Muhalefet karar verememişken…

Muhalefet sayısız seçim kayıplarına bir seçim kaybı daha ekledikten sonra ‘tuzla buz’ gibi dağılmış hali, seçim öncesinin aksine seçimlerden sonra birbirini aşağıya çekmeye çalışıp bir taraftan da koltuklarını koruma derdine düşmüşken; Erdoğan gayet keyifli sarayından olan biteni izliyor, kurduğu rejimi anayasal hale getirmenin planlarını yapıyor.

R. T. Erdoğan kafasındaki büyük planını kusursuz uyguluyor!

Muhalefet dağınık halde, iç çekişmelerle meşgul olurken, Erdoğan bir kez daha yerel seçimleri alarak ‘yeni Anayasa’ değişikliğini referandum yoluyla halka onaylatarak, yumuşak rejim değişikliğini anayasal hale getirmiş olacak.

Muhalefetin kendi ‘öz gücünü’ test etme iddiası ve iç çekişmelerinin yarattığı halka güven verememe hali büyük ihtimal seçim yenilgilerine bir yenilgi daha ekletebilir. Ne iktidar ne de muhalefet değişim istemiyor; herkes birbirinden, bu soygun düzeninden, siyasetin kendilerine sağladığı konforlu alanlardan memnunlar, keyifleri yerinde. Siyasetin konforlu alanlarını ‘işgal’ edenler kendileri dışında herkesin değişmesini savunuyor! Ülkenin büyük sorunlarını dert eden, halkın dertleriyle dertlenen, kalıcı çözüm arayan pek yok!

Başta ülkenin demografik yapısına büyük tehdit oluşturan kaçak sığınmacı-mülteci sorunu gibi çok önemli konular olmak üzere. Ekonomideki olumsuzlukların yarattığı geçim sıkıntısı, enflasyon, hayat pahalılığı, barınma sorunu, gıdaya erişim sorunu gibi yakıcı dertler… Yönetenlerin komediye dönüşen üç harfli market baskınları, Tarım Kredi Kooperatiflerinin büyük görev zararına yol açan sözde fiyat indirim kampanya komedileri…

Eğitimdeki fırsat eşitliğinin daha da bozulması, özel eğitimin tek seçenek haline gelmesi, eğitimde her gün değişen uygulamalar, okullarda öğretmenin yerini imamların alması. Mescit uygulamalarının ilköğretim kurumlarına kadar inmesi…

Devletin bütün kurumlarının bitirilmesi, kurumların içlerinin boşaltılması, şeriat isteyen tarikat üyeleriyle doldurulması.

Gazi Meclis’in işlevsiz hale getirilmesi. Her şeye cumhurbaşkanının karar vermesi. Maaş zamları, asgari ücret artışı, memur-işçi emeklilerinin maaş artışına-oranına, emeklilere ikramiye verilip verilmeyeceğine ilgili bakanlıklar ve kurumlar değil Erdoğan’ın kararına-lütfuna bırakılması. O lütfederse ona göre Meclis’ten kararın çıkması… Devletin hak temelli değil, lütuf temelli haline gelmesi…

Tam da bu noktada yerel seçimler öncesi, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in tüm sıkılaştırma, kemer sıkma politikaları sonucu, ‘ücret artışlarını enflasyon sebebi’ görmesine, bütçenin tüm imkansızlıklarına rağmen emekliye, ücretli kesimlere seçimler öncesi büyük zam yaparak halkı son bir defa daha uyutabilir-ikna edebilir! Bugün yaşanmakta olan ekonomik sıkıntılar, yerel seçimlerden sonraya ertelenen ekonomik tufanın yanında çok hafif kalır!

Özellikle 2010 ‘yetmez ama evet’ referandumundan bu yana yapılan tüm seçim ve referandumlar tartışmalı! 2010 referandumunda mezarlıklardakilere bile oy kullandırıldı. Geçersiz oylar, mühürsüz oylar kabul edildi; Atı alan Üsküdar’ı geçti dendi. Parmak boyası kaldırıldı, mültecilere vatandaşlık verildi, oy kullandırıldı. Ve en önemlisi anayasaya aykırı olduğu halde Erdoğan 3’ncü defa aday oldu; tüm bunlara kim itiraz etti!

Kısacası muhalefetin bu dağınık, kararsız hali karşısında iktidar ittifakının devam etmesi, ne yapacağı konusundaki daha kararlı olması, muhalefet elindeki belediyeleri büyük oranda kaybedebilir.

Halkın nasıl olsa kendilerine oy vereceği düşünülen, muhalefetin elinde kale olarak gördüğü belediyeler de yitirilebilir.

İktidar sorunlara çözüm üretemiyor, kitleler büyük sıkıntı içindeyken iktidara oy vermez, belediyeler yitirilmez mi? Nasılsa kazanılıyor denilen tarihi 14/28 Mayıs seçimlerine bakmakta yarar var!

Mesele sadece var olan belediyeleri korumak, onlara birkaç belediye daha eklemek değil. En büyük tehlike, yerel seçimlerden sonra, içi boşaltılan 100’ncü yılını dolduran Türkiye Cumhuriyet Devletinin yerine, kafalardaki dine dayalı devletin anayasal hale getirilecek olmasıdır.

Bir şey olmaz mı; Bugüne kadar bir şey olmaz anlayışıyla gelinmedi mi?

 

 

Exit mobile version