütme yetkisinin tek bir güçte birleştiği, yolsuzluğun, hırsızlığın yapanın yanına kar kaldığı adı ne olursa olsun her türlü rejimde, insanların mutlu olması, geleceğe umutla bakması mümkün değildir.
Bu ülkede siyasi erki, emperyalizm ve egemen güçlerin şekillendirmesini istemiyorsak ve dahi ortada onarılacak, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet rejimi de olmadığına göre yapılacak olan tek şey tekrar,“Devrimci Demokratik Cumhuriyeti” kurma iddiasını ortaya koyarak sandıktan başarıyla çıkmak gerekiyor.
Bismarck’ın dediği gibi “Siyaset Mümkün Olanı Kılma Sanatıdır”.
Emeğin Yüceltildiği, Hak-Hukuk ve Adaletin hüküm sürdüğü, Yolsuzluğun ve Hırsızlığın olmadığı, Antiemperyalist, Yurtsever ve Kamucu bir anlayışla, Tam Bağımsızlığın sağlandığı, Laik, Demokratik ve Sosyal Hukuk Devleti temellerinde yükselen bir ülkede yaşamak, elbette mümkün.
Çözüm mü?…
Tabii ki Siyaset ve Siyaset Kurumu…
Dürüst insan olabilirsiniz, yurdunuza vatanınıza bağlısınızdır, kimsenin malında namusunda gözünüz olmayabilir, insanı doğayı hayvanları sevip koruyabilirsiniz, haksızlığa karşı olabilirsiniz, eşitlikten özgürlükten yanasınızdır, zulme baskıya karşı da olabilirsiniz, bunlar insani meziyetlerdir ve bunların yanına daha birçok meziyetlerde eklenebilir. Bunlar sizi ancak iyi bir insan yapar ama iyi bir yurttaş yapmaz. İyi bir yurttaş ancak Siyasetten kendini soyutlamayan kişidir. İllaki bir parti üyesi de olmanız gerekmiyor.
Anlamanız ve anlatmanız yeterli…