MEMLEKETİMİN GELENEKSEL OLMAYAN İŞLERİ

HEM geleneksel, hem değil. Nasıl yani?

Bir etkinliğiniz vardır, her yıl tekrarı olur. Şehrin geleneksel dokusuyla uyumlu şeylerdir.

Sürekli yenilik katarak geliştirirsiniz.

Vatandaşın hoşuna gider, ilgi gösterir.

Bir de ‘geleneksel’ diye başlayıp, tekrarı olmayan etkinlikler vardır.

“Birinci Geleneksel Deve Güreşleri” meselâ!

Dövüşmeyi kültürel ve sportif etkinlik diye görmemek lazım tabi. Ben öyle düşünüyorum.

İnsanların veya hayvanların dövüştürülmesine, onların birbirine kırdırılmasına karşıyım.

Bu işleri bahse çevirip para kazananlara da karşıyım.

Daha barışçıl, sonunda sakatlık çıkmayan sportif şeylere eyvallah.

Neyse..

 

***

BİRKAÇ yıl önce deve güreşleri izledik Balıkesir’de.

Gelenekseldi.. Birinci Geleneksel!..

İkincisi olmadı…

Madem gelenekti, gelenekseldi, niye devam etmedi?

Hani Mustafa Keser bile gelip konser verdiydi yani.. Atlı okçular falan şov yaptıydı.

Bölgeden gelen güreşçi develer alımlı çalımlı dolaştıydı bizim caddelerde.

Mehteran eşliğinde…

 

***

ÇOK para harcadılar çok. Kıl çadırlar, stantlar, güreş alanları, gösteri yerleri, gözlemeci, tostçu, çaycı falan.

Deve sucuğu kızarıyordu mangallarda. Millet ne yedi be!

Yüzlerce deve, binlerce seyirci.

Deveciler rakı içemediklerine üzüldüydü hâttâ.. Rakı yasaktı.

Oysa devecinin şanındandı, hem güreş izleyip hem şişenin dibine vurmak…

İçirtmediler adamlara.. “Yasak” dediler.

Çay içtiler.

 

***

SES düzenleri kuruldu, platformlar.. Sıra sıra tribünler falan.

En güzel deve fotoğrafını, bir zamanlar en güzel haber fotoğrafları çeken arkadaşımız Mustafa Sütçüoğlu çekmişti.

Tribünlerin arkasına bağlanmış bir deve, güreş severlerin kıçını izliyordu.

Memleketin dört bir yanından fotoğraf çekiciler geldi; sanatsal bir kare yakalamak için binlerce kere deklanşöre bastılar.

Onları yedirdi, içirdi, yatırdı ev sahibi Belediye.

Protokol tam kadroydu.

Deve güreşini sevenler zaten böyle fırsatları kaçırmazdı.. Bilmeyenler de meraktan gelip izledi.

Güreşen deveden çok, etinden yapılan sucuk konuşuldu.

Mangalda cızırdayan sucukların kokusu şehri kapladı.. Oğlan çocuğu çoktu, bi tarafı şişerdi falan; pek düşünmediler.

 

***

VELHASILI, ikincisi olmayan birinci geleneksel deve güreşleri için para saçtılar.

İşin şovu iyiydi.. PR’ı sağlamdı.. Ses getirdi.

Manşetler falan çok güzeldi, gazetelerde boy boy resimleri çıktı; hem şehri yönetenlerin, hem güreşen develerin.

Yazdık tabi biz de, “geleneksel deve güreşleri” falan.

Oysa geleneği meleneği yoktu. Balıkesir merkezinde deve güreşi diye bir organizasyon hiç olmamıştı.

Şehirde görüp göreceğimiz deve, 6 Eylül Düşman İşgalinden Kurtuluş Günü’nde, üstüne pösteki serilmiş, amatörce bir deve kellesi takılmış, içinde iki adamın hoplayıp zıpladığı komik develerdi.

Çocukken bayram yerinde tülütabaklarla beraber oraya buraya koşuştururlardı.. Korkardık.

Ne oldu şimdi?

Geleneği terk etmiş mi olduk?

Öyle bir gelenek yoktu zaten. Hap yap para kapçılar vardı, bir de para saçanlar.

 

***

ATLI okçuluk yarışları falan da oldu.. Geleneksel demişlerdi; o da ilk senesinde bitti.

Memleketin orasından burasından, hâttâ ecnebi diyarlarından okçular, atçılar bile geldi.

Yüzlerce okçu, bir o kadar at, alet edevat.

Seyirlik manzara güzeldi elbet. At sırtında koşarken hedefe isabet ettirme çabalarını izlemek keyifliydi yani.

Yine tribünler kuruldu, çadırlar, stantlar, hediyelik eşyacılar, yiyecek içecek satıcıları, otağlar falan.

Sanırsınız Ertuğrul dizisi burada çekiliyor; film platosu gibi.

Eğlendik, şenlendik, bitti gitti.

Yine çok çok para saçıldı, PR’lar yapıldı, pozlar verildi, havalar atıldı.

Manşet üstüne manşet, canlı yayınlar, röportajlar.

Ne oldu?

Onun da devamı gelmedi.

 

***

BUNA benzer benzemez başka etkinlikler de oldu Balıkesir’de.

Sanat şenlikleri falan.. Sokaklarda çalgılı çengili eğlenceler.. Sergiler.. Mini konserler..

Yolları, kaldırımları falan boyamalar.. Teatral gösteriler.. Pandomimciler.

Hepsi bir atımlıktı.

 

***

BUGÜN şehri yönetenlerin çoğu bilmez.. Bir zamanlar Kavun Festivali bile yaptık bu memlekette.

Sami Gökdeniz Belediye Başkanı’ydı.. O sene toprak ana çok kavun verdi demek ki, “festival yapalım, millet şenlensin” diye düşündüler.

En lezzetli kavun yarışması bile oldu. Onca kavunun tadına bakıp en lezzetlisini seçeyim derken, jüri üyelerinin hepsi ishal olduydu…

“Birinci Geleneksel Kavun Festivali” koydular adını.

İkincisi olmadı.

 

***

BİZİM memleketin geleneksel işleri böyle.

Kıssadan hisseyi siz çıkarırsınız artık.

 

 

 

 

*****************

 

Yücel Yılmaz’ın yeni doğacak oğluna isim önerileri

 

 

BÜYÜKŞEHİR Başkanımız Yücel Yılmaz üçüncü kez baba olmaya hazırlanıyormuş.

Doğuma daha aylar var.. Ama oğlan olacakmış, ultrasonda pipisini görmüşler bebeğin.

Haydi hayırlısı.. Allah annesine sabır versin, ağrısız, sızısız, sorunsuz geçsin hamileliği.

Bebek de sağlıkla dünyaya gelsin. Amin.

İsmi ne olsun peki?

Annesi babası düşünüyordur da.. Biz de düşüncemizi söyleyelim.

Yücel Yılmaz atçılığı, okçuluğu pek seviyor. Geleneksel sporlar, Selçuklu, Osmanlı işleri falan.

Bizim bir arkadaş, ‘Kılıçarslan’ koydu meselâ oğlunun adını.

Güzel isim değil mi?

‘Ertuğrul’ desek şimdi, çok klasik olacak.. Dizideki diğer karakterlerin tarihsel isimleri de çok biliniyor.

Gündoğdu, Sungurtekin, Turgutalp falan.. Diziden sonra bu ve diğer tarihi karakterlerin isimleri çokça verildi bebelere.

Efeli, beyli isimler de çok yaygın.

Yani tabi illa ki Selçuklu’dan, Osmanlı’dan gelen isimler olmak zorunda değil.

Memleket isimleri de olur.

Belediyecilikte ilk göz ağrısı Karesi meselâ.. Neden olmasın?

‘Balıkesir’ olmaz; yani insan ismi olarak çok uygun değil.

‘Üçüncü çocuk koşulu’ ekseninde, kalkar Recep Tayyip falan koyar adını.. O da iş değil; çok yaygın zaten.

İttifaksal manada ‘Cumhur’u öneririz.. ‘Devlet’ de olur bak.

Soldan çarklı isimler önersek, “bize uymaz” diyecek.. O sebeple Denizdi, Hüseyindi, Ulaştı, Mahirdi falan tercih edilmez.

Moderen isimler var bir de, başında sonunda illa ki ‘can’ olur.. Olmaz.

Ata nasıl? Ya da Kutay?

Atakan olur meselâ.. Alsancak bile olur, ne güzel olur.

Doruk var, Sonalp var.. E herhalde ‘son’ olacaktır, başında sonunda bir ‘son’ olabilir yani.

Ali de olur bak, fena isim değil. ‘Ali Yılmaz’ deyince yüz binlercesi dizilir rehberde ama, Ali iyidir yani.

Soyadıyla uyumlu olsun denirse..

Fatih anlamında ‘Ural’ olabilir.

Güçlü ve yetenekli anlamında ‘Yaman’ da olur yani.

Hem Yaman, hem Yılmaz.

Oğlu’nun adı Bora.. Doğacak bebek de oğlan sonuçta; pipisini görmüşler, tescillemişler.

Yine rüzgarlı bir isim olabilir, uyum bakımından.

Büyüğü Bora, küçüğü Tayfun meselâ.

Fırtına bile olur.

Bir de mülayim, sessiz sakin bir çocuk olursa.. Adına Fırtına koy, tezata baksanıza.

Amaaan, sağlıklı olsun da, ismi ne olursa olsun.

Exit mobile version