Kesin tarihi henüz açıklanmasa da, artık siyaset alanında atılan adımların hepsi seçimi kazanmaya yönelik. Oyun planları ve algı yönetimi hamleleri, öncelikle seçmeni etkilemeyi, sonra da rakibi izleyip boşa çıkartmayı hedefliyor. Fakat bunlar kadar önemli olan diğer bir gelişme de, giderayak yapıldığı düşünülenler oluyor. Çünkü bu seferki seçime, bütün tarafların çok önem verdiği biliniyor.
Ancak iktidar tarafının, elindeki tüm kamusal imkanları kullanarak yaptıklarının, pek de istediği yönde gelişmediği görülüyor. Mesela sınır dışı askeri girişim konusu pek olası görünmüyor. Ekonomide de durum çok başarılı değil. O nedenle, AKP Genel Başkanı olarak R. T. Erdoğan da “Fazla değil 5 ayımız var. 5 ay durmak yok” diyor partilileriyle konuşurken. Beş ayda neler olabileceğini detaylı olarak tahmin etmek zor. Zira toplumsal konularda ne matematik kesinlik var, ne de laboratuvar koşulları. Dolayısıyla sandık tepkileri çok farklı yönde gelişebiliyor, toplum mühendisliği girişimleri ise istenen yönde sonuçlanmayabiliyor. Ancak seçimler yaklaştıkça bugüne kadar görmediğimiz nice farklı gelişmelere şahit olacağımızı şimdiden tahmin etmek hiç de zor değil. Zira bunlar yaşanmaya başlandı bile. Medyada çok tartışılan ve ülke çapındaki örnekleri tekrarlamayacağım sizlere. Fakat yerelden ve kendi yaşam alanlarımızdan örneklerle, durumu biraz daha açmaya çalışacağım. Zamanın ruhunu ve değişmenin yönünü anlamak için belediyelerde olanlara bakmak yeterli olacak sanırım. Çünkü güncel siyasetin önemli alanlarından birisi olan belediyelerde de, işler çok daha farklı noktalara kadar geldi.
YASALAR “KENDİNİZ ÇALIN KENDİNİZ SÖYLEYİN” DEMİYOR!
Mesela, Üsküdar Belediye Meclisi bu yılın ilk toplantısında çok değişik bir karara imza atıverdi. İktidar yanlısı meclis üyelerinin oylarıyla, belediye adına kayıtlı gayrimenkullerin satışı veya kiralanmasına dair tüm yetkiler, yine iktidar yanlısı üyelerden oluşan belediye encümenine devredildi. Meclis’in verdiği bir karar olsa bile bu, ne kadar yasal olduğu tartışmalıdır. Çünkü o meclis, farklı tarafların görüşlerinin alınıp bütün detaylar tartışılsın da öyle karar verilsin diye oluşturulmuş. “Kendiniz çalın, kendiniz söyleyin” dememiş ki yasayı yapanlar.
Bunu farklı yorumlamak mümkün değil. Böyle bir yönetim anlayışının adı başkadır. Oldu olacak bir de “çok yorulacak artık encümen, meclis üyelerinin maaşlarını da kesip onlara verelim” deselermiş bari. Latife bir yana bu karar, ay sonunda personel maaşı ödemek için belediyenin malını satmaktan öte bir şeyler getiriyor insanın aklına.
Giderayak kıymetli araziler dağıtılmak mı isteniyor birilerine acaba? Aslında bu satış eğilimi bütün belediyelerde giderek de artıyor son zamanlarda. Zaten pek çok iktidar belediyesi, elindeki Meclis çoğunluğuna güvenerek, sanki büyük bir emlakçı gibi davranmakta hiç sakınca görmüyor. Balıkesir B. Belediyesi de böyle. Bastırıp parayı mülkü alıyor, alıcıların talep ettiği değişiklikleri de Meclis’ten geçirdikten sonra “çöpsüz üzüm” misali satıyor. Her şey yasal ama meşru ve adil olup olmadığı satıştan sonra da tartışılmaya devam ediliyor. Üsküdar’da bu durumun biraz daha üzerine çıkıldığını, çıtanın iyice yükseltildiğini görüyoruz. Bakalım daha neler göreceğiz?
YANLIŞLARIN BEDELİNİ HEP YURTTAŞLAR ÖDÜYOR
Ayrıca ilçe belediyeleri de Büyükşehir Meclisi’nde oluşturulan bu güç merkeziyle uyumlu çalışmaya zorlanıyor. Zira uyumlu olan ilçe belediyesi yatırımı alıyor, olmayana zaten “avucunu yala” deniliyor uzun süredir. Seçimlere doğru bu baskının da artacağı görülüyor. Meclis’te muhalif ses çıkmasına bile tepkisel yaklaşıldığı ortada. Bütün Meclis üyelerinin müteahhit veya emlakçı gibi çalışması bekleniyor adeta. İlçe belediyelerinin talep ettiği imar değişiklikleri gündeme alınıyor ama karar aşamasında bazı tavizlerin istendiği de gözden kaçmıyor. İşini devam ettirmek isteyenin iyi geçinmek zorunda kaldığı bir ortam yaratılıyor. Bu nedenle de yüksek sesle itiraz edenler pek az belediye meclislerinde.
Ancak yanlışların bedelini hep yurttaşlar ödediği için, onlar gerektiğinde “hayır” demeyi, itiraz etmeyi biliyorlar. Bilmek de zorundalar. İtiraz haklarını kullanmak için sandığı falan da beklemiyorlar. Günü gününe, anı anına çıkıp gereken uyarıyı yapıyorlar. Tıpkı meclislerde bulunan az sayıdaki siyasetçi gibi, gönüllü yurttaşlar da bütün meşru imkanları ve hukuk yollarını kullanarak karşı çıkıyorlar. Zira yerel yönetimdeki gücünü yanlış kullanan bütün belediyeler hatalı kararlar alabiliyorlar.
BİR “SIRTIMIZDAN HANÇERLENDİK” ÖRNEĞİ…
Mesela geçtiğimiz günlerde Bodrum’da bunun ilginç bir örneği yaşandı. CHP’li Bodrum Belediyesi, daha ÇED süreci bile tamamlanmadan Cengiz İnşaat’ın yapmayı planladığı turistik tesisler için yapı ruhsatı verince ortalık karıştı. Yaşam alanlarını savunan yurttaşlar haklı olarak “sırtımızdan hançerlendik” dediler belediye başkanına. Muhalefet tarafından “beşli çete” diye tanımlanan birilerine lütfedilen bu “iyilik” epeyce rahatsızlık yarattığı için, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu o belediye başkanını Ankara’ya çağırdı. Peşinden de önce “ruhsatı tekrar gözden geçirme”, sonra da verilen 60 adet yapı ruhsatının iptali kararı başkan tarafından kamuoyuna açıklandı.
SULAK ALANA VERİLEN RUHSATLAR…
Hatırlarsanız bunun bir benzeri Burhaniye’deki AVM ve 11 katlı otel konularında yaşanmıştı. Fakat Edremit’te buna benzer bir “düzeltme” görülemedi. Dalyan’da sahil sitesi kurmak için batak alandaki arsaları ucuzken toplayıp gurbetçilere pazarlayan bir şirkete, 10 adet yapı ruhsatı vermişti belediye. Şirket inşaata başladıktan sonra bu saha Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü tarafından “nitelikli doğal koruma alanı” ilan edildi. 7 adet binayı tamamlayabilen şirket işi durdurdu. Konu hukuka intikal etti. Ancak belediye bu sefer de tuttu şirket arazisinin öteki ucundan, koruma alanı dışında kalan yerden tekrar inşaat ruhsatları verdi. Ne dava sonucunu, ne de Akçay Mahalli Sulak Alanı için toplanacak kurulun vereceği kararı beklemedi.
Sanki tek varlık sebebi ruhsat vermek ve inşaatları sürdürmekmiş gibi davrandı. CHP’den de bir tepki gelmedi ve yurttaşlar bu durumu “Gürsel Tekin” faktörüne bağladılar. Zira şirketin satış videolarında onun ifade ettiklerini hala herkes hatırlıyor. Halk Edremit’te de “sırtımızdan hançerlendik” diyor. Balıkesir Belediye Meclisi AKP grup sözcüsü M. Birol Şahin’in çektiği bir videoyla Gürsel Tekin’e nispet yaptığı da acı bir gülümsemeyle hatırlananlar arasında.
^VAY BE! KOKU BİLE YOKMUŞ…”
Diğer yandan, her gün bir yenisi açıklanan “müjdeler” kervanına da katılıyor belediyeler. Mesela Balıkesir’de su fiyatlarını ucuzlattılar. Muhalefet istediği için değil de kendileri ayarlamış gibi yapıldı bu iş. Gerçi kaliteli su temini hala problemli ama indirim de oldu. Ulaşım fiyatları da indi bir miktar. Altyapı yatırımı açılışları da yapılıyor. Mesela Kepsut’ta 2022 Mart’ında bir bölümü devreye alınan Atıksu Arıtma Tesisi’nin, diğer bölümü de geçtiğimiz gün açıldı. BASKİ burada “kapalı alanda bitkilerin yardımıyla atıksuları arıtan Sabit Film Entegre Aktif Çamur Sistemi (IFAS) prosesi kullanıldığını” anlattı. Ancak bunu öğrenen Edremit Altınkum sakinleri “vay be, koku bile yokmuş” diye şaşırdılar nedense. Çünkü onların yıllardır kokuyla başları dertte. Üstelik Kepsut’un Kanalizasyon Şebeke Hattı bile yenilenmiş ve bunu öğrenen Güre sakinleri de “ne şanslı hemşerilerimiz varmış” diye hayret ettiler.
EDREMİT’E GELİNCE PARA YOK!..
Ayrıca BASKİ Genel Müdürü İzzet Günal, Kepsut İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi’nin açılışında yaptığı açıklamayla, önümüzdeki günlerde Sındırgı, Savaştepe ve Susurluk’ta yapılan arıtma tesislerinin açılışlarının da gerçekleşeceğini müjdeleyince, bunu duyan Edremitliler “yahu sadece bize mi paraları yok bunların” deyip kızdılar. Fakat Kepsut yatırımının yarı parasının (6,4 milyon TL) Ankara’dan hibe edildiğini öğrenince artık kızmayı falan bırakıp darıldılar resmen. “Neden bize yatırım yapılmıyor?” sorusuna cevabın “oy veren, hizmet alır” olduğunu idrak ediyorlar elbette, fakat asla kabul edemiyorlar. Zira örneğin Edremit’in arıtma işi, Çıkrıkçı’daki belediye arsasının verilmesine ve Dalyan’daki arsa satışının gerçekleşmesine bağlanmaya çalışıldıkça, “neden şarta bağlı olsun ki hizmet?” diyorlar. Adeta bir karşılık istendiğini düşünüyorlar.
ARITTIKLARI SUDA AKVARYUM BALIĞI BİLE BESLİYORLAR!
Özetle her açılış sevinç de yaratıyor, hüzün de. Balıkesir B. Belediyesi’nin Kepsut açılışında yaptığı “arıttığı suda akvaryum balığı besleniyor” veya “Büyükşehir çevreciliğin kitabını yazdı” şeklindeki reklamlar, yurttaşları farklı yönlerde etkiliyor. Oralardaki hemşerileri için seviniyorlar, “hayırlı olsun” diyorlar ama siyasetçilere de dönüp “buraya asla oy istemeye gelmeyin” mesajını iletiyorlar. “Yahu bizim denizden balıklar bile kaçıyor, resmen çok fena kanalizasyon kokuyor Körfez” diyen seçmenler, akvaryum işine gülüyorlar sadece. “Çevreye duyarlıyız” diyen AKP’li Büyükşehir Belediyesi’ne, “Körfez hariç mi?” diye soruyorlar artık.
Zira burada sadece sahil makyajı, dolgusu, yol ve palmiye ile uğraşılıyor. Yıllardır altyapı kendi görevleri değilmiş gibi davrandılar adeta. Sürekli “büyük emlak satışı” ile meşguller. Hatta Dalyan’ı satma inatlarıyla uluslararası üne bile sahip olacaklar yakında. Balıkesir B. Belediyesi’nin “40 yılda birikmiş bu sorunlar, benim dönemimde olmadı ki ben çözeyim” demesi unutulmuyor. Körfez’i görmezden geldiler, Körfez de onları görmeyecek sandıkta.
İKTİDAR MUHALEFETİ DE KENDİNE BENZETTİ!
Ancak Körfez belediyelerini yönetmekte olan CHP’ye de söylenmesi gerekenler var. İktidar belediyelerinin adil bir kamusal yönetim gözetmeyen anlayışlarına, sadece kentsel ranttan yararlanmak istemelerine karşı, muhalefetin onlara benzeyerek değişim yaratması asla mümkün değil. Böyle yaparlarsa sadece şimdikinin kötü bir kopyası olabilirler. O nedenle bakış açılarını hemen değiştirmeleri gerekiyor. Çünkü yurttaşlar için konu birinin gidip, bir başkasının gelmesi değil. Bozuk çarkların onarılmasının ve şimdiki sistemin de artık değişmesinin gerektiğini görüyorlar. Bunu sağlayamayan “gelecek” de olamaz haliyle. Tüm muhalefet partileri bunu anlamak zorundalar. Yerel ölçekte bile sadece seçim odaklı bir siyasetle durum idare edilemez.
“Derenin bu tarafında sizinle aynı fikirdeyiz, ama öbür tarafıyla pek uğraşmayın” diyebilen bir yerel yönetim olur mu? Bunu diyen, çevreyi değil yandaşını korumak ister sadece. Böylelerini ayırmaları gerekiyor aralarından. Zira bu kafada olanlar, seçimin ertesi günü alternatif politikalar üretmez, aksine “sıra bizde” demeye başlar.
Bu seçim son değil, bir başlangıç olacak. Ulusal ölçekte olduğu gibi, yerelde de vicdan ve adalet duygusunun tekrar hakim kılınması gerekecek. Bir daha asla, hiçbir yerde iktidarda olmanın vicdan duygusunu yok etmesine izin verilmemesi seçimin en önemli vaadini oluşturacak.