O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler…

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

‘Demirin tuncuna’ diye devam eden mısrayı yazmayayım, n’olur n’olmaz!..

 

ESKİ zamanda propagandasını da, hesaplaşmasını da basın üzerinden yapardı politikacı milleti.

Ama o zamanlar taraflı da olsa, tarafsız da olsa, dinleyen, soran, soruşturan, kamu görevinin gereklerine göre hareket eden, ahlaklı, faziletli, demokrat düşünceli, nezaket sahibi kalemşorlar vardı.

Muteberdiler. Yaptıkları işin sorumluluğunu iyi bilir, kamuoyuna doğru bilgi aktarmanın derdine düşerlerdi.

Millet ilgiyle takip ederdi gazetelerdeki yayınları. Gazete köşeleri hayasızca sövmenin, saldırının, bombalamanın, şantajın, tehdidin, aşağılamanın, algı operasyonu çekmenin, siyasi iradenin borazanlığını yapmanın yeri, mevkisi, adresi değildi.

Kutuplaştıran değil birleştiren bir yayıncılık anlayışı hakim olurdu.

Özetle, Türk basını ve medyası ortalama bir nezakete, saygıya ve saygınlığa sahipti.

 

***

ÜLKE ve toplum dönüştükçe, medya da aynı ölçüde dönüştü.

Kötü, kabullenilemez, katlanılamaz bir dönüşümdü bu.

Dönüştüren güç, ‘yeni siyasi otorite’ ve yeni siyasi kimliklerdi.

Devletin en tepesinden, en alt kademesine, toplumun tüm kesimlerine ve ‘bilgilenme aracı’ medyaya varana kadar, her şey dönüştü!

Dil, üslup, kural, kaide, bakış açısı, yargı, algı her şey dönüştü.

Bu dönüşüm keskin kutuplaşmaların yanı sıra, değerlere, ideolojilere, savunulan davalara, örgütlü toplum yapısına falan takla attırdı!

Hepsi birbirine girdi.

Solun savunduğu sağa, sağın savunduğu sola evrildi…

Yönetenlerin kullandığı dil ve üslup neyse, sokaktaki adamda da aynısını görür olduk.

Nezaket ve tahammül insana özgüdür; insanı insan yapan değerlerdir. Ama gel gör ki, kabadayılıkla formatlandık; küfreden, hakaret eden, sürekli yüksek volümle konuşan, tahammülsüz, egoist, her şeyi çok iyi bildiğini zanneden, karşı tarafa söz ve yaşam hakkı tanımayan, suçlayan, kavga eden bir topluma dönüştük.

Medya bundan uzak kalabilir miydi?

Nedir kural?

“Nabza göre şerbet…”

“Ne istiyorsa halk, onu vereceksin…”

“Siyasi iradenin kurallarına göre oynayacaksın…”

 

***

HEP söylerim; eskinin politikacıları daha bir lafı sözü dinlenir, oturmayı kalkmayı bilen, tahammüllü, mizaha yatkın, kendi ölçeğinde bilge, okuyup yazan, düşünen, ağzından çıkanı kulağı duyan, ar damarı çatlamamış, değer kıymet bilen insanlardı.

O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler…

Eskinin matbuat ehli de öyleydi.

Hem ‘yeni siyaset’ bozdu bizi, hem evrensel adıyla ‘sosyal medya’ ot tıkadı çanımıza!

 

***

OTUZ BEŞ, otuz altı senedir basın pazarında tezgah açarım. Karşıdaki, yanımdaki, önümdeki, ardımdaki tezgahların pazarcıları değişti.. Eskiler tekavüt oldu zanaattan.. Doğanın kuralıdır, her şeyin yeri doldurulur; o tezgahların başında şimdi başkaları var.

Her yeni gelen, gideni aratıyor; yazık.

Taraflılığın son kertesinde, geleneksel gazeteden dijital aleme kadar tam teslim çoğu.

Sipariş üzerine yapılan yayınlar, karşı mahallenin abilerine nanik yapmalar, senli benli başlıklar, küfürbaz bir dil, suçlamalar, ithamlar, yargılayıp hüküm vermeler, algı operasyonları, kötüleme, karalama, itibarsızlaştırma; ne ararsan var.

Adam bir hafta önce, iktidar partisinin aday listesini beğenmemiş meselâ, iki yüz elli punto manşetle fena çakıyor.

Bir hafta sonra, sipariş üzre, parlatıyor da parlatıyor aynı adayı!

Fikri değişmiştir, bakış açısı değişmiştir falan dersiniz.. Mor banknotlar destesidir değiştiren…

E o zaman da güvenirliğin, inandırıcılığın, objektifliğin yerle yeksan oluyor.

Olsun.. Yeter ki cüzdanlar dolsun!

 

***

VAKTİYLE kendisi için en ağır başlıkları atan, suçlama ve hakarete boğan kalemşorlarla, bugün içli dışlı olmuş, akçeli ilişkiler içine girmiş, can ciğer kuzu sarması halde olan politikacılarımız da var.

Onlar da, böylesini seviyor!

Deveyi diken hesabı…

Haklı, seviyeli, mantıklı eleştiriler ortaya koyan, doğru adım atmaya yönlendiren, yanlışlarını nezaket içinde dile getiren, duyarlılık arayan, algılara değil doğrulara değer veren kalemşorlara ise hiç tahammül edemiyorlar!

Onları kendi istedikleri gibi dönüştüremeyeceklerini biliyorlar çünkü.

Kendilerine daha yakın görüyorlar, manşetlerden, dijital alemlerden, ekranlardan, sosyal medyalardan çakıp tokatlayanları.

Neden?

Çünkü kendilerinin siyasi üslubu da farklı değil.

İçinden çıkamayacakları öyle çok handikapları, yanlışları, itibar sarsıcı hamleleri, akçeli ilişkileri, sorgulanması gereken eylemleri var ki…

Bunları deşifre etmesi muhtemel şantaj medyasıyla aynı safta yer alıveriyorlar, günü, haftayı, itibarı kurtarmak adına.

 

***

BU durumlar düzelir mi?

Yönetim anlayışı ve siyaset üslubu değişmedikçe, medya dili de düzelmez.

Yönetenler bu ‘yeni medya’ dilinden memnun!

Bağırıp çağırmayı, çemkirmeyi, küfretmeyi, suçlamayı, hüküm vermeyi ‘siyaset’ zanneden politikacı milletiyle..

Bedeli mukabil algı operasyonları çekip, kötücül, tehditten sakınmayan, suçlayan, hüküm veren, hakaret eden, itibarsızlaştırmayı görev edinen medya aynı kabı kullanıyor!

Bunun adı politikacı için ‘demokrasi’, medyacı için ‘basın hürriyeti’ oluyor…

 

 

 

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler…
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!