KEDİ MUHABBETİ

 

İki yavru kedimiz var, sahiplenmek isteyenlerin dikkatine…

Ayvalık’ın şişman kedilerinden eser yok artık…

 

 

BUGÜN biraz kedilerden söz edeyim dedim yine.

Bizim Karakedi’nin anasıyla, başka babadan olma kız kardeşi doğum yaptı geçen.

Dört kardeşten geriye kalan kızkardeş, bizim idarehanenin merdivenlerinde yatar kalkar. Yatağını toplar, mamasını suyunu veririz sürekli. İçeride besleyelim dedik, uyum sağlayamadı.

Gazetenin kadrolu kedileri Karakedi’yle Akkedi de istemedi açıkçası.

Günler böyle gelip geçerken, bir baktık ‘Yavrukedi’ hamile.. Karnı her geçen gün büyüdü. Kendisi daha küçücük, o bebeciklere nasıl bakacaktı?

Karadeki’nin annesi de dördüncü mü artık beşinci mi bilmiyoruz; O da hamile!

Ana kız, yan sokaktaki esnaftan, bizim verdiklerimizden besleniyor.

Bir kaybolup bir görünüyorlar.

Bazen iki üç gün yoklar. Ama bakıyoruz, merdivene gelmişler, mamaları yemişler, suları içmişler.

Neyse.. Bunlar birkaç gün arayla doğum yaptı.

Karakedi’nin annesi, bir önceki yavrularını bizim çatıda besledi.

Muhtemelen yine orada doğurdu, yavrulara orada bakıyordu.

Kızkardeş de aynı şekilde.

Doğduğu yerde doğurdu; çünkü takip ettim, karnını doyurur doyurmaz çatıya fırlıyor.

 

***

BEBEKLERİNİ göstermemeye çalışıyorlar bize. Tehlike arz ediyor olabiliriz.

Geçen gün terasa çıkıp kontrol ettim; bir hayli kuş yakalayıp yemişler.. Ortalık kumru tüyünden geçilmiyor.

İki velet gördüm; onlar da beni gördü.. Biri su borusundan çatıya tırmanıp kaçtı.. Öteki eşyaların arasına saklanıp tehlikenin geçmesini bekledi.

Peki diğer yavrular nerede?

Hani kedi doğurdu mu, en az dört tane çıkarır.. Anası dört, Yavrukedi dört desek; sekiz kedi.

Belki bu kez daha az doğurmuşlardır, bilmiyoruz.

Sonra bir telefon geldi.. “Sizin kediler çatıdan düştü, itfaiye çağırdık, barınağa götürüyorlar.. Aman barınağa götürmesinler…”

Biz gazetede çalışmaya kaptırmışız kendimizi; itfaiye gelmiş, kurtarmış, kutulayıp paketlemiş bizim iki yavruyu.

Kedilerin düştüğünü ihbar eden bir hanım, “sizin kedinin yavruları bunlar” deyip elimize tutuşturdu.

Hani, “biz sadece anasını besledik, yavrusuna karışmayız” deme hakkımız da var.. Lap diye aldık kolileri, koşar adım yukarıya çıktık.

Niye böyle bir şey yaptık ki?

 

***

HAYAT pahalı abiler.. Her şeye zam geliyor. Maması, kumu, bakımı, aşısı falan derken.. Zaten evde üç, gazetede iki, merdivende iki üç kedimiz var, ellerinizden öperler…

Kolileri de öyle sağlam bantlayıp yapıştırmışlar ki, kargo kolileri gibi. Açana kadar akla karayı seçtik.

Yavruları çıkardık içinden. İkisi de aynı renk. Beyaz, sarı, siyah, kahve tonlarda, iki kız.

Sonradan fark ettik, birinin ayağı kırık.

Düşünce kırıldı demek ki.

Bizim evin kedisi Paşa da öyle olmuştu. Dördüncü katın penceresinden aşağıya düştü, üst dişlerden biri gitti, kalça kırık. Dişsiz kaldı ama, kalça ameliyatıyla sağlığına kavuşturduk Paşa efendiyi.

Daha önce de iki kez kanser operasyonu geçirdi, bir de kısırlaştırma…

Üç yıllık hayatında dört kez narkozlandı. Şimdi canavar gibi.

 

***

BİZİM yeni iki yavrudan bacağı kırık olanı Büyükşehir’in barınağına yolladık, tedavi için.

Diğeri şimdilik gazetede.

Karakedi’nin Annesine gösterdik yavruyu, hiç oralı olmadı. Kendi yavrusu olsa sahip çıkar, bize tıslardı.

Karakedi’nin üvey kızkardeşine gösterdik, O da aynı tavırda…

Anne kedi, yavruları kendi ayaklarının üstünde durana kadar terk etmez onları. Korur, kollar, saklar, tehlikelerden uzak tutmaya çalışır. Bunlar yürüdü gitti, yavrulara pas vermeden.

E peki bu iki kedi kimin yavrusuydu?

Bilmiyoruz. Çok da önemli değil.

Sahiplenmek isterseniz, bize ulaşabilirsiniz.

 

***

BU arada hafta sonu Ayvalık’ta bir gözlem yaptık.

Ayvalık’ın kedileri şişmandır genellikle. Zengin muhitlerin çöp konteynerlerini mesken edinenler ve Cunda’nınkiler meselâ, tombul tombul olur hep.

Yani öyle olurdu.

Pandemi döneminde paçavraya dönmüş çoğu.

Hepsi bir deri bir kemik. Tüyleri, kavgadan çıkmış gibi darmadağın.

Gözlerinin feri sönmüş.

Küçükköy’de bir kafeye oturup Boşnak böreği söyledik. Ne yalan söyleyeyim, Küçükköy’ün meşhur Boşnak böreği de ticarileşmeden nasibini almış, eski tadı kalmamış.

Paçalarıma sürtünen bir kedi ile paylaştım porsiyonumu.. Löp löp yedi.

Sonra yoldan geçen bir hanım “kızııım, burada mısın sen” diye seslendi kediye. O da besliyormuş kediyi.

Kedileri sevdiğimizi görünce yanımıza geldi, uzun uzun kedi muhabbeti yaptık.

O söyledi; “Ayvalık’taki kedilerde salgın bir hastalık var” dedi.

Kediler hızla zayıflıyor, halsiz düşüyor, sonra ölüyormuş.

Bu duruma dair çok örnek verdi.

Ayvalık Belediyesi’nden bir yetkiliyi aradı bizim hanım, durumu anlattı.

Onlar da farkındalar. Hâttâ tahliller yapmışlar, araştırmışlar, veteriner hekimler incelemiş falan.

Salgın hastalık teşhisi koyamamışlar.

Mamaları değiştirmişler, ancak durumda değişiklik olmamış.

Ayvalık’taki durum aynen budur. Eğer gerçekten salgın bir hastalıksa bu, müdahale edilmeli.

Her yere yayılabilir.

Bir kedi seversiniz, virüs varsa elinize bulaşır, taşıyıcı olursunuz; burada bir başka kediyi seversiniz, ona bulaşır, böyle yayılır gider.

İlçe belediyelerinden ziyade Büyükşehir’in bu konuda bir çalışma yapması daha yerinde olur. Büyükşehir’deki donanım diğerlerine göre daha iyi sonuçta.

 

***

BUGÜNKÜ kedi muhabbetini burada bitirelim.

Elimize tutuşturulan yavru kedileri sahiplenmek isteyenler bizimle iletişim kurabilirler.

Sokak canlarına sahip çıkalım hep beraber.

Exit mobile version