“KIŞ GELİYOR!..”

 

Geçim derdinin ve sıkıntıların şiddetini artıracağı bir kışa doğru giderken kış mevsimine ünlü bir dizinin ve edebiyatımızın sesiyle bakalım.

Game of Thrones (Taht Oyunları) adıyla televizyon dizisi olarak uyarlanan kitap serisinin yazarı George R. R. Martin, kitapta ve tabii dizide sürekli yinelenen “Kış geliyor” sözüyle, aslında ne demek istediğini açıkladı. Bu sözle iklim değişikliği arasında paralellik olduğunu söyleyen yazar, “İklim değişikliği her politikacının birinci önceliği olmalı” dedi.

 

 

Kitap serisinin sloganı haline gelen “Winter is coming” (Kış geliyor) sözüyle iklim değişikliği konusundaki küresel tartışmaları hedef aldığı yönündeki yorumları ilk kez değerlendiren Martin, “İkisi arasında kesinlikle bir paralellik var. Westeros halkları güç, statü ve zenginlik için kendi savaşlarını yürütüyor. Bu savaşlara öyle yoğunlaşıyorlar ki ‘kış geliyor’ tehdidini görmezden geliyorlar. Halbuki bu hepsini ve dünyalarını yok edebilecek bir tehdit. İklim değişikliği de o kadar gerçek ve dünyamızı yok etme potansiyeli var. Bizler bir sonraki seçimi veya sorunları düşünürken bunu görmezden geliyoruz. Eğer ölürsek ve şehirlerimiz okyanuslar altında kalırsa bunların hiçbir önemi kalmayacak” dedi.

 

ŞİTAİYE ve ŞİİR

Arapça şitâ (kış) kelimesinden türetilen şitâiyye “kışla ilgili, kışa ait” mânasına gelir. Kış, kasidelerin teşbîb (nesîb) bölümlerinde asıl methiyeye giriş yapılırken çok yaygın olmamakla birlikte işlenen konulardan biridir (bk. KASİDE). Kıştan, kışın soğuğundan ve sosyal hayata etkilerinden bahseden bu tür şiirler genellikle “der vasf-ı şitâ, kasîde-i şitâiyye der hakk-ı …” gibi başlıklar taşıdığından şitâiyye olarak anılmıştır. Bu tür şiirler bilhassa XVI. yüzyıldan itibaren yaygınlık kazanmış, özellikle ramazan veya bayramların kışa rastladığı yıllarda şairlerin itibar ettiği manzumeler arasına girmiştir.

Şitâiyyeler Osmanlı kültüründe tabiatın şiire aksini, insanlara etkilerini ve divan şiirinin hayatla irtibatını ortaya koyması bakımından önemli kabul edilmektedir.

 

Ziyâ Paşa’nın, “Zemistan geldi hükm-i zemherîr erdi cihânüzre / Felek ak câmeler kesti sevâd-ı bûsitânüzre” beytiyle başlayan kasidesi oldukça ünlüdür. Ayrıca divan edebiyatında kış tasvirlerinin yapıldığı gazel, kıta, şarkı, terkibibend gibi nazım şekilleri varsa da bunlar şitâiyye adını taşımaz. Üsküdarlı Aşkî’nin, “Kâr eder mi acabâ kürk ile fistana soğuk / Geçer ilmez hele sûzen gibi kaftana soğuk” beytiyle başlayan gazeliyle (Pala, s. 237) Nedîm’in, “Serd oldu havâ çıkma koyundan kuzucağım” nakaratlı şarkısı (Dîvan, s. 370) bunlardandır. Bursalı Lâmiî Çelebi’nin manzum-mensur Münâzara-i Sultân-ı BahârbâŞehriyâr-ı Şitâ adlı eserinde de (İstanbul 1290) kış çeşitli yönleriyle ele alınmıştır. Latîfî’nin mensur Fusûl-i Erbaa’sının “Fasl-ı Zemistân Risâlesi” adlı bölümünde de çeşitli yönleriyle kıştan bahsedilmektedir. Tanzimat’tan sonra ve günümüz Türk şiirinde de kış mevsimini konu alan çok sayıda şiir yazılmıştır.

 

 

Beyaz ipek gibi yağdı kar
Bir kız kardan hafif adımlarıyla yürüyüp geçti hayal içinde
Arkadaşlarımı düşündüm, sevgili şeyleri
Sanki her şey bizimle var ve bizimle olacak
Şarkılar çaldı odalarda
Bütün insanları sevmek gerektiğini düşündüm
Düşmanlarımız dışında
Düşmanlarımız çünkü
Sevgiyi yok ettikleri için
Düşmanımız oldular-
Beyaz ipek gibi yağdı kar
Bir kız kardan hafif yüreğiyle
Geçip gitti güvercinleri anımsatarak.
Uzaktaki şehir
Uykuya dalmıştır şimdi.
Düşündüm bir bir
Kardeşlerimin ne yaptıklarını
Ataol BEHRAMOĞLU

 

 

Kar yağıyor dışarda
Sokak lambasına düşüyor
Ve serçeler
üşüyor

Kenarları hafifçe yanmış
Sayfalarına kan
sıçramış
bir kitapta
Nâzım hikmet
Okuyorum.

Dışarda kar yağıyor
Ve dağ lokantasına
Gidiyor
zengin
kasabalılar.

Kar yağıyor dışarda
Mektubun yeni gelmiş
İstanbul
kokuyor.

Dışarda kar yağıyor
Seni seviyorum…

Behçet AYSAN

 

 

Lambayı yakma, bırak,
Sarı bir insan başı
Düşmesin pencereden kara.
Kar yağıyor
Karanlıklara.
Kar yağıyor
Ve ben hatırlıyorum.
Kar…
Üflenen bir mum gibi söndü
Koskocaman ışıklar.
Ve şehir
Kör bir insan gibi kaldı
Altında yağan karın.
Lambayı yakma, bırak!
Kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların
Dilsiz olduklarını anlıyorum.
Kar yağıyor
Ve ben hatırlıyorum.

Nâzım HİKMET

 

 

Neden bu kadar kar, bu kadar yıl, bu kadar yağış
Bu kadar uzaklardan nedir bu kadar gelen
Bir uzun çam kulesi bembeyaz Samatya’da
Bir oğlan bir martıyla upuzun seviştiğinden
Yaslı bir kadın gibi gözleri kendine bakan
Kendine baktıkça da çocukları olan hüzünden.

Edip Cansever – Kar Yangını

 

Bu adam o adam gelip gider
Senin ellerinde rüyam gelip gider
Her affın içinde bir intikam gelir gider
Bu şiirimi anlayınca beni anlayacaksın

Ben bu şiiri yazdım aşık çeşidi
Öyle kar yağdı ki elim üşüdü
Ruhum seni düşününce ışıdı
Her şeyi beni anlayınca anlayacaksın

Sezai Karakoç

 

 

Exit mobile version