Yücel Yılmaz ve ekibine teşekkür etmek lazım. Tekrarlarını da bekleriz. Balıkesir’de, kısa belgesel filmlerle anlatılacak başka değerler de var zira. Sağol Atam’ı izlerken.. Kurtdereli Mehmet Pehlivan’ın öyküsünü sinema filmi yapma olayı aklıma geliverdi.
AVLU Kongre Merkezi’ni hınca hınç dolduran kalabalığın arasındayız.
Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nin yaptırdığı Sağol Atam kısa filminin galası.
Kısa film yarışmalarına katılsa ödül alır mı bilmem.
Bizim bildiğimiz, öyküsü belli film sayesinde, Atatürk’le Koca Seyit arasındaki diyaloğun, bilmeyenlerin bilgisine sunuluyor olması.
***
ENGİN Altan Düzyatan’ın oyunculuğunu yapay bulurum hep. Lay lay lom filmlerden Diriliş Ertuğrul’a evrilen oyunculuk kariyeri, dümdüzlüğünü sekteye uğratmamış; hâlâ düz, jestsiz, mimiksiz, artistik hareketler…
Protokol sırasının hemen arkasındayız.. İki sıra önümüzde oturuyor Engin Altan Bey. Spreyli, keçe görünümlü, dağınık formlu saç şekli, spor kılığı eşliğinde görünce insan dumura uğruyor!
Hani, ya kısa filmdeki üniformayla, ya Ertuğrul’un savaşçı kostümüyle falan kalıyor ya insanın aklında. Hiç olmadı, Barbaroslar’daki korsan kılığı…
Spor pabuç, keten ceket, kot pantolonla falan..
Kuva-yı Milliye şehriyiz ya malum.. Ciddi bir iş yapılmış görüntüsü de var ortamda. Öyle kirli sakal, ekşi surat, hep aynı mimik, hep aynı bakışlar… Ortamın ciddiyetine ters yani.
***
PROTOKOL abileri şık şıkıdım gelmişler; eski zamanların cumhuriyet balolarına yaraşır kostümleriyle.. Heyecanlılar hepsi.
Ahali de öyle.
Büyükşehir yapmış filmi; herkesleri davet etmiş salona.. Öyle, cumartesi pazarına gider gibi gidilmez.. Gala bu, boru değil. Az biraz giyinip kuşanmak, makyajlanmak lazım.
O kalabalığın terleşmelik hallerinde ne pantolondaki ütü izi kalıyor, ne yüzlerdeki makyaj…
Eh, çokluk olsun, kalabalık olsun, salon dolsun diye sağdan soldan taşımayla gelenleri de katarsak..
..ki, arabayı park ettiğimiz yerde iki otobüs genci indirdiler; ekip başı “dağılmak yok, herkes salona gidecek” talimatı verdi.
***
EN arkalarda iki üç sırayı basına ayırmışlar. Kameralar ve basından olmayanların dolgusuyla bize oturacak yer kalmamış. Gittik, protokol koltuklarına yerleştik. Hani protokolden biri gelse de, “burası bize ait, avam tarafına geçeceksiniz” falan deyiverse… Apartta bekliyoruz yani; hele bir dese, lafın belini büküp düğüm atacağız, o derece…
Nitekim görevlilerden biri geldi, uyardı.. “Basın tarafına oturtun protokolü, biz yerimizden memnunuz” dedik. Bir iki hık mıktan sonra gittiler!
***
FİLMDE Koca Seyit’i oynayan Emre Ercil iyi iş çıkartmış. Rolünün hakkını vermiş. Atatürk’ü oynayan Engin Altan Düzyatan’ın yapaylığını, oyuncu yeteneğiyle güzelce örtmüş, gizlemiş.
Film için yapılan protokol konuşmalarının sıkıcılığı, hele de Genel Sekreter Mustafa Küçükkaptan’ın şiirimtırak seslenişi falan.. Şehir yönetimindeki realiteyle karşılaştırdığımızda, “ay ne duygusal adam” diyemiyor insan.
***
AMA bir ilki yaşadık hep birlikte!
Siyah kostümlü Konservatuar ekibi, ney, ud gibi entrümanlarla İstiklal Marşı’nı seslendirdi. Bizim için ilkti. Marşı söylerken, kendimi Türk Sanat Müziği korosunun detone koristleri gibi hissettim.
***
BU kısa filmde özne Koca Seyit. Havran Manastırlı Seyit Onbaşı.
Çanakkale kahramanı.
İki yüz elli kiloluk mermiyi sırtlayıp topun ağzına yerleştiren Koca Seyit.
O mermi, Ocean zırhlısının sonu oldu malum.
Bu hadiseyle zaten Koca Seyit efsanesi doğdu. O efsane bugün yaşıyor, yarınlarda da yaşayacak. Yaşasın, yaşatılsın, dilden dile anlatılsın diye zaten yazılı kaynaklarla yetinmeyip belgesel film çekiyorlar.
Daha kolay, daha kısa yoldan anlaşılıyor ve hafızada kalıyor bu sayede.
***
BİRAZ daha detay, biraz daha kalabalık bir kadro, olayı daha geniş perspektiften anlatan bir senaryo ile yüzleşseydik fena mı olurdu?
Azıcık daha masrafla, bir buçuk saatlik sinema filmi bile çıkardı ortaya.
On beş dakikalık belgesel filmin kısalığı, protokol konuşmaları, ödül töreni, fotoğraf çekimleriyle doldurmaya çalışmazlardı en azından.
***
YİNE DE güzel iş diyelim. Büyükşehir Belediyesi iyi düşünmüş, yaşama geçirmiş.
Şehrin kültürel arşivi için önemli bir belgesel. Sadece Balıkesir için değil tabi.. Koca Seyit, Havranlı olabilir, ama ulusal bir kahramandır sonuçta.
10 Kasım’da TV8’de gösterildi meselâ.. Herkes izledi.
Acun Ilıcalı, “böyle bir kahramanlık destanını anlatan filmin yayını için para mı alınır” demiş, ücretsiz yayınlamış filmi. Mastır Şef’in Balıkesir yayınlarından ziyadesiyle kazanmıştır zaten; bu ücretsiz yayın da hediyesi oluversin.
***
YÜCEL YILMAZ ve ekibine teşekkür etmek lazım.
Tekrarlarını da bekleriz.
Balıkesir’de, kısa belgesel filmlerle anlatılacak başka değerler de var zira.
Sağol Atam’ı izlerken.. Kurtdereli Mehmet Pehlivan’ın öyküsünü sinema filmi yapma olayı aklıma geliverdi.
Yücel Yılmaz o zaman Karesi Belediye Başkanı’ydı. Büyükşehir falan aklında yoktu.. Belediyecilikte henüz toydu, gözü açılmamıştı.. Kekleyenler, kandıranlar, dalavereciler çok olur öyle zamanlarda.
“Kurtdereli’nin filmini yapıyoruz” dedi; sevindik.
Aldı bizi İstanbul’a götürdü.. Divan Otel’in salonunda çekilecek filmin tanıtımı yapıldı. Oyuncular, senaristler, yapımcılar, yönetmen falan hepsi oradaydı. Filmle ilgili teknik detayları anlattılar hem biz taşra kalemşorlarına, hem İstanbul’un medya alemine.
Filmin yönetmenliğini yapacak arkadaşa sormuştum o zaman: “Daha önce kaç filmde yönetmenlik yaptınız?”
Kurtdereli filmi ilk olacaktı!
Olmadı…
Paralar harcandı, proje yattı. Çok detaya girmeyeyim, Yücel Yılmaz o projeden fena kazık yedi.
Acemiydi.
Şimdi usta! Hem öyle böyle değil.
E o zaman, ciddi ciddi düşünse ya bir Kurtdereli Mehmet Pehlivan filmi yapmayı…
Selam ederim.