PARA VE GELECEK İLİŞKİSİ

1984’ün yazarı George Orwell, kendi deneyiminden yola çıkarak yazdığı Paris’te ve Londra’da Beş Parasız adlı kitabının bir yerinde, cepteki paranın miktarı ile gelecek arasındaki ilişkiyi anlatır.

 

Mesela; 10 frank bir ay, 5 frank bir hafta, 1 frank birkaç saat sonrasını düşündürür insana. Para azaldıkça gelecekle bağ alabildiğine kısalır. (Özgür, BİRGÜN:22/12/28)

Z kuşağı olarak adlandırdığımız yeni neslin de gelecekle ilişkisi kısmen bundan farklı değil. Onların geleceği çok önemsemediklerini ve bugünü düşündüklerini belirterek yakınıyoruz. Bu davranışlarının altında özel birtakım motivasyonlar arıyoruz.

Aslında Z kuşağını böyle davranmaya sevk eden psikolojik mekanizmalar çok daha basit çalışıyor.  Geliriniz ne kadar yüksekse o kadar ilerisi için planlar yapabilirsiniz. İktisat teorilerine göre gelir arttıkça tasarruf eğilimi yükselir. Yani yüksek gelirliler geleceği düşünüp paraları için farklı değerlendirme yolları ararlar. Yüksek gelirliler satınalma planları, seyahat planları, tatil planları yapabilirler.

 

Ancak gelir azaldıkça kişinin gelecek provizyonu da daralmaya başlar hayal ve planlar paranın yettiği alana kadar ilerleyebilir. Bu davranış tipik bir prekarya tepkisidir. Prekarya geleceği olmayan geçici ilişkiler üzerinde kurulu bir hayattır. İngilizce “precarious” teriminin karşılığı  değişime tabi ve belirsiz demektir. İnsanların aldıkları ücret tasarruf yapmalarına, taksit ödemelerine imkan vermiyor sadece geçinmeye yetiyorsa o insanların gelecekle ilgili bir planları olmayabilir.

DİSK’in 2022 yılında yaptığı bir araştırmaya göre özel sektör işçilerinin yüzde 21,7’si asgari ücrete erişemiyor. Özel sektörde asgari ücret ve altında ücretle çalışanların oranı yüzde 50,4 ve asgari ücret civarındaçalışanların oranı (yüzde 10 komşuluğunda) yüzde 64,7’dir. (Disk-Ar 2023: Aralık, 2022)

 

Yani Türkiye’de ücretleri büyük kısmı asgari ücret civarındadır. Bu durum ücretli kesimin yeni jenerasyonlarının kendileriyle, çevreleriyle, politikayla ve işyerleriyle ilişkisini etkiliyor. Orwell’in dediği gibi para azaldıkça uzun vadeli düşünce azalıyor. Anı yaşamak, fevri tepkiler, ani davranışlar ve suç oranı artıyor. Madde bağımlılığı ve alkol kullanımı artıyor. Çevrelerine karşı duyarsızlaşan kesimler için sosyal ilişkilerin, aile ilişkilerinin, sağlıklı toplumsal ilişkilerin sürdürülebilirliği yara alıyor.

Ekonomik belirsizlik kişiyi kendi iç problemlerine hapsediyor. Bu kuşaklar için politik söylemler popülistlikleri ölçüsünde bir anlam ifade ediyor. Politik jargonun daralması ile ülkedeki yoksulluk arasında doğru bir orantı izleniyor. Gelecek vizyonu olmayan kesimler hem yönetilmesi kolay hem de ajitasyona açık tehlikeli gruplar oluştururlar. Son olarak gelecek provizyonu olmayan kişiler için işyerlerinin verdiği sözlerin, wellbeing uygulamalarının, sevimli IK pratiklerinin bir anlamı yok.

 

Bugünün çalışanları anlık olarak aldığı maaşa, işyerinde kendisine nasıl davranıldığına ve o gün yediği yemeği kalitesine odaklanıyor. Bu çalışanları yönetmek daha geniş kapsamlı ve hassas kalibrasyona sahip bir liderlik becerisi gerektiriyor.  Kısacası geleceği olmayan adamlara geleceği satmak artık mümkün değildir. Z Kuşağı ya da prekarya kuşağına özgü liderlik ve yönetim çözümleriyle işletmeler karlılık ve verimlilik yarışında sürdürülebilirlikle ayakta kalmanın yollarını aramak zorundalar. İnsanın yönetmenin parayı yönetmekten daha zor olacağı zamanların kıyısındayız.

Exit mobile version