Ne kadar çabuk geçiyor zaman

Gelirinin yarısını turizmden sağlayan Körfez’de, ekoloji ve çevre sağlığı elbette çok önemli. Körfez’in hızla inşa edilmesi gereken İleri Biyolojik Arıtma Tesislerine ihtiyacı var. Bunların “yap-işlet-devret” gibi maliyetleri 5-10 misline katlayan ve külfetini de vatandaşın üzerine bırakan yöntemlerle değil de, BASKİ eliyle ve yurt dışı krediler bulunarak yapılması kamu yararına olacaktır.

KUBİLAY S. ÖZTÜRK

KUBİLAY S. ÖZTÜRK

 

Seçmenlerin yerel yönetimler üzerinden çok ciddi bir “yenileme işlemi” yapmasından bu yana 3,5 ay geçti. Ne kadar da çabuk geçiyor zaman. Elbette kısa da sayılabilir ama seçilenlerin bir tarz farklılıkları varsa, bunu sergilemeleri için de yeterli aslında. Ne yazık ki, Balıkesir’de ve Edremit Körfezi’nde konulara hakimiyet, program ve kadrolar açısından, şu ana kadar çok tatmin edici bir performans görülemedi bu anlamda.

 

**

Aksi söylenmesine rağmen, her yerel seçimden sonra yaşanan ve uzadıkça uzayan “tebrik ziyaretleri” bu sefer de tekrarlandı. Halen de sürüyor. Bunun nasıl bir siyaset yapma yöntemi olduğunu anlamak zor. “Geçiyorduk bir uğrayalım dedik” diyenler bile var fotoğraflarını paylaşırken. Bunlara “sonra uğrayın” denilmesi gerekmiyor mu?

Zira bir başkanı toplantısından çıkartıp da, randevulu ziyaretine oturtmaya uğraşan sekreterlere, “ne gerek vardı, keşke bizi arayıp başka bir randevu günü önerseydiniz” diyebilenler var ise; habersiz gelenlere de “sonra” demekte bir sakınca olmamalı değil mi? Fakat öyle olmuyor. Bizdeki siyaset yapma tarzı “parti içi dengelere azami dikkat” ekseninde yürütüldüğü için, öyle olmuyor. Bir çiçek veya hediye, sonra yakınlaşarak çektirilen bir fotoğraf üzerinden yürüyor bu fasıl. Oysa bu “fotoğraf yakınlığı” tarzıyla siyaset yapmanın, hiç kimseye de faydası yok. Lakin siyasetçilerin en yenisi bile, bu usule balıklama atlıyorlar. Aslında seçmenle temasın ve onların gönül tellerine dokunmanın o kadar çok yolu var ki.

 

***

BELEDİYELERİN TEK AMACI

İSTİHDAM SAĞLAMAK MI?

Tabii bu ziyaretlerin işlevsel tarafına da bakmak lazım. Öncelikle belediyeler o kentin en büyük işvereni olma özelliğini sürdürüyor. Dolayısıyla bu ziyaretlerin bir amacının da “istihdam ricası” vesilesi olduğu açık. Muhtemelen şu anda başkanların önünde binlerce iş talebi yığılmış durumdadır. Fakat seçilen başkanların hemen hepsinin aynı zamanda mevcut şişirilmiş kadrolar sorunuyla uğraşmak olduğu da ortada.

Kaynak bulmak en büyük sorun şu anda ve belediyelerin tek amacı da istihdam sağlamak ve maaş ödemek değil. Daha sırada yıllardır beklenen yatırımların gerçekleştirilmesi var. Onlara da kaynak aktarmak gerekiyor bu ekonomik darboğaz günlerinde.

Sonra bir de “malını satmaya”, “bilgisini pazarlamaya”, danışmanlık yapmaya gelenlerin ziyaret taarruzları var belediyelerde… Sıkıcı değil mi? Fakat ne yazık ki ülkemizin bir gerçeği bu. İstihdamda ve alışverişte “yandaşlık” kılıfı keşfedileli, böyle oldu bu işler. Doğru kişinin tercihi, liyakat, tecrübe gibi özellikler ise çoktan bitpazarına düştü. O parti gidiyor, bu parti geliyor ama belediye sofrasına oturmak isteyen birileri hep oluyor. Adeta bunu “iş edinenler” var. Parti farkına bakmaksızın, ilkeler üzerinden büyük bir “değişim” yaşanmadığı sürece de, tedavisi çok zor bu durumun.

 

***

ALGILARI YÖNETME KAYGISI DEVAM EDİYOR!

İşte bunlar olup biterken, belediyelerin işini yapmak ve sorunları çözmekten ziyade, “algıları yönetmek” kaygısı da öne çıkmaya devam ediyor. Gidenlerin algıyla sandığı dolduramadığı sanki anlaşılamamış gibi, şimdi yeni gelenlerin de bu yöntemde ısrar etmesinin bir yararı olabilir mi? Siyasetçi açısından da böyle, seçmen açısından da. O zaman, yeni gelenleri uyarmak lazım ki, aynı yoldan yürümesinler.

Seçmen aslında yeteri kadar “anlayışlı” da davranıyor seçtiklerine. Haklarını vermek lazım. Yıllardır sürmekte olan pek çok sorun karşısında “hemen yapın bitirin” demiyor hiç kimse. Aksine fırsatı verdiklerine, zaman da veriyorlar. Fakat seçmen, kendi bildiği kadarını bile bilmeyen yöneticiler de görmek istemiyor karşısında.

 

***

DERİN DENİZ DEŞARJI MI DEDİNİZ?

Yaşam alanlarını kendi kenti, burada yaşayanları da hemşerisi gibi görmesi elbette ki çok önemli seçilenlerin. Fakat sorunları, çözümlerini ve bu kapsamda daha önce geçirilen süreçleri bilmeleri de önemli. Mesela geçenlerde Ayvalık’taki bir temel atma töreninde “önce altyapı, kanalizasyon, derin deşarj ve arıtmayı bitireceğiz” denilmesi, bu anlamda hiç de hoş olmadı.

Zira Körfez’de “Derin Deniz Deşarjı” sözünü kullanmanın, futbolda ceza sahasındaki 10 kusurlu hareketten hiçbir farkı yok.

Doğrudan penaltı kararı gelir bu sözlere. Vaktiyle o kadar büyük mücadeleler verildi, o kadar çok davalar açıldı ki bu konuda, bugün “derin deşarjın” lafı bile herkesi geriyor anında. Neyin derin deşarjı, Amerika yeniden mi keşfedilecek? Kolay bir çözüm yok ki atık suların arıtımında, olaydı 10 senedir yönetenler yapmaz mıydı bunu? Uyanık mı yoktu memlekette?

 

***

DEMEK Kİ ÖNCELİK YOL DEĞİL ARITMAYMIŞ!

Sonra vatandaşlar yıllardır kendilerine danışılmadan, hatta izah bile edilmeden yerel yönetimlerin verdiği yatırım önceliği kararlarına karşı öyle öfkeliler ki. Bunun en son ve çarpıcı örneği Körfez’deki “Ülkü Yolu” işinde yaşandı. Arsa yağması iştahıyla yapılan bu yol, maşallah uçak pisti gibi oldu ama çok fena lağım kokuları arasından geçiliyor oradan.

Demek ki öncelik yol değil arıtmaymış. Artık seçmen, yukarıdan önüne konan her yatırıma bakıp “çok şükür” demiyor. Hizmet odaklı, toplumcu yerel yönetim modeli istiyor. Kamucu çözümler ile halkçı bir hizmet anlayışında, yatırımın talebi de, muhatabı da halk olmalıdır. Projelerin halkla paylaşılması, hem çok yaratıcı önerileri ve hem de sahiplenme duygusunu öne çıkartır. Bu gerçekleri unutmamak lazım.

Zira ilerleyen süreçte iktidardan gereken finansman ve destek gelmezse, yerel yönetimlerin dönüp halkın desteğini istemekten başka yolları var mı? Zaten gerekirse finansmana destek olalım bile diyor vatandaşlar.

 

***

TEMİZ KÖRFEZ HEDEFİNE NASIL ULAŞILIR?

Gelirinin yarısını turizmden sağlayan Körfez’de, ekoloji ve çevre sağlığı elbette çok önemli. Körfez’in hızla inşa edilmesi gereken İleri Biyolojik Arıtma Tesislerine ihtiyacı var. Bunların “yap-işlet-devret” gibi maliyetleri 5-10 misline katlayan ve külfetini de vatandaşın üzerine bırakan yöntemlerle değil de, BASKİ eliyle ve yurt dışı krediler bulunarak yapılması kamu yararına olacaktır.

Ancak yıllara yayılarak bütün bu tesisler yapılsa bile, Körfez’e boşalan derelerin de birer kirlilik taşıma kanalı olmaktan çıkartılması sağlanmadan, “Temiz Körfez” hedefine ulaşabilmek mümkün değildir. Bu realiteyi vatandaşlar veya sivil toplum kuruluşları yıllardır söylüyor zaten yerel yönetimlere. Şimdi para ödeyip de profesörlere sorarak öğrenilecek gerçekler değil ki bunlar. O kişilere sadece uygulama aşamasında ihtiyaç duyulması yeterli olacaktır.

 

***

ALTINOLUK ÇINARALTI…

Eski yönetim döneminde yapılan ama bugün düzeltilmesi gereken konular da bulunuyor. Mesela Altınoluk’ta eski belediye başkanının kapatıp, yeni başkanın bir belediye işletmesi olarak tekrar açtığı Çınaraltı Çay Bahçesi olumlu karşılandı vatandaş tarafından.

Fakat bu mülkün kiraya verilmemesi nedeniyle üç senedir oluşan kamu zararı hakkında hiçbir şey yapılmadı. “Kol kırılır, yen içinde kalır” deme lüksü var mı seçilenlerin, maaş bile ödeyemedi o dönemde belediye. Hata yapana bedelini ödetmeden “halkçı” olunmayacağı da gayet açıktır. Parti meselesi değil ki bu, kamu çıkarı meselesi…

 

***

BÜYÜKŞEHİR SORUNLU KAVŞAKLARA EL ATMALI

Mesela bir başka sorun da geçen dönem Büyükşehir’in yaptığı “Akıllı Kavşaklar”. Bu garabetten acilen kurtarılması gerekiyor vatandaşların. Tabii ki şu ekonomik şartlarda bunların yerine hemen “battı çıktı” veya “köprülü kavşak” yapın da demiyor hiç kimse. Fakat 3,5 aylık sürede sinyalizasyon sistemine geçilmesi elbette mümkündü buralarda değil mi? Kazalar peş peşe oluyor akıllı kavşak denilen “ben yaptım oldu” geçiş noktalarında (Bunlardan birini de biz yaşadık ne yazık ki geçtiğimiz Mart ayında, emniyet kemeri ve hava yastığı sayesinde ölümden döndük). Büyükşehir’in yeni yönetimi, bu sorunlu kavşaklara mutlaka el atmalı. Yapılırken bunlara karşı çıkanlar bile bugün nedense susuyorlar?

Aslında belediye eliyle karayolu düzenlemesi de bir daha asla yapılmamalı. Gidip Ankara’dan olur almadan dönmemesi gereken belediye başkanı tarafından inşa edilen “ben yaptım oldu kavşağı”, tabii ki fayda yerine zarar getiriyor. “Yaparım ben abi” deyip Ankara’ya gülücük atmanın bedeli, burada insan canı olmamalı.

 

***

BİZİM SAHİLLER BETONİSTAN MI OLACAK?

Gelirinin diğer yarısını zeytin tarımından sağlayan Körfez’de, betonlaşmaya da artık dur denilmesi gerekiyor. Bakın, Körfez’in karşısında AB üyesi koşumuza ait Midilli Adası var değil mi? Orada niye bu denli betonlaşma yok? Şimdi parası olan vatandaş tatil yapmak için orayı tercih ediyor. Zira hem ucuz ve hem de temiz bulunuyor Midilli ve diğer Yunan adalarını. O zaman, şapkamızı önümüze koyup karar vermemiz lazım. Bizim sahiller giderek “Betonistan” mı olacak?

Sadece müteahhit meslek grubunun çıkarları doğrultusunda mı verilecek imar kararları? Toplumsallığı esas alan, halkçı yerel yönetimlerin “altyapı yok ise, yeni inşaat izni de yok” demesi çok mu zor? Nüfus artıyor, dereler ve deniz de giderek daha fazla lağım kokuyor. İnsanlar önce sifonu çekip, sonra da gidip denizde bunu kulaçlamak istemiyor.

Fosseptik ve vidanjörle de uğraşmak istemiyor. Bu koşullarda ne halk sağlığı politikası kalır, ne tarım, ne de sürdürülebilir bir turizm. Resmen kendi geleceğimizi karartıyoruz. Bunlara rağmen garip bir suskunluğu sürdürmek yerine, tam da şimdi “işte projemiz budur” demenin zamanı değil mi? 30 senedir yetersiz arıtma ve kanalizasyon sorunu çekiliyor. Vatandaşlar “yarın temel atın” demiyor ama nelerin nasıl yapacağının, temel atmadan önce kendileriyle konuşulmasını, yani ciddiye alınmayı bekliyorlar.

 

Gerçekten, ne kadar çabuk geçiyor zaman. Hepimizin de hayatından, sağlığından ve huzurundan gidiyor aslında. Sorunlar ise, giderek büyüyerek oldukları yerde hala duruyorlar. Buna bir neşter atmak lazım artık.

Exit mobile version