Sansürüne kuvvet… Ambargona bereket!..

CHP, Halk TV ile sözleşmesini tek taraflı feshetti.

Kaç gündür medya bu olayı tartışıyor.

CHP’nin Halk TV ile sözleşmesini tek taraflı feshetmesinin gerekçesi ne olabilir?

“Hem para ödüyoruz, hem eleştiriliyoruz…”

Budur yani!

 

***

HALK TV, anamuhalefet partisiyle o kadar içselleşti ki, partiyi stüdyolardan yönetiyorlar adeta…

E canım bu partinin bir Genel Başkanı var; O’ndan daha çok Ekrem İmamoğlu güzellemesi yaparsan, parti üst yönetimi biletini keser tabi!

CHP’liler için Halk TV “bizim kanal” modunda.

“Görüyor musun şu televizyoncuları, hem CHP’nin kanalı, hem CHP’ye sallıyor…”

Ne yapmak lazım o zaman?

Sözleşmeyi feshedip hadlerini bildirmek lazım elbet!

 

***

24 Temmuz mesajları yağdı dün sağdan soldan.

24 Temmuz, Basında Sansürün Kaldırıldığı Gün. Kimisi ‘bayram’ diyor, kimisi ‘basın özgürlüğü mücadele günü…’

Hatırlatmakta yarar var; 24 Temmuz’a kadarki sansür uygulamasının kararını kim veriyor?

2. Abdülhamit.

Türlü çeşitli gerekçesi var elbet bu kararın.

1908’de İttihatçılar Abdülhamit’i tahttan indiriyor, meşrutiyeti ilan ediyor.

Akabinde basında sansür uygulamasına son veriliyor.

Cumhuriyet öncesi, Osmanlı dönemine ait bir karar yani.

Abdülhamitperver yurdum insanı, caddelere sokaklara, meydanlara bulvarlara ‘Hamidiye’ adını vermişken, padişah tahttan indirildiği gün hepsinin adı değişiyor!

Böyle de bir durum var, yurdum insanının değişmez hallerine dair.

 

***

OYSA cumhuriyet döneminde de sansür kurumu çok hızlı işliyor. Tek parti döneminde olsun, çok partili dönemde olsun, dün, bugün hep sansür var.

24 Temmuz’un karar vericisi, İttihatçı darbe önderleri.

Devrim olarak da nitelendiriliyor. İttihatçıların çoğunluğu asker.

Bir de 1960 olayımız var. 27 Mayıs 1960’da ordu yönetime el koyuyor.

Demokrat Parti iktidarına son veriliyor.

Apoletli yönetim, basın emekçilerinin özlük haklarıyla ilgili yasal düzenlemeler yapıyor.

10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü olarak kutlanıyor ya..

212 sayılı yasanın yürürlüğe girişi yani.

Dikkat ediyorsanız, uğrunda kutlama yapılan basın günlerinin temelinde hep darbe ve darbeciler var!

Sizce çelişki mi bu?

 

***

AMA sansür otomatiğe bağlanmış halde yoluna devam ediyor.

Tamam; gazeteye yayımlayacağın haber ve makaleleri Garnizon’daki sansür odasına götürüp onaylatmıyorsun belki.

Kendi kendine sansür uyguluyorsun meselâ.

Eh, azıcık çekiştirirsen, ertesi gün başına neler gelebileceğini bilerek yaşıyorsun.

Günlük konuşma dilinde kullanılan kimi sözcükleri gazetedeki makalede kullandığın için basın ahlak yasasına aykırı davranmış oluyorsun; meselâ Basın İlan Kurumu üstüne vazifeymiş gibi yaptırım uygulayabiliyor sana.

“Yazında g..t sözcüğü geçiyor; basın ahlak yasasına aykırı bu davranış sebebiyle on gün süreyle resmi ilan kesme cezası veriyoruz” diyebiliyor, on sayfalık gerekçeli karar eşliğinde!

Şiirlerinde o kaka sözcüğü kullandığı için hakim karşısına çıkıp, “Türkiye’de g..te g..t derler hakim bey” savunmasıyla beraat eden ünlü şairimize karşın, sizin hukuk diliyle yaptığınız savunma dikkate alınmıyor; ilan kesme cezasına çarptırılıyorsunuz.

 

***

BU da bir nevi sansür olmuyor mu?

Bir de ambargolu durumlar var.

FETÖ darbesinin taze olduğu günlerde, bir Büyükşehir Belediye Başkanı için paralelcilerle iş tuttuğu, onların derneklerine üye olduğu, ailesinden kimi isimlerin yargılandığı, tutuklandığı vesaire nice yayın yapılıyor memleketin birinde.

İşte efendim, “asılsız suçlamadır, iftiradır, mahkemeye vereceğiz” falan.

Sonra bir bakıyorsunuz, al takke ver külah, el ele, kol kola bunlar…

Ya da buna benzer nice vakıa.. Ağır eleştiriler, hakaret kasıtları, itibarsızlaştırıcı yayınlar, suçlamalar, şunlar bunlar.

O yayınları yapanlarla yine sarmaş dolaş, yine mucuk mucuk öpücükler…

Bir yayın organı da, kamu görevi adına yanlış olduğunu düşündüğü şeyleri yazıyor, çiziyor, eleştiriyor, yol göstermeye çalışıyor aklı yettiğince.

Ne bileyim işte, bir sulak alanın kurnazca planlarla imarlandırılıp parsel parsel satılmak istenmesine “hayır” diyor gazete.. Ya da geleceğe bir şey bırakmamacasına memlekette ‘arsa’ vasfı taşıyan arazileri fahiş bedellerle satmalarına itiraz ediyor, “satmayın, yapmayın, etmeyin” falan diyor…

“Biz gösteririz sana” parmağı sallanıyor adeta.

Gösteriyorlar da zaten!

Abone iptalleri, BİK üzerinden yapılan aracılık haberleri, ilanlar falan şak diye kesiliyor.

Yetmiyor; o memlekette kendi partilerinden seçilen ilçe belediye başkanlarına da gözdağı veriliyor, “bu arkadaşlarla alışverişi keseceksin, ilan milan vermeyeceksin” sözlü emri üzerine, onlar da ambargo koyuveriyor.

Bu da bir nevi sansür.

 

***

YANİ aksi yönde yayın, eleştirel şeyler olmasın.

Hep güzel güzel yazıp söyleyin. Yanlışları görmezden gelin. İcraatlarını parlatın. Etkinliklerine geniş yer ayırın.

Onların istediklerini yazın, istemediklerini yazmayın.

Algı operasyonlarının vazgeçilmez öznesi olun ayrıca.

Hem onlar istediğini elde etsin, hem medyacı milleti kazansın.

Aman sabahlar olmasın…

 

***

GELELİM CHP ve Halk TV olayına.

Halk TV muhalif bir kanal. İktidarın akredite medya kuruluşları arasında yok.

RTÜK’ün ağır cezalarından en fazla payını alan kanallardan biri.

CHP de “bizim kanal” diye sahip çıkmış, “iktidarın besleme TV kanalları varsa, bizim de Halk TV’miz var” demiş; desteklemiş falan.

Ama iş kendilerinin eleştirilmesine gelince, anında görüntü!

“Biz bunlara para veriyoruz, kazandırıyoruz, onlar bize çakıyor” deyip sözleşmeyi feshediyorlar.

Görüldüğü gibi, iktidarı da aynı, muhalefeti de bu ülkenin…

“Basın hürdür, halkın gözü, kulağı, dilidir; yol göstericidir” falan filan.

Yalan…

“Bizim istediğimiz gibi yayın yapan basın hürdür, işte o basın gerçek manada halkın gözü, kulağı, dilidir…”

Doğrusu budur!

 

 

 

Exit mobile version