BİZİM sektörün bu kriz ortamında ne güçlüklerle, ne zorluklarla karşı karşıya olduğunu biliyorsunuz.
Arada bir toplanıp siyasilere, atanmışlara ziyaretler yapıyoruz; derdimizi anlatıyoruz.
Çözüm önerilerimizi sunuyoruz.
Sağolsunlar, “en iyi gazete ölü gazetedir” demedi hiç birisi bugüne kadar.
Hep “yardımcı olalım, destek verelim, gereğini yapalım” karşılığını aldık.
Yaptılar da yani, “hiçbir şey yapmadılar” diyemeyiz, yukarıda Allah var.
Kimisi Meclis kürsüsünde “basının hali fena, bir şeyler yapılmalı” dedi..
Kimisi, bakanlarla falan görüştü.
İşte resmi ilan gelirleri, ihale ilanları, icra ilanları, Basın İlan Kurumu mevzuatı falan.
“Basının yükünü hafifletin…”
“Tamam…”
“Girdi maliyetleri çok yüksek, bu bütçelerle karşılama şansımız yok…”
“Tamam…”
Gazetelerin yüzölçümü, zorunlu istihdam sayıları, resmi ilan fiyat tarifesinde artış, şu bu…
Hepsine tamam.
Hayati mevzularda kısmen iyileştirmeler olsa da, genel manada cümle basın duvara toslamak üzere.
Yani, kapıya kilit vurmalar, kepenkleri indirmeler, “buraya kadar” demeler…
Birer ikişer kapanıyorlar.
Her kapanan gazete yeni işsizlikler demek.
Her kapanan gazete sektörün giderek yok olması demek.
Her kapanan gazete halkın bilgi alma hürriyetini kısıtlamak demek.
Hepiniz bunları biliyorsunuz az çok.
Siyasiler de biliyor, atanmışlar da biliyor.
En çok da siyasiler.
***
İKTİDAR Milletvekilleri de, muhalefet milletvekilleri de basın sektöründeki gidişata vakıf.
Kendi çaplarında bir şeyler yapıyorlar.. Ya da yapmış gibi görünüyorlar.
Çoğu defa öncelikli olmayan sorunları dillendiriyorlar nedense.
Bunların başında sarı basın kartları geliyor. Artık sarı değil zaten; Cumhurbaşkanlığı uhdesinde turkuaza dönüştü.
‘Sarı basın’ değiliz yani artık; turkuaz olduk.
Şimdi, gazetelerin borçsuz harçsız yoluna devam etmesi midir öncelik?
Basın kartı yönetmeliği mi?
Vergi borçları yüzünden resmi ilan gelirlerinin tamamına el konulması mı öncelik?
Kart Komisyonu’nda kimlerin görevlendirileceği mi?
Yani öncelik arzetmeyen konuların, öncelikli olanların önüne geçmesini anlamak mümkün değil.
***
BİZİMKİLER de Meclis sıralarından falan çok anlattılar sektörün sıkıntılarını.
İktidarı da, muhalefeti de bir şeyler dillendirdi bize dair.
CHP Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun, oturmuş uzun uzun sektörün sorunlarını yazmış.
Meclis Başkanlığı’na araştırma önergesi vermiş.
Altında milletvekillerinin imzaları var. Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın da imza atmış.
Yeni yasama yılının ilk oturumlarında konu gündemde.
Muhalefet, “basının sorunları araştırılsın, çözüm bulunsun” diyor.
İktidardakiler de çözüm sözü veriyor.
Her partiden birer ikişer milletvekili çıkıp lehte ya da aleyhte konuşma yapıyor.
Birbirlerinden farklı şeyler söylemiyorlar.
Verdikleri rakamlar aynı. Ele aldıkları sorunlar aynı.
Meselâ resmi ilan yayınlama hakkına sahip bin 75 adet gazete varmış Türkiye’de.
Hepsi birden bu resmi rakamı veriyor.
Bu gazetelerde çalışan sayısı 7 bin 593 kişiymiş. 3 bin 211’i basın kartı sahibiymiş.
Basın darboğazdan çıkamazsa binlerce gazeteci işsiz kalacakmış.
Kağıt ve kimyasalların rakamları çok artmış; sektör bunun altından kalkamıyormuş.
Falan filan.
Hepsi aynı şeyleri söylüyor.
Sonunda ne oluyor?
“Kabul edenler, etmeyenler… Kabul edilmemiştir!..”
Yani, cumhur ittifakı partileri araştırma önergesini reddediyor.
***
İKTİDARIN da muhalefetin de aşağı yukarı aynı noktadan baktığı bir ortamda, basın sektöründeki sorunların araştırılmasıyla ilgili önerge kabul edilmiyor!
Neden kabul edilmiyor?
Çünkü muhalefet veriyor. Muhalefetten gelen hemen tüm araştırma önergeleri reddediliyor, bunu biliyoruz, anlıyoruz.
Mevzu bizim sektör. Bin küsur gazete.. 7 bin küsur çalışan.
Dert ortak.. Ama önerge muhalefetten geldiği için..
Reddine!
***
BU konuda eski bir gazeteci, Basın İlan Kurumu’nda üst düzey yöneticilik yapmış bir isim, Mustafa Canbey.. AK Parti Balıkesir Milletvekili..
Meclis’te önergenin aleyhinde söz alıyor, kürsüde konuşuyor.
Sektördeki sorunları en iyi bilenlerden birisi.
Önergedeki rakamlar ve ifadelerle, Canbey’in söyledikleri arasında verisel anlamda çok fark yok.
Sadece hükümetin basın sektörü için neler yaptığını anlatıyor.
Tabi o yapıldığını söylediği şeylerin, sorunları çözmediğini kendisi de çok iyi biliyor.
Meselâ, tüm sektörleri kapsayan borç yapılandırmalarından basının da yararlandığını belirtiyor.
Resmi ilan gelirlerinin tamamına lap diye el konulan bir gazetenin, yapılandırmanın karşılığında o borcu nasıl ödeyebileceğini söylemiyor.
Resmi ilan gelirleriyle ayakta duran bir gazetenin, söz konusu gelirin tamamından yoksun kalmasının karşılığının ne olacağını anlatmıyor.
Gelirinin tamamına el konulan gazetenin SGK primlerini, vergilerini, personel maaşlarını, elektrik, su doğalgaz gibi sair giderleri, kağıt, kalıp, kimyasal madde giderlerini nasıl ödeyeceği konuşulmuyor.
“Kesintiler konusunda şöyle bir çözüm ürettik” denmiyor.
Sonuç itibariyle, araştırma önergesi CHP’den geldiği için, AK Parti Grubu’ndaki diğer milletvekilleri gibi Mustafa Canbey de önergeyi reddediyor.
Son kertede Mustafa Canbey şu mesajı veriyor: bulunuyor:
“Türkiye’de yerel ve yaygın medya özgürdür. Devletimizin sunduğu tüm bu çabalar basınımızın özgür duruşuna daha fazla güç ve katkı sunmuştur. Bundan sonra da sunmaya devam edecektir.”
Kesin…