ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA… O KÖY BİZİM KÖYÜMÜZDÜR!

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İSMAİL ERTEN

ÇYDD Balıkesir Şube Başkanı

 

20 Mayıs akşamı yolumuzu Munzur ve yöresine çevirdik. Ankara’dan Hacıbektaş’a uğrayalım dedik. Kestirmeden gidelim derken, yol gösterici telefon bizi yanlış yönlendirdi. Ankara köylerinde, tarlalarında bir saat dolaştıktan sonra yolu bulduk. Sora sora.

Hacıbektaş’ta tarikat kapısından, (eşiğe basmadan) şeriat kapısından, marifet kapısından, hakikat kapısından geçtik. Eline, beline, diline sahip çık öğüdünü aldık Hacı Bektaş’tan. 800 yıllık dut ağacına ağırlıklarımızı bıraktık. Bize yük olan ağırlıklarımızdan kurtulunca kuş gibi uçmaya başladık. Çünkü ‘Kamil’ (olgun) insan olduk.

Aşıklar Tepesi’nde Mustafa Kemal’e, Nazım’a, İlhan-Turhan Selçuk’a çok saygın bir yeri olan yedi Alevi ozanına saygılarımızı sunduk. Günahı olanlar delikli taştan geçerek bir kez daha arındılar. “İncinsen de incitme” “Benim Kabem insandır” diyerek inançlarını bir kez daha pekiştirdiler.

On milyonlarca yıl önce oluşan Peri Bacaları’nı herkes gönlünden geçene benzetti. Özel olarak oluşan çömlek çamuruna dokundu bazılarımız. Eşekli Kütüphaneci’ye de bir selam gönderdik.

Güvercin uçuşuyla Malatya Aslantepe’deyiz. On bin yıl öncesinde gittik. Fırat kıyısında bir kent kuran Hurriler hasat sonunda yüzlerini Fırat’a dönerek iyi dileklerde bulunurlar: “Varlığımı aklıma, vicdanıma, adaletime, birliğine borçluyum.” Çok iyi tarih bilincine sahip olan Mustafa Kemal “Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türk’üm diyene” der. Etibank’ı, Sümerbank’ı kurar. Hurrilerin ardılı olan Hatliler uygarlığı daha ileri götürmüşler. A, E, İ,U ünlülerini P, T, K, B, D, G, Z, S, N, Ç, M, L, R,W, Y ünsüzlerini kullanarak ABECE oluşturmuşlardır. Bu ABECE ticaretle uğraşan Fenikeliler tarafından Hatay’ın Almira kentinden İtalya’ya, Yunanistan’a taşınmıştır. Orada Latin ABECE’sine dönüşmüştür. Mustafa Kemal Anadolu’dan ’iden bu ABECE’yi “Güneş Ülkesi’ne geri getirmiştir.

Anadolu ilklerin tarihidir de. Buğday, üzüm, zeytin üretilmiş, şarap, bira yapılmış, yılbaşı geleneği, bahar kutlaması Anadolu’da başlamış. Anadolu’da KİBELE anamız var. Yaratan kadın.

Malatya bölgesi geçmişte casusların cirit attığı bir yer. Burası ‘misyoner’ okullarıyla dolu.Fotoğraf makinaları müzesinde 1900’lerden günümüze fotoğraf makinalarının gelişimini gördük. Casus fotoğraf makinaları daha çok ilgimizi çekti. Fotoğraf çeken çakmakları, kalemleri, mataraları inceledik. Günümüzde göze takılan lenslerle fotoğraf, video çekildiğini öğrendik. Bundan sonra birisi bize dikkatle (gözümüzün içine) bakarsa şüpheleneceğiz.

Camlı balkondan Levent Kanyonu’na uzun uzun baktık. Balkondan kuş olup uçmak istedik.

Arapkir’e doğru yol aldık. Yol üzerinde 800 yıllık Cemevi’ne uğradık. İyi dileklerimizi söyledik. Yola koyulduk. Dört bin metrelik dağa tırmandık dolana dolana. Çıkışın inişi var. İndik Fırat’ın kenarındaki Kemaliye (Eğin) ilçesine. Kurtuluş Savaşı’ndaki özverilerinden dolayı Mustafa Kemal adını vermiş, Eğin Kemaliye olmuş.

Eğin dağların arasında Fırat’ın kenarında kuş uçmaz, kervan geçmez bir yer. Kışın dünyayla bağı kopan bir bölge.

Milyonlarca yıl önce buralar denizmiş. Çeşitli tarihlerde volkan patlamaları olmuş. Her patlamada yeni madenler oluşmuş. Canlılar oluşmuş. Zamanla deniz çekilmiş, dağlar yükselmiş. Dik dağlar geçit vermez olmuş. Fırat azgın azgın akmış. İnsanlar umarsız kalmış. Aç kalmış. 1870’lerde Sandıklı Nuri’yle Ekşioğlu Mehmet Efendi kayaları delerek yol açma çalışması başlatmışlar. Yol Sivas’a doğru 15 kilometre yol 2002 yılında açılmış. Yüz otuz iki yılda. Dört kuşak sonra. Şimdi bu yola TAŞ YOL diyorlar. İki metre derinliği olan Fırat’ta tekneye bindik. Karanlık Kanyon’u gezdik. Karanlığı dağıttık. Kanyon aydınlandı. Bu kanyona gidenler karanlıkla karşılaşmayacaklar. Kemaliye’de evler ahşap. Ahşap çürümemiş. Çünkü ahşabı suya doyurduktan sonra işliyorlar. Kemaliye’de TOKİ bir cinayet işlemiş. Kemaliye’yi gezenler o tarafa bakmasın. Cinayeti görmesin.

Prof. Dr. Ali Demirsoy bu bölgenin evrimini açtığı müzede bize gösterdi. Burası maden, bitki örtüsü, canlı çeşitliliği yönünden ne kadar zenginmiş. Ben her zaman ‘kargadan başka kuş tanımam’ derim inanmazdınız. Buraya gelin evrim sonucu oluşan ilk kuşun karga olduğunu, baykuş olduğunu görün. Ali Demirsoy sana binlerce teşekkür.

Eğin çok acılar çekmiş bir ilçe. Müslüman olmayanlar buradan sürülmüş. Ser sefil on sekiz günde Giresun’a oradan Yunanistan’a gönderilmişler. Onun için Eğin türküleri çok acılıdır.

Kemaliye’den ayrılmadan Ahmet Kutsi Tecer’in evine uğradık. Ahmet Kutsi Tecer’in öğrencisi Enver Gökçe’yi “…….sana selam olsun/Sürgünler, mahkumlar, hastalar/Alacağın olsun/Seni İstanbul seni/Seni Bursa., Çankırı, Malatya/Sizlere selam olsun üniversiteler/Öğretmenleri alınmış kürsüler/Öğretmenler sizlere selam olsun/Hürriyeti yazan eller, dizen eller!/Sizlere selam olsun makinalar/Entertipler, rotatifler, bobinler/Bu gülüşüne, aşağılık/Namussuz şeyler dışında/Sana selam olsun/Zincirin, zulmün kâr getirmediği/Kırbacın kâr etmediği/Büyük tahammül……” dizeleriyle saygımızı sunduk.

Recep Yazıcıoğlu köprüsünden geçerek Munzur dağlarını tırmanmaya başladık. Buralarda bitkiler göğe doğru kalem gibi yükselmiyor. Dağlar çok yüksek. Vadiler çok derin. Her taraf uçurum. Ağaçlar korkudan büyüyememişler. Ağaçların korktuğu yerde insan nasıl korkmaz. Uçurumdan aşağı bakamıyoruz.

Dağları aşınca Ovacık’a vardık. Yemek molası verdik. Cuba Kafe’ye girdik bir şeyler atıştırmak için. Bir baktık yan masada Fatih Maçoğlu oturuyor. Yanına gittik. Başkanım ‘sizi gökte ararken yerde bulduk’ dedik. Başkan ‘ben hiç göğe çıkmadım’ dedi. Kendimizi tanıttık, fotoğraf çekindik. Fatih Maçoğlu’nun aynı meri (insan) olduğunu gördük.

Munzur gözelerine uğradık. Dileği olanlar Munzur Baba’ya mum yaksın dendi. Nail arkadaş ‘benim dileğim baştakilerin gitmesi’ demiş. Görevli bunun üzerine Nail arkadaştan mum ederi almamış. Munzur’un suyundan mana kana içtik. Munzur’un serinliğini içimizde sakladık.

Tunceli müzesinde doğunun nasıl aşiretlere bölündüğünü gördük. Aşiretler birbirleriyle kaynaşmamış. Ayrı duruyor. Mozaik gibi. Doğuda onlarca aşiret var. Oysa Anadolu bir alaşım. Ulus. Mozaik ayrı durur. Ayrışması kolay olur. Alaşım olmayan ulusları parçalamak kolay olur. Sömürgenler Anadolu’nun alaşım olmasını istemiyor. Bizi hep Türk-Kürt, Alevi-Sünni……diye ayırmaya çalışıyor. Bereket bu halk sel duyurusuyla bu oyunlara gelmiyor.

Dersim dört dağ içinde diyerek Elazığ’a ulaştık. Tarihi caminin çevresini dolaştık. Eğik minaresini düzelttik. Bundan sonra minarenin eğikliğini göremeyecekler. Pisa Kulesini görenler eğik minareyi görmemişler.

Dersim’e uğrayıp da Ahmed Arif’e selam göndermeden olur mu?

“…..Doğdun / Üç gün aç tuttuk / Üç gün meme vermedik sana / Adiloş Bebem/Hasta düşmeyesin diye / Töremiz böyle diye/Saldır şimdi memeye / Saldır da büyü / Bunlar engerekler ve çıyanlardır / Bunlar aşımıza, ekmeğimize / Göz koyanlardır / Tanı bunları tanı da büyü / Bu namustur/Künyemize kazınmış / Bu da sabır / Ağızlardan süzülmüş / Sarıl bunlara/Sarıl da büyü…”

Kayseri Erciyes’te karlara elimizi uzattık. Havasını içimize çektik. Otelin niye THE KAYSERİ adını aldığını öğrenemedim. Yerli ve milli olduğunu söyleyenler Türkçeye niye sahip çıkmazlar.

Onca yer gezdik, gördük. Hep erkek dedelere rastladık. Hiç nine göremedik. Kibele’nin ülkesinde.

Bu geziye katılacaklar Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği öncülüğünde Karesi Tur’la dolaşacaklar. Rehberiniz mutlaka Nilgün Mazıcıoğlu olmalı.

 

“Dörtnala gelip Uzak Asya’dan

Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan

Bu memleket bizim.

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

Ve bir orman gibi kardeşçesine

Bu hasret bizim.”

Yolunuz açık, ülke sevginiz bol olsun.

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA… O KÖY BİZİM KÖYÜMÜZDÜR!
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!