ÖYKÜ DİYARI / KAMİL GÜNDÜZ
Bu yıl nadasa bırakılan Köprübaşı tarla heybe şekilli. Ninem Üsküdar Hatun, çift sürüyor, bu işin acemisi, bir erkek kadar kuvvetli olmaması, öküzlere hükmederek istediği yön verememesi sonunda bazen iki karık arası kalan ham toprağı tekrar dönüp sürmesi onu kan-ter içinde bırakıyor, bastıran sıkıntının yarattığı öfkesini yenemeyip yirmi yıl önce ölen dedem Kamil Ağa için bildiği bedduaları takip ettiği karık boyu sıralıyor, karık bitiyor, ama bedduası bitmiyordu. Üstelik kaderine lanetler yağdırıyordu. Enver Paşa nın Sarıkamış Hareketin de İlk eşi donarak şehit olmuş.Bu yüzden kış ortasında askeri dağa süren Enver Paşa için sürekli “Yağlı Kurşunlara gelesin “ bedduasını akşam sabah dilinden düşürmüyor. Dedem , ikinci eşi vefat edince ninemle evlenmek istiyor. “ Dedem yaşımda bir adamla yatağa girmem “ diyen ninem savaş uzayıp açlık kapıya dayayınca onunla kabul etmediği yatağı paylaşmak zorunda kalıyor. Dedem hasta, günleri sayılı. Kadim dostu Mumyalı Abdullah Ağa ziyaret ediyor, amcamların çocukları arasında oynayan dört yaşındaki babamı işaret ederek dedeme soruyor :
“Ağa bu çocuğun yarın durumu ne olacak ?”
“ Benim oğullarım hakkını yemezler. “
Abdullah Ağa uyanık adam.
“ Yaaaa yerlerse! “
Dedem saf, inançlı bir adam.
“ İkisi de sürünerek gelsin yanıma! “
İşte Ninem, bu ikazı dikkate alıp gerekli tedbirleri almadığı için dedeme beddua etmekte haklıydı. Abdullah Ağanın öngörüsü aynen gerçekleşiyor.Dedemin büyük oğlu Aziz Efendi İstanbul da çalışıyor. Ekim ayında, Şiran, Kelkit ve Refahiye Köylerine parasını dağıttığı, nisan ayında toplattığı bine yakın kuzu,dağlarda otlayarak altı ayda Trabzon Liman a ulaştığında oluyor kocaman koç ve gemiyle İstanbul sevki ediliyor. ortanca oğlu Elvan Efendi, köyde çalışıyor. Dedem Şiran da mevkii yerde bir arsa alıyor. Tapu yapamadan ölüyor. Elvan Bey de tapuyu kendi üstüne çıkarıyor. İstanbul daki gayrimenkuller de Aziz in üstünde. Eeeeh Babama dedemin adına kayıtlı tapulu tarlardan yedi adet düşüyor. Bunların geliri evde beş çocuk iki kadın bir de babam sekiz canı besleyemiyor, bunun üzerine babam gurbete gitti. Madenlerde çalışıyor. Annem ufak tefek yapılı ve güçsüz olduğu için ninem çift sürmek, dağdan kağnı arabasıyla kışlık odun taşımak , değirmende bulgur dövmek zorunda kaldı. Altmış yaşına kadar kapı eşiğinden dışa adım atmayan ağa hanımı ninem mum gibi eriyerek tanınmaz hale geldi, halam Seher in üzerine eşi, kuma getirince temelli bitti.
On yaşındaydım. Ninem içme suyunu çaydanlıkla Kepçeli den taşıyorum. Sürmeye ara verdiği zaman tasa doldurduğum suyu içerken gözyaşları suya damlıyordu.Bir gün dayanamayarak patladım:
“Okuyacağım, büyük bir adam olacağım, nine, seni kuş tüy yataklarda yatıracağım! “
Dudaklarından yüzüne yansıyan acı bir tebessüm, gözlerinde inanmayan bir bakışla;
“Heey oğuuuul, heeey , yılan koynuna girinceye kadar! “ dedi.
İstanbul Hukuk Fakülte sini bitirdim.Askerliğimi yaptım. Evlendim. Bigadiç te serbest Avukat olarak çalışıyorum. Ben sözümü ve onun cevabını küçük yaşıma rağmen kafamın bir köşesine yerleştirmiş, unutmamıştım. Eve davet ettim.
“Ben Gülüstan’ı bırakıp gelemem! “ diyerek kabul etmedi.
Ninem iki kız , üç erkek torunu gözyaşları içinde yuvadan uçurduktan sonra ev de tek başına kaldı, bir kedi yavrusunu elinde bir çocuk gibi , tıpkı bizim gibi büyütüyor, günlük bakımını aksatmıyor iyi- kötü günlerini onunla paylaşıyor. Artık onu evlat gibi görüyor,yalnızlığını o, unutturuyor ona.
Ama ben kafama koydum. Eşime verdiğim sözü aktardım.
“ Getir ben bakarım “ dedi.
“ Ancak tek bir oyunla gelir.“
“Nasıl bir oyun?”
Söylemekte sıkıntı çektiğimi anlayınca , tatlı bir tebessümle :
“Saklama “ dedi.
“Aramızda şiddetli bir geçimsizlik çıktığını yayarsam!”
En ufak bir rahatsızlık duymadı.
“ Ne yapalım, öyle olsun!“ dedi.
Dedi-kodu köye ulaşınca Ninem ateş püskürüyor, hop oturup hop kalkıyor.
“Gidip evini başına yıkacağım, onu da kolundan tuttuğum gibi atarım evden dışarı “ diyip düşüyor yola
Karşıladım. Yüzü kararıyor, kaşları çatılı, dudakları yapışmış gibi. Elini tutup öpmek istedim, vermedi, yolda tık yok, eve girinceye kadar da benimle yan yana gelmedi.
Eşimle aramızdaki güzel uyumu sonraki günler içinde farkına vararak oynadığım oyunu anladı.
Başladı, yalvarmaya.
“ Oğul, ben buralarda yaşayamamam, yaşıtlarımla köyde, bir de Gülüstan a el bir gün, iki gün bakar, sonra düşer el kapılarına, aç kalır ölür. “
“Peki ninem! “
Son akşamımız, oturma odasında karşılıklı oturuyoruz.
“ Nine,son isteğini söyle bana! “
Koltuğun içinde sırtına tonlarca yük bindirilmiş gibi büzüldü kaldı.
“Çekinme!”
Başını kaldırmadan, sanki bir suç işliyormuş gibi kısık fısıltılı bir sesle inledi:
“ Seheeeeer …. Oğuluuul Seheeeer!”
“Namusum ve şerefim üzerine yemin ederim ki; onu anamdan ayırmam! “
Seher Halamın çocuğu yoktu. Kuması, beş doğum yaptı, beşi de kız oldu, her doğumda erkek bekledi, fakat olmadı.
Ninem, yakın dostlarına onun için on yaşında verdiğim sözü unutmadığım gibi Seher Halım için “Anamdan ayırmam “ dediğim sözümü de yerine getireceğimden emin olduğunu, bu nedenle gözü artık arkada kalmayacağını söyleyerek bu dünyaya gözlerini mutluluk içinde yumuyor.
Seher Halamın eşi, ikinci karısını alıp İstanbul dan köye yaz tatilline gidiyor. Emekli maaş yetmiyor. Sıkıntı büyük.Kuşadası nda ikamet eden .yakın akraba düşkünü kardeşim ezacı Nevzat ı telefonla arayıp halamın durumunu anlattım, ninemizin vasiyetini söyledim.
“ Ağabey bir ay sen, bir ay ben onu rahat yaşatacak parayı gönderelim! “Dedi.
Seher Halam yaşlı olduğundan postaneye gidip gelmekte zorlanacağı için postacının yol parasını da ekliyoruz. Paranın her ay muntazam şekilde tıkır tıkır gelmesi onun dikkatini çekiyor ve halama soruyor:
“ Seher Hanım. Kamil Gündüz, Nevzat Gündüz senin neyin oluyor. ?”
“ Kardeşimin oğulları !
Adam duyduğuna inanamıyor, şaşkın.
“Bu dünyada da böyle kardeş oğulları da mı var , ya onlar olmasaydı?”
“Köşebaşlarında dikilirdim! “
Telefonda halam, postacıyla aralarında geçen karşılıklı konuşmayı iletince ninemle son veda akşamımız, bir anda gözlerim önünde canlandı, o kısık. fısıltılı sesi, kulaklarımda şimdi ilk baharda gürleyen Büyük Su gibi çağıldıyordu:
“ Seeeeheeeeer….Oğuuuul . Seeeheeeeer! “