KIRILMA ANI

Biraz Basketboldan uzaklaşarak hayatın içinden yazmaya çalışacağım umarım kelimeleri doğru kullanarak, doğru cümleler ile birleşen keyifli bir yazı olur….

Hepimizin hayatında kırılma noktaları olmuştur. Bazılarımız için bu noktalar biten cümlelerin noktaları gibidir. Cümle biter ve yeni bir cümle başlar…

Çok güzel ve mütevazi bir ailenin büyük oğlu olarak dünyaya geldiğimde annem daha 19 yaşındaymış. Daha gençliğinin başlangıcında bebeğini almış kucağına. Babam Fabrikada çalışan sporun içinden gelen hayat bakışını her zaman örnek aldığım kimseyi isteyerek inceltmeyi dahi düşünmeyen bir babanın ilk oğlu olarak gözlerimi açmışım bir bodrum katında bilmediğim bir dünya ya… Annem çok zeki bir kadınmış. Hukuk Fakültesini kazanmış ama siyasi olayların çok fazla olduğu o dönemde maalesef İstanbul’a gönderiliyor ama çok kısa bir süre sonra geri dönmüş. Babam ise mahallenin bitirim delikanlısı, yakışıklı ve iyi bir futbolcu.

İlk okul ikinci sınıfta mahalle değiştiriyoruz ve yeni bir ortama yeni arkadaşlıklara yelken açtığımda 8 yaşındaymışım. Okulum ve öğretmenim değişince çok üzülüyorum ve sürekli eski mahallemi ve arkadaşlarımı arıyorum. Zamanla çocuk yaşta yaşadığım çocukça sıkıntılar yeni çevrem ile kalkıp yerine güzel günlere bırakması çok uzun sürmüyor. Yaz akşamları bütün sitede oturan çocuklar ile birlikte o yılların en popüler oyunlarını oynuyor çok keyifli bir çocukluk yaşıyorum. Geriye dönüp o yılları düşündüğümde hep öyle bir çevrede büyüdüğüm için kendimi şanslı hissederim. Artık kendimi daha farklı, daha büyümüş hissettiğim yıllardır liseye başladığım seneler. Kendimi daha büyümüş özgüveni yüksek, kendine güvenen ve o yaşlarda ne istediğini bilen bir genç olduğumu anlatırdı annem. Gurur duyardı oğluyla çünkü yüzlerini kara çıkartmamak için elimden gelenin fazlasını yapmaya çalışırdım hep. Ailenin ne kadar önemli olduğunu, bağlılığın ne kadar kutsal olduğunu hep onlardan öğrendim. Hayatın bizlere getireceği hem olumlu hem olumsuz tarafları ile baş etmeyi yine onlar öğrettiler o yaşlarda bana. Eğer zorluklar ile mücadele ederken başarılıysam ailemin bana verdiği “Oğlum sen istersen hayatta başaramayacağın hiçbir şey yoktur” Cümlesinde yatar…Lise bittiğinde Üniversiteye ilk adımımı attığımda kendini çok fazla rahatlamış ve özgürlüğe ilk adımımı atmış hissetmişimdir. Balıkesir’den otobüsle başka bir şehirde tek başıma yaşamaya başladığımda 19 yaşındaydım. Annemin beni ilk kucağına aldığı yaş… Üniversite yıllarım kısa ama içine çok güzel arkadaşlıklar, hayat tecrübesi ve bütün güzellikleri sığdırdığım yıllardır. Deprem bölgesinde ki yıkıntıların kalkmadığı dönem de oradaki hayatların içinde geçti. Yıkıntıların içinde kalan hayatları o zaman tanıdım. Düşündüğümde benim de hayatıma muhakkak bir gün bir anlam katacağını biliyordum.

Üniversite sesiz sedasız bitip, asıl hayatın gerçek yüzüyle tanıştığım yerin adıydı İstanbul. Doğru yere doğru zamanda gelmiştim tek başıma. Balıkesir’den bir bavulla İstanbul Karaköy’e geldiğimde 21 yaşındaydım. Bilmediğim sadece filmlerde gördüğüm bir şehirde tek başına yaşayacak olmak beni hiç korkutmuyordu. Çünkü bu yaşıma kadar hep bana güvenen bana destek olan bir ailem vardı.  Bir genç bundan başka ne isteyebilir ki… Çok mütevazi bir bodrum katında  ev tutmuştum Üsküdar da. Her sabah işe giderken boğazdan takalar ile geçmek belki de bana bu şehrin güzelliğini göstermek için yetiyordu. Çalışma hayatımda Haydarpaşa Limanına gelen gemiler en yakın arkadaşım olmuştu. Bazı geceler eve gitmek zor geldiğinde o geminin misafir kamarasından uyumak beni daha mutlu ediyordu. Tabi ki her güzelliğin bir bitiş zamanı vardı. Annemin ölüm haberini aldığımda hayatımda ilk yıkımı yaşamıştım. Hayat göründüğü ve yaşanıldığı gibi güzellikler ile dolu olmadığını  fark etmem çok uzun sürmedi. Ve o saatten sonra İstanbul’a bir virgül koyup her Türk genci gibi askerlik vazifemi yapıp yarım kalan macerama devam etmek için İstanbul’dan ayrıldım. Günler 31. Ocak 2004 gösteren hüzünlü bir akşam eşyalarımı kamyona yükleyip ayrıldım bu hayallerimde ki şehirden.  Balıkesir’e annesiz  nasıl gireceğimi düşündüğüm an bir çarpışma ile yeni bir hayatın başlangıcına ilk adımı attığımı çok iyi hatırlıyorum.

Hoş geldin Yeni Hayat

Yukarıda yazılan her şeyi sildiğim sadece maneviyatta bana verilen, hissettiğim duyguların kaldığı bir hayata merhaba dediğimde 24 yaşındaydım. Yanımda ailemden ve arkadaşlarımızdan çevrili bir çemberin içindeyken Annemi çok aradığımı hatırlıyorum. Ama o yoktu. Acaba beni görebiliyor muydu, duyabiliyor muydu? Yoğun bakımda kalınan hayatla ölüm arasında ki çizgiye kadar gelmişken Balıkesir’e döndüğümde her şeye yeniden başlayabileceğimi düşünmemiştim. Bundan sonraki yaşamımı Sandalye ile sürdüreceğimi ilk öğrendiğimde içimden bazı şeylerin koptuğunu hissettim. Kopan şey sadece kırılan omuriliğime bağlı sinirler değildi anlaşılan umutlarım, hayallerim de kopmuştu. Hayatın kısa bir serüven olduğunu bunu güzel ya da kötü yaşamanın kendi elimize olduğunu öğreten bir ailede büyüdüğüm için, ben bu hayatı kendime nasıl olumlu yöne çevirebilirim diye sorduğumda işte o an başlamıştım içimdeki güçlü ALPER’İ ORTAYA ÇIKARMAYA…

İlk sandalye ile Balıkesir sokaklarında dolaştığımda yüzümdeki gülümsemeyi unutmuyorum. Bu hayat beni yenemezdi, yenmemeliydi de. Buna izin veremezdim. Önümde daha uzun bir zaman olduğunu hissediyordum. Ben ne kadar olumsuz olursam aileme acı vereceğini bilecek kadar kendimi yetiştirmiş ve geliştirmiştim. Yeni bir hayat yeni başlangıçlar beni bekliyor, bende onları kucaklamak için sabırsızlanıyordum ama içten içe…

İlk engelli arkadaşlarımla dernekte tanıştım. Benim gibi sandalyede hayatlarını yaşayan insanlardı. Benden farkları yoktu. Onlarla güzel işler yapabilirdim. Basketbol da böyle başladı. Bizleri yaşama bağlayacak olan şeyin spor olduğunu hissettiğim an Basketbol Takımının ilk tohumlarını attık. Ben dahil birçok engelli arkadaşımın hayatına etki edeceğini düşünmemde yanılmamıştım. Aslında haklı çıkmak beni hem mutlu ediyor hem de Alper vazgeçme diyordu bu yaşamdan. Engelimle barışıktım. Yeni insanlara yaşadıklarımı anlatmak onlara belki de rol model olmak hoşuma gidiyordu. Alper’in yaşadıklarını herkes bilmeliydi çünkü hayatın her zaman toz pembe olmayacağını griye yada siyaha döndüğü an da bile bunu çevirebileceklerini görmeliydiler yada öğrenmeli…

Çok Mutluyum çünkü sevdiğim kadınla evliyim. Çok mutluyum çünkü hayatta yapmak istediğim her şeyi yapabiliyorum. Çok Mutluyum Çünkü annemin adını taşıyan ben bir amcayım. Çok mutluyum çünkü kimseye muhtaç olmadığımız bir hayatımız var. Her şey insanın kendi elindedir. Hepiniz istediğiniz, hayalini kurduğunuz şeylere ulaşabilirsiniz er ya da geç. Umutlarınızı ve hayallerinizi asla kaybetmeyin yeter….

Exit mobile version