Köye, ayrılmamın üstünden elli yıl geçtikten sonra dönüp, köyün girişinde ana yolun hemen on adım üstündeki evimizin kapı önünde ablamla oturuyor, girip çıkanları takip ediyor, ona tanıyamadıklarım için “Bu kim?” “Şu kim?” “Bu kimin nesi“ diye soruyordum, cevaplarken birdenbire heyecanlı bir ses tonuyla;
“İşte bu gelen de bizim Sehercik“ diye bağırdı.
Sehercik, benden iki yaş büyüktü. Ben yetmiş dört, o yetmiş altı yaşına merdiven dayamışız. Babası, anası üzerine kuma getirmiş, onun teşviki ile sık sık döverdi, acı çığlıkları ciğerine işleyenler, bu zavallı, bahtsız çocuğu;
“Ağlama Sehercik ağlama“ diye teskin etmeye çalışır, babasına ise beddualar yağdırırdı.
“Kolları kırılır, inşallah!”
Kayınpederi, kaynanası ve engelli kocası ölmüş, bu dünyada tek başına kalakalmış.
“Eyvah“ dedim.
Ablam:
“ Ne oldu?” diye sordu
“ Nasıl geçiniyor?”
“Kraliçeler gibi “
Devlet maaş bağlamış, aldığı paranın ancak yarısını yiyebiliyor, kalanını biriktirebiliyormuş. Tutuş biçimiyle asa havası verdiği değneğinden aldığı destekle, bize doğru kısa, ağır adım ve bir kraliçe edası ile yürüyerek gelip yanıbaşıma dikildi.
Ablama beni işaret ederek;
“Kim bu?” dedi.
“Kardeşim Kamil.“
“Hoş geldin!”
“ Hoş bulduk!“
Başı kat kat puşularlasarılı sırtındaki renkli pazen entari, ayak topuklarına kadar iniyor, renk renk boncuk halkaları göbeğinin altından boynuna kadar üst üste dizilmiş, boncuklardan yansıyan gök kuşağı rengi yüzüne yansıyor, ellerinde nasır, yüzde yanık yok, tarla da bostanda çalışmadığı belli oluyordu. Üstü başı mis gibi kokuyor, damla leke yok, elden yüzden nur akıyor, konuşmalarından pek mutlu olduğu rahatlıkla anlaşılıyordu.
Ayağa kalktı, başını Şiran yönüne çevirip:
“Kaymakam iki kişi gönderecek evimi badana yapacaklar bana müsaade“dedi
Evine giden yolu tutup bize geliş şeklini takınarak yürümeye başladı.
Şimdi, ben ona oyunu kime verdiğini sorsaydım, onu maaşa bağlayana verdiğini söyleyeceğini adım gibi biliyordum.
Doksan yılda biriktirdiklerimizi satıp çarçur ettiğini, üstelik bizi gırtlağa kadar borçlandırdığını, tek bir fabrika yapmadığını, işsizliği patlattığını,geleceğimizi kararttığını, bir taşla iki kuş vurduğunu, oyunu kendine kesin olarak bağladığını ve bu şekilde iktidarını sürdürdüğünü söyleseydim; lafımı ağzıma tıkayacağını gene adım gibi biliyordum:
:
“Bana gazel okuma!”
Ona cevap verme hakkını kendimde göremezdim.