Hilmi DUYAR / POLİTİKA
Serhan Güzey Kerestecioğlu, çocukluk yıllarında resme aşık olmuş. Öğrenim hayatı, iş kaygısı, evlilik, çocukların geleceği ile uğraşırken aşık olduğu sanata ancak çocukları yaşama atıldıktan sonra başlamış. Eğitim aldığı Ressam Özdemir Yemenicioğlu’nun, “Resim İnsanın çiçek açmasıdır” sözünden yola çıkarak, yaşamının büyük bölümünü geçirdiği Kazdağı ve bölgedeki efsaneleri tuvale aktarmış.
Bin pınarlı İda Dağı’nda yaşayan tanrıçalar Afrodit, Hera, Athena ve diğerlerinin mitoslarını, Sarıkız efsanesini, kendi hayal dünyası ile harmanlayıp sanatseverlerin izlenimine sunmuş. Kutsal sayılan zeytin ağacına bakire Sarıkız’ın duvağını kepezini yakıştırmış. Romalı Şair Vergilius İ.Ö. 19’da yazdığı, “Aeneis” Destanı ile Aeneas’ın hem Kazdağı ağaçlarından gemiler yapıp anavatanını aramak için Antandros’tan ayrıldığını, hem de Roma İmparatorluğunun kuruluşunu destanlaştırmış. Kerestecioğlu da, resimleriyle Kazdağlarını, Sarıkız’ı, tanrıçaları altın elmayı, zeytin ağaçlarını yörenin zengin kültürü ile harmanlayıp tuvallerinde destanlaştırmak istiyor.
Serhan Güzey Kerestecioğlu kimdir?
1961 yılında Altınoluk’ta doğdum. Edremit Lisesi’nden mezun oldum. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası Ekonomi Bölümü’nden Lisans diplomamı aldım. Evliyim. 2 çocuğum var. Çocuklarımı büyüttükten sonra, Özdemir Yemenicioğlu Atölyesi’nde 2000 yılında resim çalışmalarıma başladım. Önceleri arada bir kursa gidiyordum, benim için hobi gibiydi. 2015 senesinden itibaren Özdemir Yemenicioğlu’nun özel atölyesinde asistanlığını yapmaya başladım. Anadolu’nun 15 bin yıllık kültür tortusundan beslenirdi. Ben de bir ucundan tuttum. Hocam Toprak ve Bereket Tanrıçası Kibele çalışırdı. Ben de Kibele’nin bugüne uzanan son halkası Sarıkız’ı çalışmaya başladım. Kendi coğrafi bölgem, kendi kültürüm olduğu için, onun tanınmasını istediğim için, Sarıkız’ı çizmeye başladım.
Resim sevdası çocukluktan mı yoksa daha sonra mı ilgi duydunuz?
Resim çalışmalarına kimisi ilkokulda başlıyor, bazı insanlarda benim gibi ilerleyen yaşlarda başlıyor. Oldum olası resmi seviyordum. Henüz çocukluk yıllarımda çizmeyi seviyordum. Ortaokulda, lisede, müzik yerine resim dersini seçerdim. İç dünyamı, resim olarak değil de renklerle dışa vurmak istiyordum. Çocuklarımı büyüttükten sonra, 2000 yılında Özdemir Yemenicioğlu’ndan ders almaya başladım. Daha önce defterlerime resimler çiziyordum. Yaptıklarımı da beğeniyordum. Mutlaka resim eğitimi almalıyım diye düşündüm. Kara kalemden sonra belli bir seviyeye gelince renklere geçiyorsunuz. Önceleri Devlet Su İşlerinin (DSİ) yakınında kursta kara kalemle başladım.
Özdemir Yemenicioğlu atölyesine geçtikten sonra yağlıboya ve akrilik ile daha profesyonelce çalıştım. Özel atölyeme geçtikten sonra, resim alanında kendimi buldum, Sarıkız sevdalısı oldum. Neden Sarıkız diye soracak olursanız; Altınoluk’ta dünyaya geldim, çocukluğum, gençliğim orada geçti. Hala Altınoluk’ta oturuyorum. Lise yıllarımda, Akçay’dan Edremit’e giderken, her gün yeşil bir denizi andıran zeytin ağaçlarını seyrediyor, Kazdağı’nın zirvesindeki Sarıkız Tepesine bakıyordum. Sarıkız’ın çocukluğunun geçtiği yerlerde, zeytin ağaçlarının altında oynayarak büyüdüm. Sarıkız, somut olmayan coğrafi mirasımız. Bilindiği gibi İda Dağı mitolojide çok önemli bir yere sahip. Dünyada ilk güzellik yarışmasının yapıldığı yer İda Dağı’nın etekleridir. Truva Savaşı’nın çıkmasına bu güzellik yarışması neden olmuştur desem yeridir.
Meraklı okurlar için soruyorum. Güzellik yarışması ile Truva Savaşının ilişkisi nedir?
Paris Truva (Troia) Kralı Priamos’un oğludur. Paris’e hamile olan Hekabe rüyasında bir ateş topu doğurduğunu görür. Bu ateş topu, hem Truva’yı hem İda Dağı’nı yakmaktadır. Hekabe korkuyla uyanır rüyasını kocasına anlatır. Ertesi gün, Priamos ve Hekabe sarayın kahinleri çağırıp rüyayı anlatır. Kahinler, prensin Truva’nın yıkılıp, yakılmasına neden olacağını, doğar doğmaz öldürülmesi gerektiğini söyler. Hekabe oğlunun öldürülmesini istemez ve tek başına İda Dağı’na bırakılmasına razı olur. İda Dağı’nda yaşama tutunmayı başaran Paris, prens olduğunu bilmeden çobanlık yaparak büyür. Bu esnada tanrılar tanrısı Zeus, Tanrıça Thetis’i ölümlü Peleus ile evlendirir. Nifak Tanrıçası Eris, düğünde ortalığı karıştırmasın diye çağrılmaz.
Ne yazık ki düğün yapılacağını bir şekilde öğrenen Eris, tanrılar ve tanrıçaların bir arada olduğu esnada düğün törenine gelir ve üzerinde “En güzele” yazan altın elmayı masanın üzerine fırlatır. Tanrıçalar, Afrodit, Athena ve Hera elmayı kapmak için atılırlar. Fakat Zeus, araya girer, Hermes’ten, tanrıçaları İda Dağına götürmesini ve dağda çobanlık yapan Paris’ten elmayı en güzele vermesini söylemekle görevlendirir.3 tanrıça ve Paris bir araya gelir.
Hera, Paris’in kendisini seçmesini ister. Seçtiği takdirde onu Asya’nın kralı yapacaktır. Athena ise tüm savaşlardan zaferle çıkmasını sağlayacağını, bilgelik vereceğini vaat eder. Afrodit ise dünyanın en güzel kadınıyla onu bir araya getirip mutlu edeceğini söyler. Paris altın elmayı Afrodit’e verir. Afrodit sözünü tutar ve dünyanın en güzel kadınının Sparta Kralı Menelaos’un karısı olduğunu açıklar. Paris Sparta’ya gider, Helena ile tanışır birbirlerine aşık olurlar.
Paris Helena’yı Truva’ya kaçırır. Sparta Kralı Menelaos, Paris ve Helena’ya çok kızar, ordusunu hazırlayıp Truva surlarının önüne gelir. Truva Savaşı böylelikle başlar ve 10 yıl sürer. Menelaos savaşı böyle kazanamayacaklarını, güçlü Truva surlarını aşamayacağını anlayınca, Truva atını inşa ettirir, en yetenekli savaşçılarını, tahta atın içine yerleştirir ve geri çekiliyormuş gibi uzaklaşmaya başlar, Sparta ordusunun ricat ettiğini zanneden Truvalılar atı kaleye alırlar ve bunu bir ganimet olarak görürler. Gece olunca atın içindeki savaşçılar dışarı çıkar, nöbetçileri öldürür ve sparta ordusuna kapıyı açar. Spartalılar kaleye girip herkesi kılıçtan geçirir. Yenilen Truvalılardan Aeneas, yakınlarını ve kötürüm babasını sırtına alarak Antandros’a yani Altınoluk’a kaçar. Aeneas’ın Antandros’tan İtalya’ya gitmesi ve torunlarının Roma İmparatorluğunu kurması da ayrı bir efsanedir.
Neden Sarıkız’ı ve Kazdağı’nı çiziyorsunuz? Resimlerinizde Sarıkız’ın yüzü neden yok?
Truva Savaşı yenilgisinden sonra Antandros’a kaçıp yerleşen Aeneas bir süre sonra Kazdağı’nın çam ağaçlarından gemiler yaptırdı. Aeneas ve beraberindekiler bu gemilerle Antandros’tan ayrıldı, pek çok limana uğradıktan sonra İtalya’ya vardı. Torunları Romus ve Romulus kardeşler Roma İmparatorluğunun temellerini attı. Romalı Şair Publis Vergilius, Dünya edebiyatının en büyük yapıtlarından biri olan Aeneas ve adamlarının Antandros’tan Roma’ya gidişini anlatan Aeneis adlı epik destanı yazdı. Böylece tüm dünya Antandros’u ve Roma’nın kuruluşuna giden öyküyü, İda Dağını öğrendi.
Tanrıların yaşadığı, Sarıkız’ın yaşadığı Kazdağı, efsanelerin beşiği Kazdağı benim için çok önemlidir. Antandros kazılarında kazları ile birlikte bir kadın heykelciği bulundu. Demek ki antik çağlarda kazları ile birlikte bir kız yaşamış bu bölgede. Belki de Sarıkız efsanesine kaynak oldu. Anadolu’da ilk ana tanrıça Kibele’dir. Kibele’den sonra Artemis ve Meryem Ana, bunlar bir ana tanrıça kültü, günümüze uzanan halkası da Sarıkız’dır. Yani ana tanrıçanın son halkası bizim bölgemizdedir.
O yüzden resimlerimde Sarıkız’ı ve Kazdağı çalışıyorum. Her gün yürüyüş yaptığım İda Dağı’nda bütün gün boyunca, insanı hayrete düşürecek derecede şekillenmiş zeytin ağaçları çıkıyor. Bu nedenle Sarıkız’la zeytin ağacını resimlerimde birleştirdim, özleştirdim, gelin ettim, başına kepezler, duvaklar taktım. Ellerine, yani dallarına kuşlar kondurdum. Bu bir masal dünyası, bu benim masalım, benim anlattığım bir Sarıkız versiyonu, çünkü Sarıkız efsanesinin değişik söylenceleri var. Bazen mitolojik karakterlerle Sarıkız’ı birleştirdim. Altın elmayı alan Afrodit ile Zeytin Tanrıçası Athena ile Zeus’un kızı Pershephone ile Arılar Tanrıçası Mellona ile Doğa Tanrıçası Artemis ile birleştirdim. Sarıkız’ın yüzü niye yok sorusunun yanıtını şöyle vermek istiyorum. Söylenceye göre Sarıkız’ın babası hacca gittiğinde erkekler Sarıkız’ı taciz ederler, kendileri ile evlenmelerini isterler. Olumsuz yanıt alınca Sarıkız’a iftira atarlar. Baba Hacdan dönünce, hiç kimse selam vermez, selamını almaz.
Nedenini sorduğunda Sarıkız’ın kötü yola düştüğünü söylerler, öldürülmesini isterler. Babası Sarıkız’ı öldürmeye kıyamaz. Sarıkız’ı Kazdağı’nın en yüksek tepesine kazları ile birlikte vahşi hayvanların öldürmesi için bırakır. Fakat Sarıkız ölmez ve yaşamayı başarır aradan yıllar geçer, Dağda bir kızın kazları ile birlikte yaşadığı duyulur. Baba anlatılanlardan kızının yaşadığına kanaat getirir. Yanına gider. Bir süre sohbet ettikten sonra, namaz vaktinin geldiğini söyleyip Sarıkız’dan abdest almak için su ister. Sarıkız su getirir fakat su deniz suyudur.
Bin pınarlı İda Dağı’nda tuzlu su nasıl olur diye düşünür. Kızına, “Bu su tuzlu abdest alınmaz” der. Sarıkız tekrar su getirir, abdest alması için babasının ellerine döker. Baba çok kısa sürede denizden ve dağdan su getiren kızının erenlere karıştığını anlar ve yaptığından pişman olur. Bu nedenle Sarıkız’ın yüzünü çizmedim. O bir efsane. Efsanelerin yüzü olmaz, resme bakan hayal edebilir, istediği gibi Sarıkızın yüzünü betimleyebilir.
Sizin yaptığınız resimlerle, fotoğrafını çektiğiniz ağaçlar arasında büyük benzerlikler var. İlginç zeytin ağaçları bulup onları resme mi aktarıyorsunuz? Sizde nasıl bir etki yaratıyor?
Tam tersi. Ben önce hayal edip resmi çiziyorum. Sonra doğa yürüyüşlerim sırasında resimlerime benzer ağaçları görünce fotoğrafını çekiyorum. Ben inanıyorum ki her ağacın bir ruhu var. Her zeytin ağacının içinde bir kadın ruhu var. Çünkü kadın üreticidir. Zeytin ağacı da ölmez ağaç diye nitelendirilir. Zeytin ağacını istediğiniz kadar kesin budayın bir sene sonra mutlaka hasat verir, zeytin verir. Kadın da doğurgandır, üretkendir. Ben zeytin ağacıyla kadını birleştirdim. Yürürken bakıyorum sanki bir ağaç bana el sallıyor. Biri elini kaldırmış gökyüzüne uzanmak istiyor. Hepsi yaşayan birer insan. Ben ağaçlara o gözle bakıyorum.
Kaç sergiye katıldınız, kaç kişisel sergi gerçekleştirdiniz?
Yurt içi ve yurt dışında 18 kişisel, yüzden fazla da karma sergim oldu. Resimlerim kitaplara, dergilere kapak resmi olarak kullanıldı. Mavi Ada Dergisi’nde 4-5 sayısı hem kapak resmi, hem iç sayfalarda kullanıldı. Nezihe Altuğ’un, “Seviname” adlı öykü kitabının kapağında yine benim resmim yer aldı. Mehmet Binboğa’nın, “Efelya” ve “Şiirkentin Narçiçeği” kitaplarının kapaklarında olmanın gururunu yaşadım. Yine Naime Koç Özören’in, “Saklımdasın” adlı şiir kitabının kapağını benim Sarıkız resimlerinden biri süsledi. Resimlerimin hiç biri bir yere bakarak yapılmış resim değil. Aynı resmi yapmak isterim ama aynı duyguyu veremem, mutlaka bir yerinde farklılık olur. Çünkü o andaki hissim, duygularım bambaşkadır. Sarıkız’a duvak takıyorum ama Sarıkız hiçbir zaman gelin olmadı. “Hayır” dediği için “Kötü yola düştü” diye iftira attılar. Babası onu mahalle baskısı, çevre baskısıyla kazlarıyla birlikte ölüme terk etti. Fakat Sarıkız yaşama bir yerden tutundu, Kazdağı’nda yaşamaya devam etti. İtibarı iade edildi ama Sarıkız hiçbir zaman gelin olamadığı için bende Sarıkız’ı Kazdağı’nın zirvesinde bir ağaç ile bütünleşmiş olarak çizdim. Kepezlerini de yaptım, kırmızı duvağını da yaptım.
Atölyeyi ne zaman açtınız, neler yapıyorsunuz?
Biz 4 arkadaş, Özdemir Yemenicioğlu ile birlikte çalışıyorduk. Hocamız vefat ettikten sonra, orada duramadık. 2022 yılında, Mesel adını verdiğimiz bu atölyeye geçtik. 1 yıl çalıştıktan sonra alt katta tadilat yaptırdık. Burada dört arkadaş çalışıyoruz. Alt katta da Melda Bekki ile birlikte resim kursu, sulu boya kursu, veriyoruz. Atölyemizin adını Mesel koyduk. Mesel, antik çağda masal demektir. Bizim hepimizin yaptığı resimlerin bir öyküsü var. Hepimizin kendine ait masalı var. Onun için atölyenin adını mesel koyduk ismini. Resim öyle bir şey ki; herkesin mutlaka bir kere boyayı, fırçayı eline alıp bir şeyler çizmesini isterim. Yetenek yoksa içindekini dışa vurabilir. Biz şarkıcı değiliz ama, hepimiz kendimize göre şarkı söyleyebiliyoruz. Herkes de kendine göre resim yapsın. Kendi resmini kendisi yapsın. Sonra baksın. Ben bunu yapabildim diye kendinle gurur duysun.
Resim pahalı bir uğraş değil mi? Resimde varmak istediğiniz hedef nedir?
Resim pahalı bir uğraştı, her geçen gün gittikçe pahalılaşıyor. Tuval, çerçeve, boyalar, vernik, dolgu malzemelerinin fiyatları gün geçtikçe artıyor, gün geçtikçe bizim için, resim çalışanlar için gerçekten zorlayıcı oluyor. Resim öyle bir tutku ki istediği kadar pahalı olsun kesinlikle bırakılmıyor. Resim bizim yaşam tarzımız oldu. Atölyeye sabah saat 10.00Da geliyoruz, akşam. 18.00’de gidiyoruz. Bir şey yapmasak bile, havasını, kokusunu almak bizim için bambaşka bir şey. En büyük arzum, varmak istediğim hedef bölgemin kültürel mirasını herkesin tanımasını istiyorum. Otellerde bir tane değil birkaç tane Sarıkız tablosunun olmasını istiyorum. Sadece bu yörede değil, diğer şehirlerde, Türkiye’nin her yerinde Sarıkızın, yöremizin, Kazdağı’nın tanınmasını istiyorum.
Sarıkız’ın her yerde tanınması ile ilgili bir girişimde bulundunuz mu? Tanınmasını istediğiniz Sarıkız resimlerinin satılması sizi üzüyor mu?
Evet tanıtım için bir girişimde bulundum. 1774 Kazdağı Otel’de Sarıkız odası açıldı. Orada benim tablolarım var. Hem sergileniyor, hem satışa sunuldu. Aynı şekilde Güre’deki Allia Otel’de tablolarım yer alıyor. Buralara gelen yerli yabancı turistlerin de ilgisini çekiyor. Kazdağı Müzesi’nde Afrodit’e verilen altın elmanın benzerlerini yaptım orada sergileniyor. Edremit Ticaret Odası, tablomu satın aldı, binanın girişinde duruyor. 2 tablom Edremit’te Bahar Lokantası’nda sergileniyor. Yemeğe gidenler, Sarıkız, kazları ve Kazdağı resimlerinin önünde fotoğraf çektiriyorlar. Tanıtım için eserlerimin elden çıkması güzel ama bir bakıma üzülüyorum. Çünkü giden tablonun yerine aynısını yapmaya çalışsam bile daha farklı oluyor. “İnsan tanrı parçacığıdır” derler ya; yaptığım resimler de benim parçalarım, benden parçalar. Gurur verici üzüntü yaşıyorum. Resimlerimi alanların evlerinde, salonlarında başköşede durması benim için gurur verici bir duygu.
Sarıkız, Kazdağı’nda ama Kazdağı’nda Zeus, Afrodit, Athena, Hera, Artemis, Nymphe var. Ben bunları da çiziyorum. Dünyanın ilk güzellik yarışmasını, 3 güzeller yarışması diye resmettim. Afrodit’i Sarıkızla, Athena’yı Sarıkız ile birlikte çizdim. Düşünebiliyor musunuz? Afrodit, Sarıkız ve kazları, altın elma, bunlar benim yapıtlarımda yer aldı. Artemis’i saçlarında arılarla çizdim. Çünkü Efes Artemis’i. Petek petek dokuları vardır. Yeraltı ve ölülerin tanrısı Hades, insanlara toprağı ekip biçmeyi öğreten, mevsimlerin, tarımın bereketin Tanrıçası Demeter’in kızı Pershephone’yi kaçırmıştır. Tanrıça Demeter kızıyor ve küsüyor o zaman hiçbir ekin bitmiyor, açlık başlıyor.
Hades kaçırdığı Persephone’ye nar yediriyor. O zaman yer altından çıkamıyor. Anne Demeter’in ısrarı sonucu kış hariç Pershephone 3 mevsim yeryüzünde kalıyor. O zaman her yer tekrar yeşilleniyor, ekinler bitiyor. Bir tablomu da böyle çalıştım. Resimlerimde, Sarıkızın ve bazı tanrıların sırtları dönüktür. Bunun nedeni de bir iffet hikayesidir. Sarıkız haksız yere iffetsizlikle suçlandı. Sarıkız küs ve dargın ve yüzünü kimse bilmiyor. Bilmesin de o herkesin kendi düşüncesinde yarattığı bir Sarıkız olsun istiyorum. Resimlerin hiçbirisinde yüzü yoktur. Gülüyor mu, üzgün mü? Ona, resme bakan kişi karar versin istedim. Çünkü Sarıkız bir efsanedir. Antandros Antik Kenti kazılarında, kucağında ve ayaklarının dibinde kazları olan bir kadın heykeli çıktı. 2 tane heykelcik. Belki de Sarıkız’ın kaynağı bu heykelcikler olabilir.