SEÇİM DEĞERLENDİRMELERİ – 3
Her seçimim ardından istifaya davet edilen Kemal Kılıçdaroğlu‘na yönelik de
birkaç kelam etmek isterim. Ben Kılıçdaroğlu’nu başarısız bulmuyorum. Son
seçimde aldığı oyla Türkiye’de neredeyse her iki kişiden birinin
Cumhurbaşkanı adayıdır. Kılıçdaroğlu’nun Kürt (?) ve Alevi olması ise onun
zaafı değil Türkiye’nin başarısıdır. Bu ülkede önemli bir alevi nüfus
vardır. Kürtler bu ülkenin bir realitesidir. Bir Kürt ve bir alevinin bu
ülkenin siyasal sistemi içinde kalarak ana muhalefetin yıllardır lideri
olması ise bu ülkenin emperyal kültürünün değerli bir kanıtıdır. Bir
siyasi önder olmaktan önce Kılıçdaroğlu yıllarca sadakatle ve başarıyla bu
ülkeye hizmet etmiş bir bürokrattır. Zaafı ve açığı bulunamamıştır. 13
yıldır CHP’nin başındadır. CHP gibi parti içi çekişmeleri güçlü bir partinin
başında 13 yıldır kalabilmesi bile onun liderlik ve yönetim becerileri için
yeterli bir kanıttır. Siyasetçi profili olarak hem özel hayatı hem de
kişisel söylemleri ile böyle birinin Türk siyasi hayatı içinde yer almasının
önemli olduğunu düşünüyorum. Kendisine seçimden sonra yapılan saldırılar
haksızdır. Kemal Kılıçdaroğlu alabileceği en yüksek oyu almıştır. Bu ülkede
CHP’nin karşılığı maalesef budur. Bu durumun sorumlusu Kılıçdaroğlu
değildir. CHP’nin siyasi tarihinde, söylemlerinde hatta CHP li bir kısım
sanatçı, bürokrat ve elitin seçim öncesi halka yönelik ifadelerinde sürekli
hortlayan jakobenizm, yabancılık ve ucuz batıcılık bu ülkede büyük çoğunluğu
irrite etmektedir.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban’ı yazdığından bu yana
bu durum pek değişmemiştir. Değiştirilememiştir. CHP Atatürk nostaljisinin,
Nazım Hikmet, Deniz Gezmiş ve 68 kuşağının sembolik figürlerine dönüştüğü
“Türkü Bar” solculuğunun, bir türlü halkla barışmamış sanatçı
jakobenizminin, büyük şehirlere ve sahillere sıkışmış eğitimli, çağdaş ve
aydın küçük burjuvaların ve küçük burjuvalara öykünen eğitimli memurların ,
diğer taraftan hala kokusunu zaman zaman aldığımız bürokrat ve asker
hegemonyasının artık emekli memurlarda yaşayan hatıralarının, son zamanlarda
da etno-periferik ve azınlıklar ve marjinal sol gruplarla ilintili kaynaklı
bazı radikal hareketlenmelerin -Canan Kaftancıoğlu örneğinde olduğu gibi-
yön vermeye çalıştığı karmaşık bir partidir.
Partinin içinde devletle iltisaklı önemli isimler hala vardır.
Çünkü CHP bir zamanların parti devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin “devlet partisi” idi. Ama CHP asla tek vücut
ve yek vücut bir hareket değildir. Diğer yandan bunca farklı enerjiyi
bünyesinde barındırması ve onları Türk siyasal sisteminin içinde kalmaya ve
siyaset yapmaya ikna etmesi bir başarıdır. Bu başarının en başında da 13
yıldır partiyi yöneten Kılıçdaroğlu vardır. Kılıçdaroğlu ve CHP’nin yapması
gereken birbirlerine girmek değil son seçimde alınan oya güvenerek daha
etkili ve güçlü bir muhalefet yürütmek olmalıdır. Çünkü muhalefet bir
ülkedeki siyasal işleyişin dinamizminin motorudur. Erdoğan’a ve AKP’ye karşı
Kılıçdaroğlu’ndan başka hiç kimse bu muhalefeti yapamaz yapsa da ciddiye
alınmaz.
Partinin geleceği ve Kılıçdaroğlu’nun alternatifi olarak gösterilen Ekrem
İmamoğlu’nun bir siyasi gücü ve yeteneği olduğuna inanmıyorum. Kendisini çok
samimi bulamıyorum. Tabi bunlar benim görüşlerim. İmamoğlu’nda ne CHP’nin
sosyal demokrat ve ideolojik rengi ne de Erdoğan’ı iktidara taşıyan
“ideoloji, dava odaklı bir renk var. Bu durumda bu kadar politize olmuş bir
ülkede kendinin önemli bir başarı elde edeceğini sanmıyorum. Belki bazıları
CHP’nin başına böyle birinin gelmesiyle CHP’nin dönüşeceğini hesap ediyor
olabilirler. Yani Erdoğan’ın daha laik ve sol görünümlü bir versiyonu
hedefleniyor olabilir ama tarih ve siyaset ve doğanın kendisi bu tür
programlara göre ilerlemez, eşyanın tabiatının görünür ve görünmez yasaları
vardır. Bunu hep birlikte göreceğiz.
Diğer yanda MHP kökenli olup CHP’de Ankara Büyükşehir Belediye başkanı
olarak başarıyla çalışan Mansur Yavaş’ın eğer aday gösterilseydi seçimi
kazanabileceği şeklindeki iddialara hiç katılamıyorum. Mansur Bey dürüst ve
başarılı bir görev adamıdır. Ama bir lider değildir. CHP’de bir tabanı
yoktur. Kendisine fikir ve düşünce olarak bağlı kadroları yoktur. Mansur
Bey, bence başkentimizi emanet edeceğimiz değerli bir bürokrattır ve
muhtemelen öyle kalmaya da devam edecektir.