SEÇİME DOĞRU… MUHALEFET FARKINDA MI?

ERKEN veya zamanında seçim süreci çoktan başladı, her söz ve eylem seçime yönelik. Farklı araştırma kuruluşları düzenli yaptıkları anket sonuçlarını kamuoyuyla paylaşıyor. İktidar bazen kamuoyu anketlerinin güvensizliği vurgusuyla manipülatif olduğunu ileri sürerek anketleri yok saymak istiyor.

 

Yapılan tüm anketlerde Cumhur ittifakı AKP/MHP/BBP parlamento çoğunluğunu yakalayamıyor, cumhurbaşkanı adayları Erdoğan yüzde elli artı biri geçemiyor.

Muhalefet bloku Millet ittifakı resmi olarak üç parti CHP/İP/DP ve ittifaka katılımı beklenen DEVA/GELECEK/SP ile birlikte altılı görüşmeler düzenli olarak devam ediyor. Muhalefet şu ana kadar yapılan anketlere bakarak rakiplerinin oy düşüşünden hareketle oldukça umutlu; biz nasılsa seçimi kazanıyoruz psikolojik üstünlüğü yakalamış olmanın rahatlığı içinde.

Cumhur ittifakı AKP ve MHP arasında ciddi bir sorun gözükmediği gibi siyasi hedef birlikteliği sağlamış olmanın sorunsuzluğuna rağmen ittifaklarını genişletme çabaları da yok değil.

Türkiye tarihi bir sürecin arifesinde. İktidar cumhuriyet tarihinin en uzun iktidarı unvanını elde etmiş, önceki iktidarlardan farklı muktedirlik seviyesine ulaşmış, devletin bütün organları üzerinde tahakküm oluşturmuş, siyasi partiden daha çok artık parti devlet haline gelmiş, devletin bütün kurumları ve çalışanları iktidardan bağımsız hareket edemez, aldıkları kararları parti odaklı alır hale gelmiştir. Öyle ki AKP kendini devletle özdeş kılmaya başlamış AKP’ye yapılan en küçük bir eleştiri devlete yapılır sayılmaya başlanmış. Demokrasinin, bağımsız seçimlerin ve sancısız siyasal değişimlerin teminatı olması gereken Yargı; YSK, AYM, Güvenlik birimleri ve devletin kurumlarının tarafsız karar alamayacağı yönündeki endişeler toplumda yüksek kaygıya dönüşmüştür.

 

Ve fakat muhalefet iktidar tarafından devletin ve toplumun geneli üzerinde oluşturduğu bu tahakküm karşısında biraz fazla rahat, sanki bugüne kadar yaşanan süreçlerden farklı bir süreç olmayacakmış rahatlığı içinde. Topluma sinen korkulardan hareketle; bunlar seçim yapmaz, seçim kaybetmez, kaybetse de gitmez, savaş çıkarır yine seçime gitmez demiyoruz.

Tam aksine seçimden kaçamaz, seçimleri erteleyemez ve de bal gibi seçim kaybeder ve tıpış tıpış gider; yeter ki sandıklara sahip çıkılsın, yeter ki seçimi kaybetsin.

Ancak şu an ekonomide yaşanan can yakıcı sorunlardan hareketle ‘tencerenin götüremeyeceği’ iktidar yoktur, nasılsa kaybediyorlar öyleyse biz kazanıyoruz rehaveti doğru sonuca götürmeyebilir.

Öncelikle muhalefet blokunun önümüzdeki sürecin şimdiye kadar olan seçim süreçlerindeki gibi her şeyin olağan akışı içinde geçmeyeceğini o sebeple olağanüstü bir sürecin olabileceğinden hareketle ‘acil durum’ ilan etmeli, bugüne kadar olmamış her şeyin olabileceğini, 20 yıllık iktidarın iktidardan gitmemek adına ‘imkanları da zorlayarak’ her şeyi yapabileceğinin kabul edilmesi gerekmektedir.

 

Sistem değişikliği ‘Güçlendirilmiş Parlamenter’ üzerinde anlaşılmış olması olumludur. Yapılan anketlere bakıldığında sorunların temel sebebinin sistemsel sorundan kaynaklandığı yeterince anlaşılmamış olmalı ki mevcut ucube sisteme toplumsal destek azımsanmayacak yüksekliktedir.

İktidar dışında kalan muhalefet cephesinin total oyları iktidardan yüksek olsa da muhalefetin siyasi hedef birlikteliği üzerinde uzlaşma sağladığı gözükmüyor. Altı parti bir araya geliyor olsa bile henüz üç parti dışarda. O üç partinin kamuoyuna yansıyan; ittifakın isim değişikliği, her partinin aldığı oylardan bağımsız eşit temsil hakkı gibi çok temel konularda bile anlaşmazlık olacağı endişesi yüksek.

En önemli konu ise mevcut sistemle seçime gidileceği önce seçmenin yarıdan bir fazlasının oyu herhangi bir isimle alınabilirmiş gibi cumhurbaşkanı adayını belli tanımlamalarla önemsizleştirilmeye çalışılmasıdır. Oysa aday o kadar önemli ki Erdoğan gibi güçlü bir siyasi figürün karşısında, onunla mücadele edecek, isim olarak yüzde elli artı bir oy alacak yani toplumda mutlaka karşılığı olacak aday olmalıdır. Elbette bu tek adam tercihi arayışı değildir; partiler, ittifaklar, üzerinde uzlaşılacak plan, program, süreç yönetimine uyumlu ve bunu aday kabul edecek.

Yine seçim o kadar garanti ki çıkarılacak herhangi bir isim toplumun yarıdan bir fazlasının oyunu alacak, muhalefet bloku olarak Meclis’te 360 rahatlıkla geçilecek veya 400 milletvekili çıkararak kolaylıkla anayasa değiştirilerek 6 ay veya 2 yılda Güçlendirilmiş Parlamenter sisteme geçilecek.

 

Hadi diyelim ki seçim kazanacak bir aday üzerinde uzlaşma sağlandı, cumhurbaşkanlığı kazanıldı. Korkulan olmadı seçilen aday hırs yapmadı ve hemen sistem değişikliğine gidelim dedi, parlamentoda çoğunluk en az 360 milletvekili olmazsa nasıl olacak. Canım AKP seçim kaybettikten sonra herkesten önce sistem değişikliğini o ister peşin kabulü doğru değildir.

Bütün bu zihinsel bulanıklıklar, belirsizlikler kitlelerde umutsuzluğa yol açtığı gibi 20 yıllık yıpranmış AKP iktidarını cesaretlendirmektedir.

O sebeple muhalefet partileri kendi fantezilerini bir tarafa bırakmalı, kimse siyasi kariyer peşinde koşmamalı, içinde bulunulan korkutucu süreç kabul edilerek en geniş konsensüsle toplumda karşılığı olan bir adayla seçime gidilmeli sonra parlamento çoğunluğunu elde edecek politikaları kitlelere doğru anlatarak var olan sorunları muhalefetin çözeceğine, geleceğe dair umut ve vizyon sağlayacağına, yarınların bugünden daha iyi olacağına kitleleri inandırmalıdır.

 

Biz geldiğimiz anda her şey düzelir demenin karşılığı yok! İktidar şapkadan tavşan çıkarmaya çalışarak finansal cambazlıklar yaparken; sizin ekonomi finans modeliniz nedir?

İktidar yıprandı, tükendi, nasıl olsa kaybediyor, biz her hâlükârda kazanıyoruz duygusuna kapılınılırsa geçmiş olsun…

İttifakın adı, boy sırasına göre mi, alfabetik sıraya göre mi kimin nereye oturacağının önemi yoktur. Seçmenin yarıdan bir fazlasını alabilecek adayın kim olacağı, sistem değişikliği yol haritası ve alternatif çözüm politikalarıyla kitlelerde umut yaratabilmek önemlidir.

 

Exit mobile version