KOMPLO TEORİLERİ ÜZERİNE…

Sanki son yıllarda tüm dünyada tek tip, yoğun çalıştırılabilen ama hemen harcayan, kendi kültürü değil, beynine sokulamaya çalışılan tip olmaya çabalanan, yaşlıya yer vermeyi ilkellik gösteren, ortak yaşamı değil, aşırı bireyselliğe sevk eden bir kalıplama, robotlaştırma dönemi yaşanıyor gibi.

 

Ne hikmetse dünyada hemen her ülke televizyon kanallarında son on-onbeş yıldan beri bir anda yemek programları başlayıverdi. Kısa sürede etkinleşti. Tüm kanallar, artan sürelerle, farklı saatlerde ve saatlerce mutfağa ve gırtlağa ilgi yaratılmaya, arttırılmaya başlandı. Milyonlarca insanın açlıktan öldüğü günümüzde çeşit çeşit et ağırlıklı, giderek saçmalaşan yemek tariflerinin yanında hazırlanışı, tabağa yerleştirmesi saatler süren, ama bir çatal dokunuşuyla yok oluveren süslü zaman kayıpları.  

 

Bir de yeni yaratacağım diye uydurulan, bir balığın üzerine litrelerce kızgın yağ dökmekten, etin üzerine tuz dökmeyi garip kol hareketiyle yapmaya, bifteğin üzerine avokado reçeli koymaya, haşlanmış kiviyle istakoz yapmaya kadar saçmalıklar.

 

Ve bunu yarıştıran, oyalayan, birbirlerinin yemeklerini aşağılayan, hakaret eden, laf sokan dedikodu ağırlıklı, bazıları ev ziyaretli sahte yarışmalar. Veya iki-üç  yiyici ağzına götürürken ağır çekim yayın, çiğnemesi sanki ilahi bir olay gibi sunulan, aç insanları bile merak ettirip koyunlaştırmaya çalışan kötü niyetli yayın kalıpları.

 

3 yıl önce Avusturalya- Yeni Zelanda’da çok geniş bir alanda orman yangınları aylarca sürmüştü. Müdahale gecikmiş, denize yakın yerlerde dahi müdahale  yetersiz kalmıştı veya yeterince yapılmamıştı. Daha sonra çoraklaşan yanmış çok geniş alanı Elon Musk’ın  satın aldığı, hatta yangına sebebiyet verdiği de  iddia edilmişti, ama neler olacağı hakkında net bir bilgi henüz yok.

 

 

Müzik bile yok oldu. Coşturan, hüznü paylaşan, hislerimize tercüman olan melodisiyle, sözleriyle güzellikler katan eserler artık duyulmaz, çalınmaz oldu. Türk Sanat Müziği fazla çalınmıyor, unutturulmaya çalışılıyor gibi.  Türk Hafif Müziği ise gücü ve yenilerin gelmemesi nedeniyle hala en sevilen tür. Tekrar tekrar, hem de genç sanatçılarca söylenegeliyor. Günümüzde uydurulan ise saçma cümlelerin imla kurallarına aykırı hızlı hızlı söylenmesi ile ayrı bir eveleme geveleme usulü.  

Ne kulağa hoş gelen melodi, notalar, ne duygusallığı coşturan sözlerle uyum gibi nitelikler, böyle eserler, besteler yok.

 

 

Tamamen bireyselleştirmeye yönlendirilen ortamda yeni yetişenlerin büyük kısmı maalesef selam vermeyi bilmeyen, komşusunu tanımayan, tanıma ihtiyacı hissetmeyen, aklından bile geçirmeyen, sınıf arkadaşı olmayanlar gibi. Toplumda hoşgörüsüzlük, her şeye tepki, olumsuz bakış, trafikten mahalleye, sokaktan komşuluğa saygısız, muhabbetsiz aşırı bireysel yaşam tarzı gözleniyor . Kavga, şiddet, silah satışları günden güne artıyor.

 

Üretmeyen, ama kaynağına bakmadan harcamayı, her şeye harcama yapmayı seven, harcadıkça tatmin olan, alışveriş anını, aldığı şeyi elektronik duyuru  üzerinden fotoğrafını çekip gönderinceye kadar mutlu, sonrasında mutluluğu biten muhakemesiz tüketim toplumu yaratılıyor gibi.

Cep telefonu, internet teşhir sayfaları olmazsa yaşayamayacağına inanan gençler hiç de az değil, giderek artıyor sanki.  Teknolojiyi kullanmak yerine teknolojinin kullandığı, maşası olan,  gençlere üzülmemek mümkün değil.

 

Bir sorunla karşılaşınca durumuna göre inceleme- araştırma- çözüm geliştirmeyi düşünmeyen, kendi gücünü bilmeyen, acıkınca mutfakta çözüm üretmek, iki yumurta kırmak yerine yüksek ücretlerle telefonla arayıp emredercesine aç getir, tut getir, soy getirlere takılmış üşengeç bir genç kuşak dilerim azınlıkta olsun.

 

Dünya ve yurt gelişmelerini izlemeyen ama ABD’deki ünlü eşcinselin son sevgilisinin ayakkabı numarasını, ünlü denilen pop şarkıcısının arabasının markasını bilen, hayran olan kopyacı, kişiliği değiştirilmeye çalışılan Anadolu evladı hiç olmasın.

 

Gündelik yaşamın  gerilimiyle mücadele etmek yerine kısa yoldan zengin olmayı tercih eden, kendi ülkesinde haberleri, öldürülen hocaları, yaşanan cinayetleri değil ama herhangi bir ülke  ikinci- üçüncü liginde takım kadrolarını, Avrupa’da bilmem ne takımının sakat oyuncusunu bilen pırlanta gençler artık yeter desin.

 

Dünya televizyonlarını istedikleri gibi yöneten, çoğunu ele geçiren parasal devlerin gizli niyetleri; yemek programları gibi her ülkede pek çok kanalda  üretmeyen ama çok lüks yaşayan insanlar arasındaki dizilerle sinsi sürtüşmelerle uyutuluyor gibi. Çok lüks işyerlerinde  (ofisler) geçen, moda, cinselliği, makyaj, kozmetik kullanımını, çok yakın çekimlerle cep telefonu reklamlarını, lüks yaşamı öne çıkaran mekanlar, uşaklar, hizmetkarlar, jipler, yatlar, davetler, kıyafetlerle dolu sosyal yapıdan kopuk diziler. Eş aldatmalarının olağanlaştırılması, aldatılan kadınların yine aynı erkeğe tabi olup aynı evde, birlikte yaşaması gibi sinsice çok eşliliğe kapı aralayan düzmece, uçuk hikayeler.  Silahlı karanlık çeteler, reklam şirketleri rekabetleri, şirket içi koltuk çekişmeleri, patrona yakınlaşmalar, kaynana- gelin saçmalıkları, ama ille de kin, yüzüne gülüp arkadan kötü oyunlar.

 

Her ne hikmetse her dizide başrole en yakın karakterde mutlaka bir kadınımsı erkek eşcinsel tiplemesi bulunması da tesadüf değil. Her bölümde uzun sürelerce cıvık konuşmalar, kıytırık hareketler, küfürümsü  gülmeceler (espriler). Sanki olağanlaştırma, hatta cazip kılma gibi.

 

Bir de yayınları kesip saygısızca, sık sık  giren, “haydi al”, “ne duruyorsun” “elindekini at”, “hemen gir” diye emredici ifadelerle, neredeyse gereksiz harcama yapmayı kutsal terfi gibi göstermeye çalışan saygısız reklam dili. Ve bu saçma reklamlar diziler, filmler için de geçerli.

 

Yarışma adı altında cep telefonundan mesaj (sms) gönderme şartı ile bir gecede milyonlarca liranın dolaştığı ayrı bir piyasa. Adı müzik yarışması, bir tane kazandırılmış sanatçı yok. Şimdi gelin  yıllar öncesinin “Ses“ dergisinin, “Hey” Dergisinin gerçek yarışmalarını, kazandırdığı devleşen sanatçıları anımsamayın, üzülmeyin.

 

Dergi deyince Gırgır, Fırt, Ustura, Akbaba, Çivi, Çarşaf gibi gülmece (mizah) dergileri, toplumda her kesimde ilgi görür, insanlar gündelik gelişmelerden gülerek haberdar olurlar, gülmeyi unutmazlardı. Berberlerde, çoğu kahvehanede mutlaka hepsi olurdu. Arkadaşlar arasında, aile içinde gülmece (espri) şakalar bile yapılır, gündelik yaşam renklendirilir, hoş karşılanırdı. Bizlerin kuşaklar kim bilir ne şakalar hatırlayacaklardır şimdi…

 

Takım adının önüne garip firma isimleri söylendiğinden beri futbolun spor için değil, ticari alana (sektör) dönüştüğünü üzülerek yaşıyoruz, görüyoruz.

Kumar haram ama takımın adı “nesine.com”, “bastır iddia” ile başlıyor.

 En eski rakip takımların bile maçları tatlı çekişme, bağırışlarla (tezahürat) geçer, maç alanlarında (stadlarda) misafir yerleri ayrılırdı. Gelişen dünyada şimdi ülkemizde misafir takım seyircileri alınmamaya başladı.

 

İyice ayağa düşen sinemacılık ortamında internet üzerinden ucuz üyeliklerle seyrettirilen ama yeterince kontrol edilmeyen konusuz,  uydurma (fantastik diyorlar), çeşit çeşit silahların, sigaranın, markaların  tanıtımını yapar gibi öne çıkarıldığı seviyesiz, çoğu sıra no.lu filmler. Süpürgeyle uçandan, birbirlerine çeşit çeşit işkenceler yapan çetelere, çevresinde hem anasına hem kızına yan bakan sapıklıktan, uçağa dönüşen solucana kadar düşük, hatta Neyzen’in tabiriyle çukur fimler.

Dahası;  oyuncu, mekan (set) gideri olmasın diye ileri bilimsel cihazlarda, masa başında yaratılan çizgi filmler.

 

Siz hiç fabrika içlerinde, üretim aşamasında (bandında), yük indirirken, mal sevk ederken veya patronuyla ücret sözleşmesi yaparken “kare” bulunan bir dizi veya film gördünüz mü?

Azalması ümidiyle gündelik olumsuzluklar aklımdan geçmişti, siz dostlarla paylaşmak istedim. Karamsarlık değil ama biraz geniş bakalım çağrısı. Dilerim yanılırım.

Ankara’dan gönül dolusu selam ve saygılarla.

 

Exit mobile version