DOLAR 19,1064 % 0.1
EURO 20,6783 % 0.27
GRAM ALTIN 1.201,69 % 0,08
ÇEYREK A. 1.964,76 % 0,08
BITCOIN 27.033,90 -2.802
GİRİŞ YAP

SON DAKİKA
hava 11°
Google News

KİMSE KENDİNİ KANDIRMASIN!

Son Güncelleme :

06 Temmuz 2020 - 17:10

KİMSE KENDİNİ KANDIRMASIN!

Ekonomik gelişme çok boyutlu bir olgudur. Gelir dağılımında “adil olmayan” farklılığın (eşitsizliğin) olmadığı, ekonomik büyümenin, refahın toplumun geniş kesimlerine yayılmış olduğu, üretim faktörlerinin (emek, sermaye, doğa) tam ve toplum çoğunluğu yararına kullanıldığı, üretimin sürdürülebilirliğinin sağlanmış olduğu bir bütün olarak tanımlanır.

Türkiye’de ekonomik başarı öyküleri sadece makro rakamlarla anlatılır. Büyümeden azınlığın mı yoksa çoğunluğun mu yararlandığına, rakamsal büyümenin kısa ve uzun dönemde sıkıntılara yol açıp açmayacağına bakılmaksızın…

Türk Ekonomisinin Temel Sorunları:

ı) nüfus büyüklüğü ve artış hızı,

ıı) işsizlik,

ııı) kaynak israfı

ıv) gelir dağılımı

  1. v) orta gelir tuzağı

Nüfusumuz, ekonomik istihdam potansiyelimizin çok üstünde. Aile işletmelerinde, kırsal alanda çalışıyor gözüken aslında olmasa da üretimi olumsuz etkilemeyecek çok sayıda ‘gizli işsiz’ var. TÜİK’in işsizlik rakamları sadece iş arayan kayıtlı işsizlerin sayısını ve bunların toplam çalışma çağındakilere (15-65 yaş) oranını gösteriyor. Her yıl sekiz yüz bin kişiye iş alanı açılması gerekiyor. Bununla bağlantılı olarak bir gerçek daha var: Teknoloji veya “tekniğin üretime uygulanması”. Yirminci yüzyılın sonlarından başlayarak; “üretimde emeğin katkısını, payını küçülten, sermayenin kârlılığını büyüten büyüleyici, hayranlıkla izlenen, “mucizevi” bir olgu! Artan nüfusla birlikte istihdamı küçülten, sosyal faciaya dönüştüren bir durum. Gerekli gereksiz her alanda yaygın kullanılır hale gelmiş, “âzami kârlılık” tabusu ile şartlanmış kapitalist sistem kafası ile “verimlilik artışı” olarak tanımlanmakta. Her yeni teknoloji, teknolojik yatırım yapan sermayeye katma değeri daha yüksek üretim fırsatı verir, yaratılan değerden daha fazla pay almasını sağlar, kârlılığını büyütür. Emeğin kaybı, sermayenin kazancıdır! Üretim süreci içinde bölüşümü olumsuz etkiler. Az sayıdaki üst yönetici ile çok sayıda alt çalışan arasındaki ücret makasını açar. (son yıllarda Batı’da sıkça gündeme getirilen bir konu)

Ekonomiyi yönetenler, işsizlikle mücadeleyi önemsiyorlarsa yatırımları iktisat biliminin temeli olan üretim teorisindeki; “emek yoğun, sermaye yoğun teknoloji” tercihini düşünerek yapmalıdırlar. Türkiye’de yatırımlar, istihdamı sürdürülebilir kılacak, çoğunluğun çıkarlarına hizmet edecek alanlarda yapılmıyor. Hızla çoğalan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak adına yapılan gösterişli yapılar, köprüler, oto yollar, hastaneler…Bunlar, tek seferlik, istihdamda, ekonomik büyümede süreklilik sağlamayan, kaynakların çarçur edilmesine, israfına yol açan harcamalardır. Tasarrufların düşük olduğu bir ekonomide bu tür yatırımların gerçekleşmesi de, kullanılması da (geçiş, müşteri garantili işler) iç ve dış borçlanmayla finanse edilir!

Türkiye’de gelir dağılımı adaletsiz. (hangi iş adaletli ki?)! Nedenleri:

  • işgücü sayısı ihtiyaçtan çok fazla. İş bulabilenler, düşük ücretlerle çalışmaya razı olmak zorunda,
  • emek örgütlü değil,
  • örgütlü olanların çoğu Hak-İş üyesi “sendikalı çalışanlar”!
  • ekonomi krizlerin ilk kurbanı çalışanlar,
  • vergi sistemi doğrudan vergilenmeye değil, dolaylı vergilere yönelik,
  • doğrudan vergilendirilen ücret gelirleri çift haneli ve artan oranlı vergi tarifesine tabi, çalışanların toplam vergi yükleri ağır, ( toplam gelirden doğrudan ve dolaylı vergilere giden payın gelire oranı)
  • kurumlar vergisi tarifesi tek oranlı. (2003 te %30, 2019 da %22)!

Özetle, “bireysel harcanabilir gelir” düşük. Kredi kartı, ihtiyaç kredisi hacimlerinin yüksek olmasının nedeni bu!

Türkiye’nin milli geliri 750 milyar dolar, bankalardaki toplam mevduat 410 milyar dolar. Mevduatın milli gelire oranı yüzde 55.  Buna rağmen bireysel borçlar yüksek seviyelerde. Bu durum gelir dağılımındaki eşitsizliğin ve milli gelirden büyük pay alan azınlığın yatırım yapmaktan kaçınarak tasarruflarını atıl tuttuklarının, ‘faiz rantiyeri’ olduklarının göstergesidir. Toplumun satın alma gücünün düşük olması, toplam talebin yetersiz kalması, yatırım kararlarını olumsuz etkiliyor. Ekonominin çeşitli sektörlerinde kurulu üretim kapasitesi tam olarak kullanıl(a)mazken yeni yatırım kararları alınabilir mi?

Orta Gelir Tuzağı (OGT): On üç yıl kadar önce milli gelir hesaplama yönteminde yapılan değişiklikle kişi başına gelir bir gecede 3,3 bin dolardan 10 bin dolara yükseltildi! O yıllarda Türkiye’ye gelen sıcak para sayesinde düşük tutulabilen döviz kuru “yapay refahın” bir süre dillere dolanmasını sağladı!

Milli Gelir, üretim faktörleri (girdi) fiyatları veya piyasa fiyatları esas alınarak yapılır. Bu tercih nasıl bir sonuç göstermek istenildiğine bağlıdır. Dış ticaret açığı, ulusal kaynaklarla karşılanamayan talebin yurt  dışından karşılandığının göstergesidir. Dış borç da aynıdır. İç tasarruf noksanlığının dış kaynakla kapatılması. Milli gelir hesaplarına dahil edildiğinde ekonomiye “gelir enjekte edilmiş” olur! Faiz gelirlerinin milli gelir hesaplarına dahil edilip edilmemesi de tercih konusudur. Önemli olan yurt içi üretimdeki artışın kantitatif ve kalitatif boyutlarıdır. Bir gecede üç kat artan milli gelir “makyajlı” bir başarıdır! Yedi sekiz yıl bu makyajlı başarı ile avutulurken bir türlü 10 bin doları aşamadık! Aşmak bir yana, sıcak paranın kuruması, döviz kurlarının yükselmesiyle 8 bin dolara düştük. İşte OGT’ye yakalanmanın sonucu, kanıtı. OGT’nin tanımı; “kişi başına milli gelirin belli bir seviyenin üzerine çıkamamasıdır”. Türkiye, dünya sıralamasında “alt orta gelir” diliminde yer alıyor.

OGT’nin nedenleri;

  • hızlı nüfus artışı,
  • sürdürülebilir büyüme sağlamayan yatırımlar, (inşaatın açık ara öne çıkarılması)
  • katma değeri düşük üretim ve ihracat,

Nedenlerin nedenleri?

  • gelir dağılımındaki eşitsizlik, yaygın yoksulluk, toplam talepte yetersizlik,
  • yetersiz tasarruf ve düşük yatırım talebi.

Çare ne?

Başta tarım, hayvancılık ve su ürünleri üretimini çeşitlendirmek ve arttırmak. Türkiye’de yaygın doğru ve yeterli beslenme yok. Bunun için gerekli bilgi ve gelir düzeyine ulaşılmış değil. Ayrıca, doğru beslenmenin maliyeti yüksek. Zira üretim yetersiz, dağıtım ve pazarlama organizasyonu etkin değil. Gelir düzeyi artar, üretim artmazsa artan talep nedeniyle gıda fiyatları enflâsyonu ikiye katlanır!

İstihdamı öne çıkaran yatırım projeleri tercih edilmeli, teknolojinin arttırdığı  işsizlik alternatif alanlardaki yatırımlarla telâfi edilmelidir.

Nüfus plânlaması kaçınılmazdır.

Gelir dağılımını dengelemeye yönelik ekonomi ve maliye politikalarının devreye sokulması önemlidir.

Hasta ortada, hastalığa teşhis konmuş. Olmayan; doğru reçeteyi yazacak olan hekim. Ekonominin “bilim kurulu” doğru reçete yerine nedense kapitalizmin fantezi sloganları (forward, swap, hedge, krizi fırsata çevirmek, borsa…) ile tedaviyi tercih ediyorlar!

Düşünen Adam

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.